Roma' da köle emeği azalmaya başladı. Lâtifundiaların köy kent ticareti iyice azalmıştı. Bu, buhranın ayak sesleri idi. Lâtifundialar kendi ihtiyaçlarını karşılayamaz oldular. Bu neden ile de kalitesizde olsa kendi ihtiyaçlarını kendileri karşılama yoluna gittiler. Pazar ekonomisi durdu. Roma çatırdamaya başlamıştı.
Feodal toplumun siyasi örgütlenişi, koruyan-korunan ilişkisine dayanan hiyerarşik bir örgütleniştir. Merkezî otorite zayıftır, yerellik görülür. Feodal ekonomi ise, kendi kendine yeterlik üzerine kuruludur. Köylü tarımda bir kısım zamanı kendi için çalışır. Böylece köle
Emeğine göre serfleşme ile verimlilik artmıştır.
Hz. İsa’nın doğduğu çağda Ortadoğu’da, bilge, rahip, müneccim, Rabbi (öğretmen) kişiler peygamber kılığında, birçok insan dolaşıyordu. Aslında Hz. Isa da bunlardan biriydi. Laikliğin belirgin izinin İsa'da olduğu söylenebilir.
İsa'yı isyana teşviklikle tutuklatmak için, Ferisiler bir tuzak soru sorarlar: “”Yukarıda Tanrı dururken, Sezar’a vergi vermek doğru mudur? ”” demişler. İsa bu kurnazlığı sezdiğinden; “”Sezar'a verdiğiniz parayı gösterin”” der. Para üzerindeki rölyef resimi işaretle, “Bu kim? ” der. “”Sezar”” cevabını öğrenince; “”Öyle ise, Sezar'ın hakkını Sezar'a; Tanrı'nın hakkını Tanrı'ya verin”” diyerek din ve dünya işini ayırma iradesi belirtmiştir.(Matta-İncil) Bu zemin Hıristiyan teologlarca kilise eğenliğine karşı, akılcılığı savunmada dayanak olmuştur.
Şimdi tekrar, Abbasiler'in somut Toplumsal yasaları, dinden ziyade, Sasani'lerden alıp bürokrasiyi bile, İran'daki Zerdüşti yapılanmanın, Sasani örgütlenmedeki biçimiyle, aynen Abbasi’lere uygulanmıştır.
Din ile devletin, birbirinin içine girmesine gösterilecek en iyi örnek Sasani İmparatorluğu’dur. Sasani gelenekleri daha sonra, Arap Halifeler tarafından da benimsendiği ve İslam devlet geleneklerinin oluşmasına, önemli ölçüde etkide bulunduğu için, Sasani İmparatorluğu’na daha yakından bakmakta yarar var.
Toplum, köleler ve köleci toprak sahipleri olarak, iki temel sınıfa ayrılıyor. Bunların yanı sıra zanaatkârlar, tüccarlar da bulunuyordu. Ruhban sınıfı din hizmetleriyle birlikte, yazıcılık, kâtiplik vb. gibi bürokrasiyle ilgili işlerde çalışanları da yetiştiriyordu. Öte yandan, Roma'da olduğu gibi, köleci ilişkiler de yavaş yavaş değişime uğruyordu. Bunun birlikte İran’ın ünlü yedi kabilesi (Surenalar, Karenalar, Mihraniler vb.) varlıklarını sürdürüyordu. Çözülen kabile ilişkilerinin, feodalizme eklemlenerek yeni bir atılım için dinamizmle gelişme oluşturmasına burada da rastlıyoruz.
Resmi Alesta kodeksi ilk defa yazılı olarak Sasaniler zamanında derlendi. Bu kodeks, günlük yaşamın ayrıntılarından devlet yönetiminin en ince işleyişlerine kadar her şeyi dinsel esaslara göre kurallara bağlıyordu. Yani, Zerdüşt dininin Şeriatı idi. Zerdüşt rahipleri de Sasani hanedanının sonuna kadar şahların baş destekçisi oldu.
Şah Hüsrev, merkezi iktidarın gücünü arttıracak, eski kabile aristokratlarının gücünü, iyice zayıflatacak şekilde, devlet mekanizmasını yeniden düzenledi. Ülkeyi dört idari bölgeye ayırdı. Önemli vergi düzenlemeleri yaptı. HARAÇ adıyla toprak vergisi, cezit (CİZYE) adıyla kelle vergisi koydu. Bu vergi isimlendirmelerini İslam dünyasından da tanıyoruz.
Çünkü kökeni Sasani İmparatorluğu’dur. Hüsrev'in reformları, Yedinci-Sekizinci Yüzyıllarda Arap halifeleri ile On birinci Yüzyılda yaşayan ünlü Selçuklu devlet adamı Nizamülmülk'e de Melikşah zamanında uygulamaya koyduğu reformlar için model olmuştu.
Görülüyor ki, feodal toplumsal-ekonomik kuruluşun yerleşmesinde, ideolojik temel olan din, değişik ülkelerin tarihlerinde, birbirine benzer roller oynamıştır.
Arabistan da, merkeziyetçi olmayan bir yaşam biçimi sürdürüyordu. Bu yaşam biçiminin ifadesi, çok sayıda tanrının bir arada bulunmasıydı. Ama çok tanrılı sistem, kentleşmenin hızlanması ve yerleşik hayatın belirginleşmesi ile belirli bir hiyerarşiye doğru evirilmeye başladı. Bunun sonucunda Tanrılar arasında bir hiyerarşi de belirmeye başladı. Bu gelişme, Hicaz adı verilen bölgedeki toplumsal farklılaşmalara paralel olarak ortaya çıkıyordu.
Araplar, İslam öncesinde, kabile toplumunun çözüldüğü, toplumsal farklılaşmaların hızlandığı ve merkezi bir iktidar ihtiyacının, kendini duyurduğu bir aşamadaydılar. Bu nedenle merkezi iktidar, ihtiyacına denk düşen tek Tanrı'lı bir din inancının ortaya çıkması için elverişli koşullar hazırlanmıştı. O dönemde Arapların Musevilikten ve Hıristiyanlıktan etkilenmeleri de, bu ihtiyaçtan kaynaklanıyordu. Bu aşamada Araplar her şeyin üzerinde yüce bir tek Tanrı inancıyla çoktan tanışıktılar. Allah kavramı oluşmuştu. Yalnız, kabile ilişkilerinin henüz tamamen ortadan kalkmamasının bir göstergesi olarak, diğer tanrılar ve onların simgesi olan putlar, varlığını sürdürüyordu.
Hz. Muhammed, Ortadoğu dünyasında bir çağı sona erdirip, yeni bir çağın açılmasına yol açan bir toplumsal devrimin önderidir. Arapları devletleşme ve uygarlık aşamasına yükselten, bu yükselmenin ideolojisini formüle eden, siyasal hareketi örgütleyen, devrimin iktidarı alma aşamasını başarıyla tamamlayan önderdir. Dünya tarihindeki en önemli liderlerden biridir.
Peygamber öldüğünde, halefinin nasıl göreve geleceği dahi belli değildi. Ebubekir halife olduğunda, maaş mı alacağı, yoksa geçimini satıcılıkla mı karşılayacağı bile tartışmayla belli oldu. Ömer halife olduğunda henüz devlet maliyesi bile ayrışmamıştı. Ömer'e ''Nafakanı karşılayacak kadarını Beyt-ül Mal'dan alırsın'' denmişti. Bunlar, devletin kuruluşunun henüz tamamlanmadığını gösteriyor.
Sekizinci Yüzyılın başlarında Müslüman orduları batıda Atlantik kıyılarından doğuda Hindistan kapılarına, Kuzeyde Kafkasya'ya dayanmışlardı. Bizans başkentinden de fazla uzakta değillerdi. Bu hızlı yayılma ve ani büyüme, devlet yapısında geleneklerin yavaş yavaş oluşması için zaman bırakmadı.
Her devrim, bir sınıfın iktidarını kurmayı amaçlar, ama halk kitlelerinin seferber edilebilmesi sayesinde başarı kazanabilir. İslam devriminde de aynı şey yaşandı. Hz. Muhammed, bedevi kitlelerini, kazanmanın taşıdığı önemi gördü. Bedevi geleneklerinden yararlandı. Bedevilerin kervan vurma alışkanlıklarından yararlanması, Hz. Muhammed'in güç toplamasında büyük rol oynadı. Muhammed, Bedevilerin kervan vurma eylemlerini, İslam savaşçılığına dönüştürmeyi başardı. Hz. Muhammed bu güce dayanarak, Medine'ye hicret etmek zorunda kaldı.
Sürecek 8
*Özcan Buze: Halklar Dinini Nasıl Kabul Eder?
Bayram KayaKayıt Tarihi : 18.6.2008 12:43:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!