İnanç Laiklik Hoşgörü 05 Şiiri - Bayram ...

Bayram Kaya
2924

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

İnanç Laiklik Hoşgörü 05

Kendisi bireysel emek vererek üretenler, komünden bağımsızlaşır gibi olurken, diğer bir kısmı da, üretememe gibi bir dışlanma ile komün yaşamına, daha bir sıkı sahip olacaktı.

Komün yaşamı ve üreterek komünden bağımsızlaşma, yan yana iken, gevşeyen ilişki ile sürer iken, komünden bağımsızlaşanın da, komünce olumsuzlanması söz konusu idi. Bu hem komünün uzluk göstereni olumsuzlaması, hem de hünerli kişilerin komun ilişkilerini olumsuzlaması idi. Yani yadsınmanın yadsınması idi. Yadsınırlığın yadsınması idi.

Örneğin, hünerli emeğin, usulcan ve zamanla, kendi emeğine sahip çıkar oluşu, komün üyeleri içinde, bireysel üretmeyenlerini, ayrımlanarak dışlanması, yansımasını ortaya koydu. Bu gerilme, emek ile komün grup davranışı çatışmasının keskinleşme belirtilerini gösterdi.

Hünerli emeğin, bir başka bağımlılık ve zorunluluk olan, cinselliği sağlayışıdır. Komün
İçindeki serbest cinselliği sağlayışta, kendini ele vermesiydi. Komündeki cinsel yararlanma, becerikli emek tutumuna, uzun anlamalar sonunda, silah gibi kullanma, akıl etmesi ve tepkisi olarak ortaya konacaktı. Bu hem komün tepkisi, hem de yeni duruma katılabilme uyumu idi. Değişip farklılaşmaya, iki tarafın direşmesi ve bir birini alt etme mücadelesiydi.

Şimdi karşı atak, hünerli emeğin idi. Karşı cinse, emeğinden pay sunacak ve onu komün bağlarından gevşetecekti. Bu tarih sahnesine, cinselliğin özelleşme uzlaşması olarak çıkacaktı. Ve bu, evlilik özelleşmesine bağlı miras bırakmaya, çocuğa baba olarak sahip olmaya da, miras bırakma beniçinciliğe denk bir evirilişti. Bu gibi, bir yığın rezervleri ve ahlaki evrimleşmeleri de, oluşturtmayı dayatacaktı bu gidişat. Artık bu özgüleniş huzursuzluklarla çatışmalarla belirlenip aşılır olacaktı. Çatışmalar: üretişin paylaşımında, ilişkilenişinde, düzenlenmesinde, ahlak ve ideoloji, inançsal, ananevi belirişler olacaktı.

Artık insanın sahiplikten ve sahip olamamaktan doğan, psikolojik tavırları ve somutluk uygulamalarını gerekli kılacak, ahlaksal tutumları tarih arenasına çıkmıştı. Önceden meşru olan serbest cinsellik, cinselliğin özelleşmesi ile artık zina sayılıp, cezalanır tutum olacaktı. Bu insanın belirleyip beğendiği bir olgu davranış ve biçimleniş değildi. Üretişin benmerkezci oluşun sahip kılınanı, nesebe bırakılır olacağının zorunlu sonucu idi. Hatta bu üretiş sonuç babayı, kendinden doğacak çocuğun garantisi olarak, kadını; kafes arkasına götürme güvensizliğine bile varacaktı.

Bu özelleşme birike birike, komünde kritik bir sayısal aşamaya geldiğinde, artık komünün üretimi zayıflayıp dağılışlar başlattı. Şimdi komün ilişkisinden arta kalan, paylaşımından yararlanamayan, yaşlılar, acizler, komün korumasındaki çocuklar, hasta ve sakatlar, bu emek grup ve özelleşmenin hemen yanında, sorun olarak meydan almaya başladı. Komün bağ ve bağlamındaki yaşamsal oluşan bağ duygusallığı hala bir ilişki olarak vefa duygusu olarak sürmekte idi. İleride halk diyeceğimiz bu insan yapılaşması, hünerli emek yoğunlaşmasını zorunlu olarak, ortaya koyamayınca, bir çeşit sorunsal ortaya koydu.

Gelişme hem fayda hem sorun doğuruyordu. Ufaktan talancılık, çalma gibi ilerde erdemlerini, edebiyatını, inançsal düzenlemelerini üreteceği davranışlar, somutça kendini insanlara dayatıyordu. Ama bu dayatma hemen farkına varılan, bir bilinç olmaktan, henüz çok uzak, ağır aksak ilerleyen oluşumlardı.

Sanat (hüner) üretenin ortaya koyduğu iş ve ürün, artık yepyeni, komün yaşamını dışlayan onunla çatışan, daha doğrusu, komün birliğinde iken, hiç olmayan, hiç bilinmeyen ilişkileri, belirliyordu.

Örneğin: farklı emek ürününü değişme (takas) , bir çeşit ticari adımları, çok ilkel ve kendini hem dayatan, hem dayatamayan bir tavır olarak, çoktan görünür olmuştu. Bu arada, can güvenliğinin sağlanır oluşu daha, bu kopuşları tam kökten sağlamıyordu. Bu da komünün toptan dönüşümünü, karşı tarafın anlamasına dayatan bir sorun gerçeklikti. Hem kopuş, hem değişim! Güvende oluş gibi gerekçelerle kopamayış, vektörel (yöneysel) belirişi algılatıyordu.

Konu uzamasın diye buradan artık çıkıyorum.

Yapı, yapının içinde çıkmakta. Ve çıktıktan sonra, kendi sorununu kendi oluşturan yapı, yine kendi sorununun da kendi çözecekti. Yani kendi göbeğini, kendi keser oluştu bu gidiş. Gelişmenin kendisi sorun idi ve yine kendisi çözüm idi! Açıkçası, sorun ve çözüm yapının kendisidir. Dıştan hiç bir şey yapıyı etkiler değildir. Bu bir, kendi kendini, organizedir.

Yapı komün birliği ilişkinliği ise; komündeki, bir gelişme (sorun da) , tüm gün av yapmanın yerine, sadece ikindiye değin, av yapma süresini azaltan buluş olsun. Bu da, diyelim fırlatma mızrağı olsun. İkindinden, akşama değin, bir boş artık zaman yaratacaktır bu gelişme. Bu artık zaman, oyun ve eğlenceyi desteklerken zamanla ritüellerini oluşturacaktı. Bu ara hünerli ve meraklı biri, ilkel bir ilk örnek saban yapar. Nasıl fırlatma değneği ”yapının içinde” av peşinde iken çıkmışsa, yine yapının içinde, av mızrağının olanaklığı sayesinde av süresi kısaldı ve “artık zaman” ortaya çıktı. Artık zamanda, toprağı yırtıp, tohum ekmek, gibi işleri yaptırırken, hayvanlarla bir aradalık, ilgisini oluşturan tecrübelerini de sağlıyordu.

Ne var ki toprağı sürenin, ikide bir kırılıp, işe yaramaz hale gelen sabanı; ya da kırılan av aracının, devamlı bir iş olarak, üretip kendilerine sunacak, hünerli kişiye muhtaç oluyordu. Komündeki bağlılıkların yerini, yepyeni bağımlılıklar alıyordu. İşinde avara kalmaması gerekli idi. Ama hünerli kişinin de, açlığını giderme ihtiyacı vardı. Doyması için av yapacağı sürede; mızrak, mızrak ucuna keskin peykan, saban yaparsa, aç kalıyordu. Öyle ise, sabana gereksinimi olan, ona; ya av sağlaması, ya da ürettiğinden bir pay vermesi gerekiyordu...

Bir hüner, ister istemez, olanaklar getiriyordu. Boş zaman getiriyor, boş zaman etkinlikleri olan büyücülük, inançların ritüelleşmesi, hep bu buluşun, boş zamanın ortaya çıkarması ile yol alıyordular. Buluştan önce, ne büyücülük, ne inançlar, hiçbir şey ortada yoktu. Asla da bilinmiyorlardı. Bilinmesi de olanaksızdı. İnanç ve büyücülük, aynı anda varlar.

Bir insanın avlanırken uçuruma yuvarlandığını düşünün. Ama uçurumun yarısında, şans bu, uçurumun kıyı yamacındaki ağaç dalları üzerine de takılıp kalsın. O an yaşadığı sarsıntı ve heyecanı düşünün. İster istemez, bunu mana gücünün kendini koruduğu, coşma ve cezbesine kapılıp içinde yorarak yaşatacaktır. Zaten yaşamında, çevredeki her şeyi, kendi gibi canlı sanmaktadır.

Sürecek 5

Bayram Kaya
Kayıt Tarihi : 12.6.2008 12:02:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Bayram Kaya