Yani, toplum içinde, laiklik hukukileşerek, ideolojileşerek, icra (yürürde) olarak belli bir anlayışta çığlaşarak, uygulanacaktı. Ama ya hoşgörü! . O, öyle olmayacaktı. Aynı halkın içinde, çeşit çeşit anlamalarla, bazen hoşgörünün kendisi bile, hoşgörüsüzlük olmaktadır. Örneğin aynı çağın, aynı toplumunun, aynı ilinde, bir kısım insanın mayo ile denize girmesi, inançsal hoşgörü olacaktır.
Yine aynı ilde, aynı yerde, bu hoşgörüyü yapamayanlar, şimdilik güya alternatif tutumla! Tesettür mayo ve haşama ile denize girebilmesi, hoşgörü olmaktadır! Yani aslında hoşgörüye karşı, hoşgörü çatışma tutum lamasıdır bu. Çünkü hiç meselesi değil iken, şimdiye dek böyle bir arzu ve ihtiyaç içinde bulunamazken, alternatif hoşgörü adı altında, karşı duruş imajı olarak ve farklı görünümün cazibesini yaratarak, biçimsel gösterici çatışma belirtildi. Bu zımnilik laikliğin dolanarak ve kurbağayı ısıtarak yavaş yavaş alıştırılma haline gidebilecek yol taşlarını örmektir.
Hatta aynı ilin mahallesinde, aynı mahallenin, evlerinde dahi, birbirine benzemeyen hoşgörüler vardır. Birinin hoşgörüsü, diğerini dışlamaktadır. Bu da kabul olunmalıdır ki hoşgörünün el atılabilirlikleri ipucu yapmakta. Belli alanları kendine göre,” biri yiyip biri bakmasın” misali halksal ama ”imrenir olmanın” kendinde tutulması niteliğidir. Çünkü çevresinde şekillenecek örüntülerin çekirdeği (nüvesi) , somutluktan çok, soyutluğa daha yakın yapılabilip; anlayış ve tutumların soyut kılınmasından ötürü olabilmektedir.
Bu da daha bir temel olurluğa, gevşek bağlı oluştan kaynaklanmaktadır. O da inançların afakî anlaşılmasının sistem olup, süreçte yeniden değişememekten kendini böyle göstermesi, kendinin kendine de hoşgörüsü olmasını, toplumsal halksal zorunluluk yapılamamasındandır. Yani toplumsallaşan her dinamik somutlanırken, halksallaşan dinamikler, soyutlanmaya ve mübalağa etmeye kaçabilmektedir.
Bu dahi, kişiselliğin dünyayı, zararsızca kendine göre anlama ve yaşama isteği haklılığıdır.
Kişi ile Tanrı arasındaki, sükûnetin, söyleştiği, sesiz konuşulan bir hal duyuş sözleşmesi olmaktadır. Kişi bunun azabını ve rahatlığını da vicdanında yaşar. Biz bu yaşayışı hiçte bilemeyiz. Kişi, kendinden açık etmediği sürece. Toplumun, halkın, kişide oldurduğu altıncı duyuya, yine kişinin; bu inançsal yetkinliği de, amil ve hakim olmaktadır.
Şimdi, laikliğin hangi ihtiyaçtan, hangi beşeri örgenlikte, ortaya çıktığının tespitinden sonra, bu tespitimizi süreçle yen, tarihsel seyre, şöyle bir ufki bakış atalım. Çünkü buradaki çokça anlamalar, pek çok konulara bakış anlayışımıza temel olmaktadır.
İnsanların yüz binlerce yıl süren komün birlik yaşamı oldu. Bu komün birliğin, pek uzun süresi, komün gücün olgunlaşması için geçti. 30, 40 bin yıl kadarı da, komünün gelişmesi ve güçlenmesi için geçti. Komün ortaklaşa bir yaşamdı. Cinselliğin dahi her tür kural bağ ve bağlamdan, anlama ve anlayıştan uzak, kuralsız ve serbestlikle oluşu da içinde, Ana belli ama baba belli olmadığından, çocuk komün birliğindir. Doyma ve barınmadan tutun, güvende olmaya dek her şey, komün birlikte, ortaklaşa sağlanıyordu. Özgür olmayan bir sürüşün kendiliğindenliği idi. Her tür üretim ve özgürlük anacak toplum içinde olacaktı.
Elbet bu durum şimdi dönüşü olmayan bir yoldur. Çünkü tarihin tekerleri tersine dönmez. Zaten bir istek olarak ortaya konmaz ve konamaz da. Olanaksızdır. Nedeni bu yola dönüşü sağlayacak çevresel, evrensel koşuları, öznel yatkınlığı dahi bulamayacak oluşumuzdur. İki, başlangıç hayatı, ancak, ileriye doğru, terk ederek veya yapılaştırıp dönüşerek, işlevsel uzlaştıracağınız, hem zamansal, hem biyolojik, hem sosyolojik, hem de toplumsal olacak olgunluk, oluşlardır. Üst olanın alt olana inemeyecek olmasıdır. Bu da üç.
Bu gelişmişlik aşamanız, sizi zorunlu olarak, daha ileri çözüme doğru, sizden uyum-sorun, üretmeye devam etmenizi isteyecektir. Çünkü her gelişme kendi koşulu ile yeni ihtiyaçları belirlemektedir. Ki bu nedenle, bu güne çözümlenmiş; biyolojik, sosyal kültürel ve düşünsel yapımız, asla ve asla, o şartları destekleyemez ve ona çözülemezdi.
Düşünün bir kez, doğal bağışıklık, bağlam ve bağlılıklarının oldurduğu, o günkü vücut yapı ile bu günkü, ilaçlarla ve farklı ortamın karşılaşması ile dirençleşmiş vücudumuz, ilk dış iç koşulların, desteklediği ya da ona yakın çevresel koşuların belirlediği, ortamda biyolojik olarak ne hale düşerdi? Aynı durum sosyoloji ve toplum için de bir zavallılık oluştururdu.
Sadece bu dahi komünal yaşamı, sakıt (susmuş, sesiz, düşmüş) kılmaktadır. Basit ilkel aletlerin kullanılması, komün yaşamında, inceden inceden, gelişmeye uç veriyordu. En hünerli alet kullanan, en sayılan olmaya başladı. Zamanla hünerli emek, komün birliğin ilişkilerini kendi zorunluluklarından ötürü dışlamaya başladı. Komün birlikte:
Gruplara ayrılıp av tespiti yapmak. Avın peşinde sürekli yerleşke değiştirmek. Avlanma için derin ve geniş, çukur kazmak ve bu çukura doğru, hayvanı gürültülerle ürküterek sürüp yönlendirmek. Avı çukura düşürmek, çukurda üzerine taşlar atarak öldürüp, sonrada çukurdan çıkarmak, Bu avı, komün üye yerleşkesine taşımak, burada hazırlanıp pişirilmesi vs vs, hal, kalabalık bir organizeliği gerektiriyordu. Bu ortaklaşa yaşayış, tüm gününü, hatta çok kere, günlerini alıyordu. Bu günlük yaşayış yollarından sadece biridir.
Bu ortaklaş alık, güvenliği için de, uygun bir uzmanlaşmış organlar organizesi gibi idi. Bir hayal edin, komün insanı, büyük oranda salgın pençesinde olsa, hasta da olsa, bu işi yapmak zorunda. Bu salgın hastalık belli sayıdaki kritik komün üye sayısını aşmamalı. Aşarsa komün açlık ve savunmasız, kalmakla baş başa demek.
Çünkü kendilerine el uzatacak bir dünya paylaşımı, asla yoktu ve paylaşımın bilinir olması diğer komünsel birliklerin, yağmacılık ve talan etmesi ortada durur iken, olanaksız gibidir.
Neden gayet basit, günün aydınlığında karanlığına değin yapılan, açlığı giderme faaliyeti komünün fazla üretim, artık üretim yapmasına, hiç bir imkânı tanımıyordu. Tanıdığında da, kısıtlı olmakta. Veya bir şekilde terk edilmekte, saklanamamakta idi. Çünkü avla güvende olamama riski artıyordu. Yani yağmacıların talan ve öldürmesine maruz kalmak, demekti bu. Aynı zamanda bu, artık ürünlerin ve emek değişimine ve artık ürün emek sermayesi birikimi olamıyordu.
Zamanla, av kadar hızlı koşmasını gerektirmeyecek bir uzaklıkta, fırlatılan bir obje ile avı yaralamayı başardı. Bu avcı için, daha bir kolay avlanış olacaktı. Avın yaralanarak ele geçirilmesini kolaylaştırmıştı. Avı etkisiz kılmak, yaralayıp öldürmek, ilk hüner ve becerisi idi. Bu, bir yaralı hayvanı, bakıp gözettiği bir durumla evcil yapışta bir yolda olabilecekti.
Yaşamın akışında, bu hüneri, zamanla objenin ucunu sivriltme akıllılığına, dönüştü. Av, biraz daha zahmetsizce ve daha az kalabalıkla başarılır, avlanır oldu. Bu araçlı hüner, daha kalabalıkla av yapma ve avın süresini kısaltmada, hatta emeğin çok azda olsa, tasarrufunda kendiliğinden bir durum yarattı.
Sürecek 3
Bayram KayaKayıt Tarihi : 9.6.2008 10:43:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

TÜM YORUMLAR (2)