İmza Şiiri - Mehmet Çoban

Mehmet Çoban
1967

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

İmza

Düşünceler sözde düğümlenince
Sözler kelimelere dökülünce
Hayatta izlerini görmek ister
Yaşam içinde onaylamak ister

Çelişik yaşamdır her zaman
Düşünceler yaşamda olmadığı zaman
Sözler hayatta kedini bulmadığı zaman

Sanki bir imzadır yaşam
Düşüncede, sözde gerçek anlam

Yaşamda var ise düşünce
Sözler yaşamla bütünleşince
Yaşam imza olur kimliğime

Yaşamla imzalanmamış her düşünce
Sözlerin kıvraklığında sürekli gezince
Kişilik belirsizleşir, kimliksizleşir özünce
Köleleşir insan çıkarlarının peşinde

03.06.2010 - İzmir

Mehmet Çoban
Kayıt Tarihi : 3.6.2010 01:48:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Hayatta insana yön veren kavramlar vardır. İnsana yön veren kavramlardan olumlularını düşünürken, dürüstlük, doğruluk, gerçeklik, kimlikli olmak gibi değerler öne çıkar. Sözü edilen kavramlarla belirlenen insan tiplerini düşlediğimizde, inancı, özü, sözü, bir olup, inançlarını, özünü, sözünü hayatta var kılanlar akla gelir. Genelde insanlar, inançlarıyla, özleriyle, sözleriyle çelişerek hayat yaşayanları sevmez, istemez, beğenmez. İnsanların bu şekilde çelişik kimlik sergilemeleri insanlık olgusunda kabul edilmez. Gerçek böyle iken, günümüzde çelişik hayatlar yaşamak genel görüntü olarak karşımıza çıkar. Yaşamın görüntüleri üzerine düşünelim. Bir doktor düşünün. Yıllarca emek vermiş doktor olmuş. Sorulduğunda ben doktorum diyor. Ama yaşamında, hiç hasta muayene etmemiş, mesleğini uygulamamış. Yani doktorluk yapmamış. Herhangi bir doktorluk yapmayan insan gibi tıbbi konularda bilgi almış. Hem de bu bilgileri profesyonel eğitim kurumlarından almış. Ama herhangi bir insan gibi oda doktorluk yapmayarak, mesleğinin dışında yaşamış. Yaşamını başka şekilde kazanmış. Yaşamında başka şeylerle uğraşmış. Mesela tıp okuyup artistlik yapmış. Doktorluk okuduğu halde, doktorluk yapmamış, filmlerde oynamış. Artık kimse ona doktor gözüyle bakmıyor, bakmamış. Aynı şekilde bir hâkim, bir mühendis, bir maliyeci düşünelim. Bunun için eğitim görmüşler ama, yaşamlarını mesleklerine göre oluşturmamışlar. Yaşamlarını başka işlerde geçirmişler. Kimse onları, hâkim, mühendis ve maliyeci olarak düşünmeyecektir. Konuyu ideolojiler açısından ele alalım. Bir ateist düşünün. Ben ateistim diyor. Ama Allah’a inanıyor. Kutsal günlerde hangi dine inanıyorsa o dine ait ibadetleri yapıyor. Veya bizim ülkemizde olduğu gibi, birçok ateistin, solcunun, işine geldiğinde “Bende Müslüman’ım” demesi, bazılarının Ramazanda oruç tutması… Dini bayramlarda herkesten önce bayram programı örneklenebilir. İnançlarıyla yaşamları çelişenlerin, felsefi veya ideolojik olarak neye inandıkları tartışılır. Mesela Laik düşünceye sahip birini düşünelim. Nedir laiklik denildiğinde, ilk akla gelen söylem, dünya ve ahret işlerinin ayrılmasıdır. Veya din işleriyle, siyaset işlerinin ayrılmasıdır. Hemen hiç kimse dünya ve ahret işlerinin ayrılma kriterlerini kimin belirlediğini düşünmez. İnsanın hangi eylemi ahret işidir? Hangi eylemi dünya işidir? Ancak laik düşüncenin ortaya çıkışı, insanların dünya yaşamını Tanrı’nın kurallarına göre değil, kendi akıllarından, araştırmalarından, ürettikleri yasalarla oluşturacağı düşüncesidir. Kısaca laik düşünmek, dünyadaki yaşamı din kurallarına aykırı yaşamaya inanmak demektir. Fakat laik düşünce, esasta böyle iken, ülkemizde ve dünyada, kendini laik tanımlayan birçok kişi, dünya yaşamının çoğunu çıkarları buluştuğunda dine göre yaşar. Aynı şekilde, siyasi ortamda ise, en çok istismar edilen konuların başında din, ırk ve sosyal konular gelir. Siyasi alanda dinden söz ederek prim toplamaya çalışanların çoğu ateist veya dünya yaşamlarını din kurallarının dışında yaşayacaklarını söyleyenlerdir. Yaşamda görünen gerçek ise, insanların inançları ne olursa olsun çıkarları olduğu zaman, dindar, ırkçı, sosyal adaletçi olabilme çelişkileridir. Ancak bazı gerçekler vardır ki, Kapitalist birinin, mülkiyet ve bireycilik kavramlarının dışında hareket ederek, toplumculuk yapması, bireyciliğe, mülkiyete düşman olması, yaşamındaki bu söylemleriyle hayat yaşaması, kapitalist olduğunun göstergesi olmayacaktır. Aynı şekilde bir solcunun, ülkelerinde en büyük zenginler sınıfına girmesi, zenginlik statüsünde ilk sıralarda sayılması, yaşamının toplumculuktan uzak, inandığı sol inançla bağdaşmayan yaşama sahip olması, kimlik çelişkisi olacaktır. Özellikle ülkemizde bir anket yapılsa, Cumhuriyet devrinde yetişen zenginlerin çoğunun, sosyal demokrat olduğu, ideoloji olarak solcu, laik, Kemalist olduğu görülecektir. Örnek olarak TÜSİAD üyeleri üzerinde bir inceleme yapılabilir. Onlar solcuyken ülkenin zenginleri, laikken çıkarlarıyla uyuştuğunda dinden söz edenler olarak karşımıza çıkar. Kemalistken Mustafa Kemal’in solcu olmadığını, aksine sola karşı olduğunu bilmelerine rağmen, söylemleriyle çelişkilerini yaşar. Konu dine inananlara gelince durum pek farklı değildir. Ülke dinimizn İslam olmasına rağmen, Müslümanların düşüncelerine egemen olan Sünni dünya görüşünün, ameli, inanç konusunun dışında tutmasıyla, insanlar dine inandıkları halde, din dışı yaşama sahiplerdir. Ülkemizde dine inanan Müslümanların çoğunun inandıkları din, sözden öteye gitmeyerek, yaşamları din dışında gerçekleşir. Dolayısıyla dine inandığını söyleyen birinin, bir solcu, bir kapitalist, bir Hıristiyan gibi, yaşama sahip olduğunu görebilirsiniz. İnançlarını, sözleriyle ve yaşamlarıyla bütünleştirmeyen insanların oluşturduğu toplumlara sosyolajik ve psikolojik olarak ne denir bilmiyorum. Ancak, Kapitalistler gibi yaşayan, ama inançları sol olan toplumun, solcu toplum olduğu… Mülkiyet haklarını ret eden, toplumculuğu savunan, inançları Liberal olan toplumun, Kapitalist toplum olduğu… Din kurallarının dışında hayat yaşayan, dine inandığını söyleyen toplumun, Müslüman toplum olduğu… Elbette tartışılacaktır. Kendi iktidarı döneminde Sola, Komünizme karşı mücadele vermiş, döneminde ülkenin en büyük solcu şairi, Nazım Hikmet Ran’ın 11 kez mahkemelerde yargılanmasına ses çıkarmamış, solcu olmadığı hatta sola karşı olduğu bilinen Mustafa Kemal Atatürk’ün izinden gittiğini söyleyenlerin, Kemalist ilkelere inandıklarını söylerken, solcu olduklarnı söylemeleri kimlik çelişkileridir. İnsanın kimliği denilence, İnsanın kabul ettikleri, inandıkları, sözleri ve eylemlerinin eşitliği akla gelir. Kimliğinde kabullerini, inançlarını, sözlerini ve eylemlerini eşitleyenlerin durumu önemlidir. Zira eşitlik, kimliğin gerçekliğidir. İnsanın inandığı, düşündüğü gibi olmasıdır. Kabul edilenler, inanılanlar, söylenenler, eylemler tutarlı ise, aynı düşünceden, aynı inançtan kaynaklanmışsa, insanın yaşamında bu anlamda bütünlüğü varsa, o zaman doğru insandan söz etmek mümkün olacaktır. Aslında hemen herkes, Kabul edilenler = inanç = söz = eylem (yani insan yaşamı) olmalıdır, Tezinde hem fikirdirler. Normalde insanlara direkt sorsak, kabul ettikleriyle, inançlarıyla, sözleriyle, yaşamıyla çelişen insanlar, doğru, gerçekçi bir kimliğe sahip midirler diye, hep birlikte asla diyeceklerdir. Ancak ne yazık ki, toplum dikkatle gözlendiğinde, hemen herkesin kabul etmediği çelişkili kimlik ve kişilik göstergesi, çıkarcılığın egemen olduğu dünyada öne çıkmıştır. Artık insan, aynı zamanda, hem dindar, hem ateist, hem laik, hem şeraitçi, hem kapitalist, hem solcu olabilir. Günümüzde bunun örnekleri çoktur. Dünyasını çıkarlarına göre kuranlar için, böyle çelişkili olmak önemli olmayabilir. Yani, solcular, kapitalistler, ateistler için, kimliklerde bu tür karışıklıklar, bu tür revizyonlar önemli olmayabilir. Zira onların temel felsefesi zaten dünyayı en güzel yaşamaktır. Böyle bir istemin çıkarlara uygun yaşanır halde olması çelişki değildir. Peki, Müslümanlar için konuya bakıldığında böyle bir kimlik çelişkisi mümkün müdür? Yani; bir Müslüman, İslam’a inandığını söylerken, ateistler, kapitalistler, solcular, Hıristiyanlar, Museviler ve Budistler gibi yaşayabilir mi? Yani bir insan, ateist gibi bir yaşama sahipse, onun Müslüman olduğunu söylemesinin bir anlamı var mıdır? Yani bir insan, kapitalistler gibi yaşama sahipse, onun Müslüman olduğunu söylemesinin bir anlamı var mıdır? Yani bir insan, solcular gibi din dışı hayat yaşarken, Müslüman olmasının bir anlamı var mıdır? Yani kısacası, Müslüman’ım diyen birinin yaşamının, Hıristiyanlardan, solculardan, ateistlerden, kapitalistlerden farkı yoksa, Müslüman’ım demesinin bir anlamı var mıdır? İslam inancı veya insanlık inancı böyle bir kimlik çelişkisine, revizyonuna rıza gösterebilir mi? Tabi ki, hayır diyebiliriz. Ancak ne yazık ki, günümüz dünyası, bireysel çıkarlarının kurbanı olarak, çıkarları için kimlik revizyonu içindedir. Çıkara dayalı istismarlar, insanların çok kimlikli, çok kişilikli inançları yaşamasına neden olmaktadır. Sanıyorum çağımızın en büyük sorunlarından biri budur. Sosyolojik, kültürel ve psikolojik kavramları bir kenara bırakalım. Felsefi olarak konuya yaklaştığımızda, hiçbir inanç, ideoloji, felsefi görüş, kendine aykırı yaşam kuranları kendinden kabul etmez. Yani, ne sol inanç, kapitalist gibi yaşayanları solcu kabul eder. Yani, ne kapitalist inanç, solcu gibi yaşayanları kapitalist kabul eder. Yani, ne Hıristiyanlık, gerçek Müslümanlar, İslam'ın kurallarına uygun yaşayanları Hıristiyan kabul eder. Yani, ne Müslümanlık, ateistler, solcular, Hıristiyanlar gibi yaşayanları Müslüman kabul eder. Her inancın, her ideolojinin, her felsefi görüşün kabul kriterlerindeki tek gerçek, insanların yaşamıdır. İnsanların eylemleridir. Yaşamları, eylemleri, ne ise, gerçekte insanların görüşü, inancı odur. Din dışı bir yaşam sürenlerin ben Müslüman’ım demesinin… Kapitalist gibi yaşam sürenlerin ben solcuyum demesinin… Namaz kılıp oruç tutanların ben ateistim demesinin… Sanıyorum gerçekle, hiç bir ilgisi yoktur. İnsanların yaşamı, eylemleri, inançlarının, sözlerinin imzasıdır. İmzası; eylemiyle, yaşamıyla atılmamış hiçbir inanç, ideoloji, insanın yaşamında gerçeğiyle yoktur. O nedenle, Müslüman’ım diyenlerin, dinin kurallarına uygun yaşamları, inançlarının altına attıkları bir imzadır. Eğer Müslüman’ım diyenlerin yaşamları, dinsizlerin yaşamıyla aynıysa, Hıristiyanların yaşamıyla aynıysa, solcuların, ateistlerin yaşamıyla aynıysa, inançlarının altını imzalamamışlar demektir. Kimliğinde, kişiliğinde olmayan bir yaşamla, eylemle, insanın kendini Müslüman olarak tanımlaması, ne yazık ki çelişkiden ibaret sayılacaktır. Kimliğini, kişiliğini çelişkilerden uzak yaşamak isteyenlerin, kendilerine sorması gereken tek şey, “Ben yaşamımla, hangi dinin, ideolojinin, felsefi görüşün altını imzalıyorum' sorusu olmalıdır. Bu soruya doğru cevap vererek, inançlarının altlarını yaşamlarıyla imzalayanlar, kimlik oluşumunda gerçekliğe ulaşabileceklerdir. Bir solcu, sola dair yaşamıyla inancının altını imzalar. Bir ateist din, dışı yaşamıyla inancının altını imzalar. Bir Müslüman, Allah’ın kurallarına göre oluşturacağı yaşamıyla, inancının altını imzalar. Hiç kimse yaşamıyla imzalamadığı inancından söz etmemelidir. Tıpkı altı imzalanmamış bir sözleşmeden doğan haklarından, hiç kimsenin söz etme hakkı olmadığı gibi. İnsanların yaşamlarıyla altını imzalamadıkları inanca, ideolojiye, felsefi görüşe, sahip olduklarından da söz etmeleri gerçekçi sayılmayacaktır.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Ahmet Mansuri
    Ahmet Mansuri

    TEbrikler yüreğinize sağlık başarılar

    Cevap Yaz
  • Muhiddin Ateş
    Muhiddin Ateş

    Bu güzel eseri benimle paylaştığınız için teşekkür ederim

    Cevap Yaz
  • Şemsettin Ağar
    Şemsettin Ağar

    ANLAMLI İDİ ÜSTADIM.SAYGIM İLE.

    Cevap Yaz
  • Çiğdem Kılıç
    Çiğdem Kılıç

    Dünyadaki imzasi kalici olanlara selam olsun.....yüreginize saglik...güzel ve de anlamliydi
    saygilarimla

    Cevap Yaz
  • Hüsamettin Sungur
    Hüsamettin Sungur

    Begenerek okudum tebrikler

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (21)

Mehmet Çoban