-I-
O hercümercin yaşandığı mekânda,
denize nazır,
bir ağacın göğsünde başım,
tefekkürdeyim…
Davudi bir ses,
gümbür gümbür bir selam;
susturdu sesini sessizliğin!
Baktım:
Garip bir adam, kendinden emin, yüzü nurani…
Tayy-i zaman etmiş bir ermiş sanki!
Dikti gözlerini denize doğru, deldi boşluğu,
göğüs geçirdi…
Kendi kendine söylenir gibi:
— Mekândan münezzeh, hazır ve nazır;
her yerde, her an…
Övmeye güç yetmez sevmeye gönül!
Hamd ü senalar olsun O’na lâyıkı veçhile…
Ve salât u selam, nuruyla yoğrulduğum,
hadimi olmakla kemal bulduğum,
Zat-ı Kibriya’ya mahsus o Gül’e!
Yaklaştı... Çöktü yanıma:
—Ben ki sürgün bir babanın oğluyum;
sürgünde doğmuş, zaman-mekân gezgini…
Kimi Hızır bilir, kimi de deli!
Yağmurlar ekerim yeşersin diye
umut beslerim…
Abandı asasına, iyice yerleşti:
—Umut bağlamayan gonca gül olmaz;
umut bağlamayan nefer de şehid…
İlgisiz görünüp, kulak kesildim:
—“Her gonca gül bir gül yüzlüyü hatırlatır.”(*)
Her gül yüzlü gülzara dönmüş yerleri;
Kut’ul Amare’yi, Çanakkale’yi…
İbrahim’ce ateşler içre hey!
Gül deren erleri...
O alevden günleri…
O günler ki zafer zafer yenilgi!
O günler ki İmtihan-ı İlahi…
-II-
Vaktaki depreşir müzmin illeti;
mülevves hislere ram olur salib!
Neuzübillah, yine öyleydi…
İlleti aynı, tıyneti aynı, niyeti aynı…
Ama bu defa avdeti farklı,
sıkleti farklı, şiddeti farklı;
eskiye nisbetle daha mücehhez,
daha mâdeni, daha besili;
gelişmiş, ifritleşmiş,
korkunç kibirli,
hakeza şerli…
İşte bu ahval ve şerait içinde,
amansız bir histeri nöbetinde;
azdıkça azdı, kudurdukça kudurdu;
Şeytan’la birleşti, yeni bir düzen kurdu;
şişti, şişindi, müstekbirleşti;
yedi başlı bir ejderha doğurdu!
-ııı-
Kılıç yorgun, kalem bitkin;
cep delik, cepken delik, biçare tebaa!
Rüzgarsız kalmış ve mecruhtu Hüma;
ve zindeydi yedi başlı ejderha!
Saldırdı harimi ismetine ümmetin,
sarıldı Boğaz’ına!
Kan yoğurdu toprak, can doğurdu siperler!
Ne sağlam zemin, ne temiz hava!
Berhava olmuş gibiydi küre-yi arz,
berhava!
Umut yok masivadan!
Medet nidaları sinelerden yükselen Nebi’ye;
Nebi’den Arş’a!
Umudun bittiği yerde gerçek umut!
Umut kesmedik hâşâ!
Ne güzeldir umudu şühedanın
ki fanilerden, fenadan arınmış;
şüpheden, şirkten beri…
Sarsılmaz bir imanın eseri…
-IV-
Ölümlerden ölüm beğenin dendi:
Beğenmedik!
Ölümlerden ölüm beğenmek,
ölümü beğenmekti hülasa!
Hayatı seçtik…
Öyle bir dirilik umduk ki umudun bittiği yerde,
umut kesmeyip Hak’tan;
diz çöktü ölüm biiznillah;
ona tepeden baktık müstehzi!
Ölmek yok!
Ölmeden ölüye saymışlar ne gam!
Ölmek yok!
Ölmeden mezara koymuşlar ne gam!
Çekmez ama akıl denen terazi,
ölmek yok bize meydan-ı gazada;
İki dirilikten birisi kesin;
haydi ya nasip!
Ya şehid olmak var, ya şanlı gazi…
-V-
Ne dumansız ateş, ne asil toprak!
Ne boy-pos, ne soy-sop!
Hiç şüphesiz, nazargah-ı İlahî:
Zarf değil, mazruf;
kabuk değil, inci!
Hak şahit ya iman kavi, sine saf!
İmdada salındı yağmur ve bulut;
imdada salındı üçler, yediler, kırklar;
imdada salındı Cibril-i Emin:
Emrinde Kuvâ-yı Melekut!
Öyle güç verdi ki Kadir-i Mutlak;
dağ devrildi üstümüze, koskoca dağ!
Yine de silkinip süngüye kalktık!
-VI-
Kavm ü kabile, dağ, tepe Kur’an!
Sekine yağdı gökten, melek yağdı, zafer yağdı;
kamil, noksan, ab u nan, takat u derman, çeltek ve çoban…
Haydar-ı Kerrar, Kanber ve kudüm
ve beşer onar, Ashabı Güzin…
Radiyallahu anhüm!
Yürüdüler… Bulut yürüdü, dağ yürüdü;
taş, toprak yürüdü peşinden,
kef ü vav yürüdü, melekler yürüdü Gelibolu’ya!
nefesi kesildi yerin ve göğün;
Allahu ekber!
Habib-i Zişan yürüdü çün!
Yürüdük fisebilillah!
Yürüdük peşinden;
dillerde dua, dillerde tekbir!
Bu ne devlet, bu ne rütbe; ey Tevhid'e siper olan asakir!
Teşrif etti sizleri Fahri Alem; teftiş etti, tebşir etti bir bir...
Ne muazzam iltifat-ı İlahi ya Rab!
Çanakkale Bedir!
-VII-
Namı diğer, kamı dahi, kesin sahi:
Nigar, gül, şeyda ve şehir!
Evvel ve ahir, şifa ve zehir;
Ateş, su, toprak, hava, asgar ve kebir;
keşmekeş zahir;
fevc fevc hercümerc; gök kubbe, arz kabir!
Hiddet, şiddet, dehşet: Sukutu hayal!
Hayret, gayret, haşyet: Zafer ve melal!
Duman, kumsal, deniz, ferman;
kına ve kurban, makbul kan!
Yeşil kuşlar, dağ, tepe, hazer karanfil!
şehadet ve yakîn:
Ya Sin!
Umudun bittiği yerde gerçek umut!
Durdu… Çıt yok etrafta…
Derunumda tayfun alametleri:
Dalgalar… Dalgalar… Dalga sesleri…
Kıvılcım bekleyen istiğrak hali:
Patlayacak gibi göğüs kafesim!
Dizime birkaç kez hafifçe vurdu:
—Umudun bittiği yerde…
Söz bitmeden, mana çekti tetiği:
Hançeremi yırttı tazyiki vecdin;
Lafzatullah olup, çıktı patladı:
—A l l a h!
Sözümü teyiden inledi yer gök:
—Allah… Allah… Allah…
Tebessümü bir gül kadar güzeldi…
—La havle ve la kuvvete illa billâh!
Osman ŞENER
(*) Hafız-ı Şirazi
Osman ŞenerKayıt Tarihi : 5.1.2015 10:15:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Osman Şener](https://www.antoloji.com/i/siir/2015/01/05/imanin-umut-hali-canakkale-misali.jpg)
Şu okuduklarımız ne hikaye ne de bir masal
Böylesini her millete nasip etmez Allah
—La havle ve la kuvvete illa billâh!
Abdurrahim Zararsız
Diyorum başkada bir şey demiyorum. Antolojimde ++
ne söylediği nereye gittiği
beli olmalı ki sözlerin
zevkle okunmalı
okuyucusunu doyurmalı kutlarım değeri kalem
Ancak şiirinizin içeriğini tam olarak anlayabilmek için ne yazık ki (kendi adıma) Türkçe bilgisi yetersiz kalıyor...
Saygılarımla...
TÜM YORUMLAR (7)