çok uzaklarda bir kasaba vardı o kasabanın halkkı birbirlerinden çok uzaktı biri hastalansa veya vefat etse kimsenin birbirinden haberleri olmazmış kimisi birbirinle konuşmazmış yüz yüze geldiklerinde ne selam verirlerdi nede hatırını sorarlardı bu kasaba köyede çok yakındı köydekiler de bu kasabanın insanlarına bir anlam verememişlerdi bir gün biri vefat etmişti ve tüm halk cenazeye gittiğinde kimse kimsenin yüzüne bakmazlardı kasabada nede köyde bir imam bile yoktu cammi sahipsiz kalmıştı halk bile gitmezmiş namazlarını evde kılarlardı kimide namaz bile kılmıyordu dinlerini bile bilmiyorlardı kimiside yarım yamalak biliyordu kimse kimseye yardımlaşmazmış yardıma muhtaç insanlara yardımcı olmazlarmış yani halk kör körüne yaşarlarmış hep kendileri için yaşamayı bilirler hiç kimseyi istemezlerdi ne imam ne öğretmen nede dorktor bir ay bir kaç sene geçtikten sonra kasabaya ve köye bir imam tahin edilmişti tüm kasabalılar ve köylüler bunu durunca deliye dönmüşlerdi onu istemiyoruz diye devlete bakamlığa gitmişlerdi ama bir sonuç almamışlardı geliyordu imam da çok gençti yaşı 25 ti o kadar temiz yüzlü o kadar yürekliydi ki kim bilir ki kaderi burası olucağına gürev gereği burda olduğunu çok iyi biliyordu buralarda sevilceğine emindi ama ne zaman kaç yılda seveler diye kestiremiyordu yola çıkmıştı iki üç gün yoldan sonra varmıştı kasabada onun için hazılanan yere yerleşmişti bir sabah kasabayı ve köyü gezmeye başlamıştı bile halık imamı gördüklerinde hiç yüzüne bile bakmayı tenezur etmiyorlardı imam selam verince kimse selamını almamıştı küçük çocuktan başka aleyküm selam hocam demişti bu çocuk 18 yaşındaydı kocaman adamlar selamı almadığından çocuk şöyle seslenmişti sayın hocam büyüklerimin kusuruna bakma burda hiç yabancı görmediklerinden dolaysıyla biraz kabalar imam çocuğa gülümserek cevap verdi hiç önemli değil yavrum normaldır dedi ve şöyle sözüne devam etti burda cammi nerde gösterirmisin bana çocuk tabiki hocam memuniyetle çocukla imam yolda giderken konuşmaya başlarlar imam çocuğa sorar adın ne senin çocuk benim adım yusuf ya sizin adınız nedir hocam diye sordu benimkide veysel böylece konuşa konaşa cammiye geldiler imam cammiye girer girmez birde ne görsün cammi cammilikten çıkmış halde etrafına şaşkın şaşkın bakınırken yusuf hocam ben size yardım ederim burasını sağlam hale getiriyiz imam ailen izin verirmi bana yardım etmene yusuf verir hocam benim bir hasta anam var başka kimsem yok anamda çok hasta ben bakıyorum diye cevap verdi çok geçmeden imam işe koyulmuştu şehirden mazeme istemişti ve boya işine koyulmuştu yusufta imama yardım etmeye başladı hep beraber boyamaya başlamışlardı gece gündüz ancak bitirmişlerdi yusuf tüm kasabaya köye inmiş tüm halkkı yardıma çağmıştı ama kimse yanaşmamıştı bu işe tüm çocuklar koştu yardıma bir kaç kadında yardıma koştu kimse bir şey diyememişti kısa sürrede camminin tahmiri tamamlanmıştı herkezi namaza çağırmaya başlamıştı imam çocuklarada kuran ve din dersleri vermek için aileleri gezmeye başlamıştı bazı çocukların aileleri yolamıştı bazıları da izin vermemişti imam çok üzülmüştü o ailelerin çocukları gizli gizli ailelerinden izin almadan cammiye giderlerdi imam çocukları görünce çok şaşırmıştı vede çok ta sevinmişti çocuklaryerlerini almışlardı tam ders işlicekler aileler gelip çocuklarını alıp giderlerdi aylar yılar geçiyordu kasaba gelişmeye başlıyordu bir öğretmende gelmişti çocuklar ve büyük insanlar okumaya başlamışlardı zamanla imamı sevenlerde olmuştu imamı yanlız bırakmıyorlar ona yemek ve içmek gönderiyorlardı imam onlar için bulunmaz nimetti sanki o kadar seviyorlardı ki hele yusuf onu daha sa çok severdi nerdese tüm zamanını onunla geçiriyordu anasıda ileşmişti imam saresinde yusufun anasıda imamı kendi oğlu gibi severdi yusufta büyünce imam olmak istiyordu her şeyi öğrenmişti oda öğretiyor ve anlatıyordu her güne gün imamı seven çoğalıyordu nerdese tüm kasaba artık seviyordu köylülerde öyleydi bir yılda kasabaya ve köye hastalık salkını başlamıştı herkes hastalanıyordu bilinmiyen bir hastalık saymıştı hertarafı doktur da yoktu kasabadaki dokturda çekip gitmişti herkes imam hastalanmasın diye çaba gösteriyorlardı otlarla bitkilerle bir şeyler yapıp yediyorlar ve içiriyorlardı bazıar vefat ediyordu bu hastalıktan cenaze namazını artık imam kıldıyordu herkes gelip artık eskisi gibi değillerdi bir birinin yüzüne bakıyor ve yardımlaşmaya başlamıştılar bir brinden yardım istiyorlardı ve çok mutluydular eskisi gibidden daha da iyilerdi imamları önünde namaz kıldırıyordu cenazelerini gönmüşlerdi evlere dağnmışlardı her günden güne hastalık çoğalıyordu herkes hastalanmaya başlıyordu karantiyede alan yok bakamlığa belediyeye gidende yok imam ne yapıcağını bilemez hale gelmişti bakamlığa gitti yardım istedi doktur yoladılar herkese ilaç seyon verdiler ilaçladılar her mahaleyi ve evleri her gün biri iye gidiyordu aylar geçti yılar geçti hastalıktan eser kalmamıştı herkes gene mutluydu neşelirdi hep beraber imamın yanına gittiler teşekür ettiler iyiki geldin dediler zamanla sana yapmadığımızı bırakmadık yardım etmedik af et bizi olurmu imam olurmu öyle şey af etmek ne kelime af ettim tabiki de halk çok mutlu oldular zamanla kasaba dahada güzeleşiyordu ağaçlar ekiliyor pazarlar kuruluyor kasaplar açılıyor manavlar açılıyor bakallar açılıyor her zaman biraz daha gelişiyordu hastane yapılıyor okul bile yapılıyordu cammi bile yapılıyordu yeni cammiler kuruluyordu köyde gelişiyordu yusuf ta okumaya başlamıştı imam olmak çok istiyordu bir gün yusuf imamın yanına gitmişti imamı hasta yatakta yattığını görünce çok korktu hemen koşarak tüm kasabalılara ve köylülere ilan etmişti nerdese herkes koşarak imamın yanına gittiler imamda o hastalığa kapılmıştı herkes şaşırmıştı nerden kaptı diye kendi kendilerine sormuşlardı meğer önce kapmış halkın verdiği bitkiler attırmasına engelemiş bir süredir içmediği için hastalık ortaya çıkmış herkes doktura koştu imama baksın diye doktur ilaçlar ineler seyon verdi her gün verdiği halde imamın durumu gitikce kütüleşiyordu herkes ağlıyordu her yolu deniyordu dokturun denemediği kalmamıştı gerisini allaha bırakmıştı oda çok üzülüyordu ama elinden bir şey gelmiyordu ki aylar yılar geçiyordu imam gittikçe eriyordu halk imamın yanından arılmıyor hele yusuf hiç arılmıyor baş ucunda bekliyordu devamlı kasaba sanki imama ağlıyordu sanki sahipsiz kalmıştı kaç yıldır hastaydı imam bir sabah kalktılar birde ne görsünler imamı kaybetmişler herkesin gözleri yaşlıydı ağlamaya başladılar yusuf öyle ağlıyordu ki koşarak dışarıya çıktı koştu dağlara tepelere tırmandı bağmaya çağmaya başladı ve bağırayak söyle dedi bende senin gibi imam olucam senin yapamadıklarını ben yapıcam sana söz veriyorum hocam herkes yusufu göremeyince korktular imam yusufu çok seviyordu ona bir şey olmasın kendine bir şey yapmasından korktular hemen onu aramaya başladılar çok korkuyorlardı yusuf yusuf diye bağıyorlardı her yerde arıyorlardı bulamamıştılar anası dedi ben biliyorum yerini dağlara tepelere çıkar günlerce gelmez hemen oraya gittiler en sonunda buldular yusuf nerelerdesin sen yusuf gözleri kıpkımızı olmuştu ağlamaktan anası bağdı ağlamak yok dedi hocanı seviyorsan onun gibi olucan onun gittiği yerde gidicen gitmelisin dedi oku okucan dedi kızdı bağdı yusuf tamam anam sana söz veriyorum hocam gibi olucam onun gibi imam olucam sarıldılar ağladılar sonra gittiler ertesi gün imamı def etmek için hazılıklara başladılar cenaze namazını yusuf kıldırmaya başlamıştı ailesinede haber vermişlerdi aileside burda yaşamaya karar vermişlerdi onun için herkez kim varsa yardımlaşmaya devam etmiştiler cenazesini kaldırdılar dualarını ettiler kuranı kerimlerini okudular aylar yılar geçti yusuf genç delikanlı olmuştu okumuş kocaman adam olmuştu büyük şehirlerde okumuştu en sonunda kasabasına dönmüştü imamlık yapıyordu artık imam veyselin yerine geçmişti hocasının yapamadıklarını yapıcaktı onun mezarını yaptırmıştı onun yaşadığı yerde yaşamaya başlamıştı anasıda onun yanındaydı artık yusuf imamdı heryerde imamlık yapıyor her yere koşuyordu büyük bir imamdı artık hocasının vadsiyetini yerine getirmişti bu yüzden çok rahattı artık...
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta