Nedir ima,üzerinde düşüneniniz var mı hiç? İma’nın ansiklobedik anlamından bahsetmiyorum,tabii ki.Amacım, içsel dünyamızda ima’nın nerede konuşlandığını anlamaya çalışmak,sadece.
Ne zaman ‘ima’ kokan bir sohbette bulunsam ya da bir yazı okusam,aklıma –konu ile ilgili olsun veya olmasın- bambaşka kavramlar doluşur.Bozkır kavimlerinin uzaktan kullanılan delici silahları,kurnazlık (fakat asla zeka değil) makyavelizm,terör,asalaklık aklıma düşenlerin başlıcalarıdır.Rastgele bir ima,neden acaba,böylesine ayrı düzlemlerdeki kavramları çağrıştırıyor bana.fikri olan var mı?
Doğrusu,’ima’,yapan açısından çok etkili bir silahtır.İma eden, bununla kaç kuş birden vuru,hiç saydınız mı? Herşeyden önce,ima etmekle ne denli zeki olduğunu kanıtlar,kendisine ve çevresindekilere.Muhatabı eğer,yapılan ima’yı anlamazsa,hiç de zeki olmadığı kanıtlanmış olur elaltından.Muhatap anlamış ve/fakat yanıt vermemişse,ya korkaklığına hükmolunur,ya da yanıt vermek için gerekli donanımdan yoksun olmaktan hüküm giyer.
Ama,gerçek şu ki,’ima’ silahını kullanan,aslında ne denli ‘zayıf’ olduğunu da itiraf eder istemeden.Zira, ‘ima’nın sahibi,söyleyeceklerini direkt olarak söyleme cesareti gösteremediğini de kabullenmektedir,bu arada.Polemiğe girme cesareti yoktur; zira,bunun için gerekli donanımdan yoksundur.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta