ilkOkuyanSizOlun (ÖYKÜ) ...' MAKAM HAVASI ' isim muhtemelen değişecek
Kır düşmüş saçlarıyla 45-46 yaşlarındaki adam alışveriş yapıyordu markette. Ama dikkatli bir göz için, sıkıntısı hemen belli oluyordu; raftaki çikolataya elini bir uzatıyor, bir çekiyordu. Rafa uzanmış kolunu, sanki karıncalar ısırıyordu. Beyninin sıkıştığını hissetti. Zorlukla uzandı, çikolatayı ekmeklerin yanına bıraktı. “Benim suçumu çocuklar çekmek zorunda mı! Gerçi Yusuf kocaman oldu ama onun da canı çeker” diye düşündü.
Oysa dün geçici de olsa rahatlamıştı, yüzü gülmüştü. Küçük çocuğu Semih’in bisikletini tamir ettirmişti. Üç hafta öylece, bisikletin ön tekeri inik halde kalmış, sonunda utana çekine bisikletçiye götürmüştü. “Şimdi param yok, tamir etseniz de, başka zaman ödesem olur mu? ” diye soruşu, yeniden canlandı gözünde. Yeniden aynı sıkıntıyı çekti, yeniden bunaldı. Bisikletçinin önce şaşkın, sonra müşfik bakışı; “-Bisiklet tekerini patlağını ilk defa veresiye yapıyorum” deyip, gülümseyişi, sonra da “-Merak etme, paran olursa ödersin, olmazsa canın sağolsun.” deyişi… Haftalardır ilk defa çocuğunun gözlerinde mutluluk ışıltısı görmesi…
İçini çekti, kasaya doğru yürüdü.
*** *** *** *** ***
Çocukları çikolata yerken içinde geçici bir huzurun dolaştığını, geçici bir mutluluk rüzğarının estiğini hissetti. İçinden dualar etti, “Hanım, yine Ne yapacaksın, nerden para bulacaksın, bir çare düşündün mü? ’ diye sorulara başlamasa” diye. Hanımı mutfağa gitmişken, çocuklarına bir daha baktı, sonra kalktı yatağına gitti. Erken yatmayı sevmezdi ama artık uyku, gerçeklerden kaçabileceği tek çareydi sanki.
*** *** *** *** ***
Ertesi gün iş yerinde maddi durumu epey iyi olan arkadaşına çekinerek sordu;
-Ya Bülent, kusura bakma, açıkcası; ‘Geçen ay aldığın parayı daha vermedin’ demezsen, biraz borç isteyecektim.
Arkadaşı güldü;
-Yahu söyleyeceğim lafı ağzımdan aldın zaten. Ben Koç muyum, Sabancı mı hemşerim. Ayağını yorganına göre uzatsana.
Bakışlarını kaçırarak konuştu;
-Yıllardır beraber çalışıyoruz. 8 yıl olmuştur.
-9 yıl, tam 9.
-Son altı aydır daraldığım kadar, daraldığımı bunaldığımı hatırlamıyorum. Son altı aya kadar da senden borç istediğim olmamıştı.
-Yoo… hiç darılmaya kalkma. Sen sağa sola para verirken, uyarmadım mı seni. ‘Senin maaştan başka bir gelirin yok, sen dara düsen kim yardım edecek’ Yok Bosna’ya, yok Çeçenistan’a, yok depreme. Ben hiç birine para göndermedim ama senin benim gibi varlığın bile yokken hepsine koştun.
-Bu durumumun, yaptığım üç-beş kuruşluk hayırlarla ne ilgisi var. Hem ben hava atmak için söylememiştim ki, ‘Belki biri daha para gönderir, haberleri yoktur’ diye söylemiştim.
-Hah, işte yardım için ayırdığın üç-beş kuruş daha vardır bir kenarda, onları harca.
-Yahu onlar gerçekten önemli bir para değildi. (Canının sıkkınlığını belirtir halde devam etti) Bir akrabanın aşırı borcu vardı, haciz gelmek üzereyken yardımcı olmak zorunda kaldık, kredi filan çektik. Sonra krediyi geri ödeyemekte zorlandım, ben de zor duruma düştüm.
-Yıllardır şiirler, hikayeler yazıp duruyorsun, onların da hayrı olmadı değil mi!
Bülent’in yeni yorumlar yapmasına, dalga geçmesine vakit bırakmadan, acele acele ayağa kalktı;
-Ben, ben servise yetişecem.
Yürüdü, yine boynu bükük kalmıştı. “Hanıma, ‘Bu gün para bulurum’ demiştim” diye sızladı içi. Daha bir yıl önce rahattı, “Daha bir yıl önce” diye düşündü. Borç istemek zorunda kalmak, ne kadar zordu. Annesinin “Oğlum hep yardım etmek için uzansın, yardım istemek için değil. Veren el ol, alan değil” deyişi canlandı gözünde. “Ne halde olursan ol, daima senden kötü durumda olanlar olduğunu unutma” deyişi çınladı yüreğinde. “-Şükür, şükür” diye mırıldandı.
Servise giderken, yanından geçen arkadaşı Recep duymuştu mırıldanışını;
-Ne yaptın, halledemedin mi işlerini?
-Aman Recep, kime baksam borcum var gibi, bunalıyorum. Sakın “Borcumu istiyom” filan deme.
-Yok, ben idare ediyorum, keşke olsa da daha yardımcı olabilsem.
-İlk dara düştüğüm günlerde, borç isteyecek duruma gelince, bir şey söylemiştim sana hatırlıyor musun?
-Neydi?
-“Bu gün aramızın iyi göründüğü, yanında başı dik durduğum arkadaşlardan, borç istemek zorunda kalırsam, başım yerde gezer mi, diye korkuyom,” demiştim.
-Öyle deme, biz de insanız, biz de dara düştük. İyice anlayışsız, düşüncesiz yaptın bizi Ümit.
Ümit, başını salladı;
-Senin için demiyorum.
-Kimin için?
Acı acı baktı;
-İsim önemli değil, önemli olan, zor gününde hor bakan ama yıllardır ‘Arkadaşım’ diyen kişilerin olması.
-Kusura bakma, kimseye kızmaya hak görmüyorum kendimde. Çünkü neler duydum, kefil olduğu arkadaşı yüzünden perişan olanlar, verdiği borcu geri isteyince kavgayla, mahkemeyle uğraşanlar, duydum. Samimiyetimden söylüyorum, senin için geçerli olmasa da, çekinenlere de kızmıyorum.
Recep, aklına yeni gelmiş gibi sordu;
-Bir okul arkadaşının genel müdür olduğunu söylemiştin.
-Evet.
-Belki sana yardımcı olur. Hem sen demiyor musun, “Sıkıntım sene sonuna kadar sürer, en fazla 5-6 ay”, diye. O zamana kadar borç verir belki.
-Aslında okulda baya samimiydik, (gülerek) bitirme sınavlarında kopya vermiştim. Ama kaç yıl geçti aradan. İnsanoğlu çiğ süt emmiş, bunca zamandan sonra karşınsa çıkıp, para istesem kızar mı, kovar mı, ne bileyim.
-Bence bir dene.
-İş yerinde yeterince rezil olduk zaten ha! ...
Borç isteme düşüncesinin aleviyle, eve parasız gitmenin alevi birlikte kavurdu içini.
-Pekala, yarın biraz geç gelecem işe. Sabahın hayrıyla bir şansımı deneyim bakalım.
Bülent’in yaklaştığını gördüler. Bülent birkaç metre kala seslendi;
-Ne o Recep, senin de mi başını ağrıtıyor Ümit?
Recep, yüzü asılan Ümit’in kulağına aceleyle fısıldadı;
-Az önce bahsettiğin Bülent’ti galiba.
-Ben nankör değilim, ismini söylemedim.
-Ama anlaşılıyor işte. (Sesini yükselterek Bülent’e doğru seslendi) Ümit hiçbir zaman baş ağrıtmaz, merak etme.
-Tabi, tabi. Niye sıkıntıya düştüğünü hiç söylemiyordu, daha az önce öğrenebildim. Kendi hali sanki iyiymiş gibi akrabasına kredi çekmiş.
Ümit canı sıkkın;
-Bülent, yeter artık, arkadaşımsın, sana borcum da var. Sana kötü söylemek, seni kırmak istemem ama bu konuşma tarzın da beni aşırı sıkıyor.
Recep çaktırmadan kolundan çekti;
-Hadi, servisler kalkıyor.
*** *** *** *** ***
Bekleme salonunda kırlaşmış saçlarıyla huzursuz bekleyen adam, sekreterin seslenmesiyle ayağa kalktı;
-Genel müdürümüz Erkut bey sizi bekliyor.
Çekinerek kapıyı çaldı, içeri girdi. Yıllardır görmediği arkadaşı Hasan’ın kendisini ayakta karşılaması içini rahatlattı, elini sıkıp sarıldı;
-Hoş geldin Ümit, hayırdır?
-Hoşbulduk, oldukça şaşırmış görünüyorsun. Yıllardır görüşmedik, görünce şaşırdın tabi.
-Aslını söylemek gerekirse, ben ‘-Okul arkadaşınız geldi denince’, başka birini bekliyordum, onu geldi sandım. Celal gelecekti, hatırlarsın.
-Hayal meyal hatırlıyorum. Uyanık bir tip olarak kalmış aklımda.
-Hem de ne uyanık, borsayla filan uğraşıyor, parayı nerde değerlendireceğini çok iyi biliyor.
-Para lafını hiç açma.
-Okulda çok başarılıydın, senden koya alarak geçtiğim hâlâ dün gibi aklımda. Okuldan beri haberleşemeik ama ben senin başarılı olduğuna hep inandım.
-Herşey okuldaki gibi olmuyor. Maalesef hayatta o kadar başarılı olamadım.
Gülümseyerek inanmaz gözlerle;
-Hadi hadi, benden mi gizliyeceksin, arsalar, villalar vardır sende. O zekayla bir şeyler yapmışındır canım.
Arkadaşının samimi konuşmaları, Ümit’i biraz rahatlatmıştı.
-Ne yalan söyleyim, zaten durumum anca idare ediyordu ama altı ay kadar önce bir akrabamızla beraber bazı kötü olaylar yaşadık. Sonuçta maddi olarak oldukça sıkıntıya düştüm.
Genel müdür, yerinde şöyle bir kıpırdadı;
-Gerçekten mi?
-Canım o kadar sıkılacak bir şey değil. Şükür, ömür boyu sürecek bir durum değil sonuçta. Bir yıllık kredi çekmiştik, altı ay kadar sonra ödemesi bitince rahatlayacağız, borçları da geri ödemeye başlayacağız.
-Hımm…
-Sen ne yapıyorsun, ailen nasıl? 4-5 yıl önce Genel müdür olduğuna dair haberini alıp sevindiğimizde, arkadaşlardan iki oğlun olduğunu duymuştum.
-Evet. İkisi de üniversitede okuyor, birinin ilk senesi, biri üçte.
-Allah kolaylık versin. Ben biraz geç evlendim, büyük üniversiteye hazırlanıyor, küçük ortaokula. Eee. naparsın hayat böyle, onlar sıkıntı yaşamasın veya sıkıntımız onlara yansımasın diye çabalayıp duruyoruz.
-Tabi canım, hepimiz öyle. Keratalar öyle çok para harcıyorlar ki, bazı aylar –Onlara verdiğim harçlıkla, iki işçi tutsam, tepe tepe çalıştırırım’ diye düşündüğüm oluyor.
-Valla Erkut, senin işler yoğundur. Hazır para konusu açılmışken, fazla vaktini almadan konuya girmek istiyorum.
-Buyur.
-Yaklaşık altı ay kadar daha sıkıntı içersindeyim, senden borç para rica edeceğim.
-Keşke geçen hafta gelseydin.
-Niye, noldu?
-Ben de birikmiş paramı bir işe bağladım maalesef.
-Aslında benim ihtiyacım olan miktar fazla değil.
-Ben işlemleri yapıp, parayı boşa çıkarınca sana haber veririm, merak etme.
-Öyleyse, senden haber gelene kadar birinden idare ederim. Uzun süreli zor olsa da, kısa süreli borç verebilecek olan biri çıkar sanırım.
-Tabi… tabi.
-Sağolasın, inan ki öyle sıkıntılıydım ki son zamanlarda, elime-ayağıma titremeler geliyor, hep başım önde yürüyordum. Borç istemek zorunda kalmak, olmadık kişilerden borç istemek zorunda kalmak, ne kadar zor oluyordu, bir bilsen.
-Anlıyorum.
-Kendi evime bile suçlu gibi girer olmuştum. Neyse, Celal’le okulda pek samimi değildik, zor hatırladım. O da beni zor hatırlar ama selamımı söylersin.
-Tabi.
Vedalaştılar. Erkut, Ümit’i kapıya kadar uğurladı.
*** *** *** *** ***
Ümit çıktıktan sonra, Erkut odasına girmeyip, sekretere doğru yürüdü;
-Bak kızım, bu adamı aklında tut.
-Tabi efendim, okuldan arkadaşınız Ümit bey olarak not aldım zaten.
-Hah, sesini de unutma ama gelirse de, telefon ederse de, ‘Genel Müdürümüz yok’ diyeceksin. İster izinli de, ister yurt dışında de. Şunun şurasında emekliliğime az bir süre kalmışken, bir de bunlara yakayı kaptırmayalım.
Sekreterin şaşkın baktığını görünce, açıklama yaptı;
-Borç istemiye geliyormuş, borç. Yani senin anlayacağın, Ümit arıyorsa, daima benim olmadığım söyleyeceksin., o kadar canım.
Döndü odasına girdi.
*** *** *** *** ***
Aradan kısa bir süre geçmişti ki, sekreterin sinyali telefonda yanıp sönmeye başladı. Erkut, düğmeye bastı.
-Efendim, arkadaşınız Celal bey geldi.
-Buyursun, buyursun.
-DEVAMI YAZILIYOR....
ÖNEMLİ NOT: İş arıyorum, ev satıyorum. İlgilenenler
http://ahmetunalcam.googlepages.com/ilan.htm
adresimden bakabilir.
Kayıt Tarihi : 6.6.2007 12:28:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Gerçekte yaşanmış bir olayın, hikayeleştirilme denemesi
TÜM YORUMLAR (1)