ilkOkuyanSizOlun (ÖYKÜ) ...Gözü Açılmış ...

Ahmet Ünal Çam
698

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

ilkOkuyanSizOlun (ÖYKÜ) ...Gözü Açılmış Bir Türk

Gözü Açılmış Bir Türk
07-05-2007 23:50
Sevgili dostum Sami, Fransızca’ya hakimiyetinize hayranım.Bakın ben yıllarca Türkiye’de kaldım da, hâlâ Türkçe’yi doğru dürüst öğrenemedim. Neyse ki, sizin gibi kıymetli dostlar yardımcı oldu da, rahat ettim.
-Ne demek Pier, benim için zevkti. Asıl biz sana teşekkür etmeliyiz, sadece öğrencilerine Fransızca öğretmekle kalmadın, bizim de pratik yapmamıza katkın oldu.
-Yok yok, o başarı sizi ve sizin gibi niceleri yetiştiren yabancı dil eğitmenlerinizindir. Ben üniversitede dil eğitimi verirken, inanın epey yetişmiş, ilerlemiş öğrencileri buldum karşımda. Tabi, Türk gençlerinin bu yabancı dil öğrenme isteği, azmi, başarıyı getiren en önemli unsur.
Pier, Sarkozy’nin Cumhurbaşkanı seçilmesini kutlayan salondaki kalabalığa bir göz gezdirdikten sonra, ilerde farkettiği birini işaret etti;
-Gelin Sami bey. Şu ilerde, çevresindekilere ateşli konuşmalar yapan dostum Jack ile tanıştırayım sizi. Uluslar arası bir kabiliyet, diyebilirim. Türkiye’de de benden çok fazla kaldığını duymuştum. Ortak konular bulacağınıza eminim.
Sami, uzun ve arkada at kuyruğu şeklinde bağlanmış saçlarının, omuzlarına dağılmış kısmını eliyle sırtına doğru attı. İçki kadehini kenara bırakıp, papyonunu da düzeltti. Sonra; “-Hadi gidelim.” dedi. Pier arkadaşını dikkatlice süzdü;
-İnanır mısın, görünüşün tam bir Fransız. Bıyıksız, uzun saçlı bu görüntün ve harika Fransızcan ile Türk olduğunu düşünmek bile zor.
-Teşekkür ederim.
-Yoo, yoo iltifat değil, gerçek. Hatta bu güzel Fransızca’nız ile, başka ülkede uzun süre kalmış, bir Fransız olduğunuzu sananlar çıkabilir.
-Beni şımartıyorsunuz.
-Bir deneme yapmaya var mısınız?
-Anlamadım, ne gibi bir deneme?
-Şu ilerde, çevresindekilerin dikkatle kendisini dinlediği, heyecanla konuşan Jack var ya.
-Evet.
-Yıllarca Türkiye’de bulunmuş demiştim ya, inanın ne görünüşünüzden, konuşunuzdan o bile Türk olduğunuzu anlayamayacaktır.
-Hımm, tamam, deneyelim.
-Hadi gelin, ben sizi tanıştırayım.
-Gruba yaklaştıklarında Jack, bir cümlesini tamamlıyordu;
-…Cezayir’e bakın, Fas’a bakın Fransız etkisini göreceksiniz. Ama antiparantez, diğer ülkelerde İngilizlerin bizden önde olduğunu kabul etmek lazım. Oooo… kimi görüyorum, Pier!
-Merhaba Jack. Nasılsın? Ha.. tanıştırayım, bu da senin çeşitli ülkelerde çalışmış, en son Kanada’dan gelen arkadaşım Frank.
O anda, Pier’in telefonu çalmaya başladı. Pier numaraya baktıktan sonra;
-Kusura bakmayın, önemli bir görüşme yapmam gerekiyor.
Pier müsaade isteyip uzaklaşırken, Sami merhabalaşıp, Jack’ın çevresindeki kalabaşığa karışıp, bir köşeye geçti. Bakışlar kendisine dönünce, Jack konuşmaya devam etti;
-Zaten modern ülkelerin, ilkel ülkelere karşı sömürgecilik şekli artık çok değişti. Ne gerek var canım, her sömürgeye askerini götürüp, nöbetçi gibi dikecen. Hem masrafı çok, hem askerlerimiz için tehlikeli. Ele geçirdiğin ülkede, sana taraftar olan, menfaatlerini kollayacak birilerini bırakıp gizlice de destekleyeceksin. Dostluk mesajları vere vere askerlerini geri çekecensin, o kadar.
Sami konuyu anlamaya çalışıyordu;
-Kültürel gelişmelerine de destek olmak gerekmez mi?
Ah! .. dostum, kültürel gelişme nedir ki! Tabi, siz konuşmanın başını kaçırdınız. Şöyle belirteyim, bir Fas’lının, bir Cezayir’linin hatta Ruanda’lının kültürel gelişmesi bizim için ne kadar önemlidir ki.
-Önemsiz mi?
-Hayır, tamamıyla önemsiz değil. Ama önemi onlara değil, bize faydası kadar önemlidir. Onlara olacak kültürel katkımız, bizlere faydalı olmaları için, yapacakları hizmletlerin kalitesini yükseltmek içinse önemli.
-Afedersiniz ama pek anlayamadım.
-Onlara kendi yazarlarımızı, kendi dilimizi sunacağız tabi ama bunu onlar için değil, kendimiz için yapmalıyız, yapıyoruz. Onlarla herhangi bir irtibatımızda, ekonomik, turistik ilişkilerimizde niçin onların dilini öğrenmek zorunda kalalım ki. Veya yanımızda tercüman götürmek zahmetine, masrafına girelim ki.
Sami içinde kabaran rahatsızlığı belli etmemeye çalıştı;
-Yani geri kalmış ülkelerin Fransızca öğrenmesi, İngilizce öğrenmesi kendileri için değil, gelişmiş ülkeler için faydalı.
-Azizim, sınırları kesin çizmek mümkün müdür. Onların da için de bizim dilimizi, bilim öğrenmek için kullanan vardır. Ben çoğunlukla gerçekleşen durum için söylüyorum. Ekonomik sömürgecilik kadar, kültürel sömürgecilik de vardır. Büyük devletler savaş yok denilen anda bile birbirleriyle kültürel sömürgecilik konusunda savaşa devam eder. Biz de büyük bir ülke olarak bu konuda Amerika ile İngiltere ile rekabet halindeyiz. Fas, Cezayir, Senegal, Ruanda bizim başarılı birer kültürel sömürgemiz değil midir sizce.
-Ya Türkiye?
-Oh! Türkiye. Doğrusu orda bir Fransız’ın işlerine yardımcı olacak kişiler bulması, turistik geziler için rehber bulması sorunu zor da olsa halledilebilir halde. Fakat orayı asıl ele geçiren kültürel sömürgecilik İngilizce konusundadır. Siz de Türkiye’de bulunduğunuza göre görmüşsünüzdür, öylesine ileri gitmiş halde ki, Türkçe dükkan ismine rastlamak bile zor. Üstelik ‘Noluyoruz! ’ diye uyanacakları yerde, bunu iyi birşeymiş gibi sunan insanlar çok.
-Siz niçin özellikle Türkiye’yi sordunuz?
-En çok bulunduğum ülkedir Türkiye ve orada dostlarım var.
Sami, intikam almak ister gibi, sözlerinin etkisini tartmak ister gibi iJack’ın gözlerine bakarak, içinde kabaran hırsla konuştu;
-Tabi o ülkeye her gidişimde, Fransız kuvvetlerini nasıl kovdukları aklıma geliyor.
Sami’nin hafifçe gülümsediğini farketmediler. Jack gülümseyerek cevap verdi;
-Yoksa Türklerin ‘Sütçü İmam’ dedikleri adamı mı duydun?
-Evet, Fransız askerleri bir Türk kadınının (Bu sözleri söylememesi gerekiyormuş gibi bir an durakladıktan sonra devam etti) başörtüsüne uzanınıp, zorla çıkarmaya kalkınca Sütçü İmam’ın başlattığı isyan.
-Kusura bakmayın, sayın Frank, siz Türkiye’de bulunmuş olabilirsiniz ama ben o ülke hakkında uzman sayılırım. Sütçü İmam’ı da Antep’li Şahin’i de bilirim. Durumu Türklerin şu atasözüyle açıklayım, belki duymuşsunuzdur; “Son gülen, iyi güler”
-Yani
-Türklerin başını artık biz açmıyoruz. Bizim gibi medeni olmak adına, bilim hariç herşeyimizi uyguluyorlar. Bizim gibi olmak için başörtülerini de kendileri çıkarıyorlar, hatta çıkarmayana zorla çıkarttırıyorlar.
Sami, içinde bir sızının dolaştığını hissetti. Daha çok kısa zaman önce katıldığı “Çankaya’da eşi başörtülü birini görmek istemiyoruz” dalgasıyla başlayan mitingler aklına geldi. O düşünürken Jack da aynı konuyu açtı;
-Öyle saf insanlar vardır ki o memlekette, “Başörtülüleri yüksek makamlarda görmek istemiyoruz” diye başlayan mitingler vardı, duydunuz mu?
-Evet, kısa süre önce yine Türkiye’deydim.
-Tv’leri seyrederken ne göreyim, kendisine karşı yapılan bir mitingi desteklemeye başörtülü biri de gelmişti. Ekranda görünce şaştım kaldım.
-Şey… hatırladığım kadarıyla onlar laiklik için yürümüştü.
-Bırakın bunları, cahiller gibi konuşmayın. Amerika’da, “Beyaz sarayda siyahi istemiyoruz” diye bir yürüyüş olsa, sonradan ismi ne kadar değiştirilmeye çalışılırsa çalışılsın hiç bir siyahi destek vermez, (gülerek) aksi halde bu tam kara mizah olur.
-Aynı şey mi sizce?
-İnsanların bir kısmını seçip, yasaklı hale getiriyosunuz. Başına hangi bahaneyi eklersen ekle, aynı şeydir. Her ikisi de demokrasiden uzaklaşmadır.
Jack, ilerleyip tamamen Sami’nin karşısına geçti;
-Bakın, ben de kısa süre önce Türkiye’deydim ve yine gideceğim. Türkleri çok iyi bilirim, çabuk ateşlenir, öfkelenir ve kolay hata yaparlar. Yani çoğu kez mantıkları tatile çıkar.
Önemli bir şey söyleyeceğini belli eder halde, çok kısa sustu. Sonra;
-Yıllarca demokrasiden, insan haklarından bahsedenler bile, başörtülülere binlerce yasak koymayı demokrasiyle bağdaştırmak için çabalayıp duruyor. Nolacak biliyor musunuz (küçük bir kahaka atıp) birisi bu yaptıklarının demokrasiyle en ufak ilgisinin olmadığını göstermek için, ortaya fırlayıp ‘Kral Çıplak’ diye bağıracak sonunda.
Sami zoraki gülümsedi;
-Ben de Türkiye’yi iyi bilirim. Orda yobazlar, gericiler vardır. İktidarı ele geçirirlerse kendileri gibi düşünmeyenlerin haklarını kısıtlarlar.
Frank, Sami’nin yüzüne dikkatlice baktı;
-Öyle konuşanlara, çıkarıp bir ayna vereceksiniz, ve “Güç elinde olunca, başkalarının haklarını kısıtlayanlar gerçekten var, aynaya bak göreceksin” diyeceksin. Türkiyenin böyle olmasından, bir hristiyan olarak çok mutluyum ama bir Türk olsaydım, sanırım bu kadar kör olmazdım. Siz de Türklerin arasında kala kala etkilendiğiniz belli oluyor. Olaylara içindn bakmak bazen yanıltır, yukardan bakın ve geneli görün.
Sami huzursuzca;
-Nasıl yani?
-Düşünsenize, özgürlük için bağrışanlar, özgürlüğü sadece kendi gibilere istiyor. Böyle bir ülkede ne birlik beraberlik olur ne de gerçek özgürlük gelir. Avrupa’ya, hatta biz Fransızlara kızdıklarını söyleyenler, Fransızlara benzemeye çalışıyor. Hatta öylesine ileri gidiyor ki, bizim yıllarca önce başlarından zorla çıkartmaya çalıştığımız örtüyü, kendileri zorla çıkarıyor, çıkarmayana hayatı zindan ediyorlar.
-Bennn, bennn… Türkler’den pek ümitsiz değilim.
-Bırak yahu bırak, Türk gibi konuşma, Avrupalı gözüyle bak.

--DEVAMI YAZILIYOR....

ÖNEMLİ NOT: İş arıyorum, ev satıyorum. İlgilenenler
http://ahmetunalcam.googlepages.com/ilan.htm
adresimden bakabilir.

Ahmet Ünal Çam
Kayıt Tarihi : 6.6.2007 12:20:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


KUŞ BAKIŞI BAKMAK GENELİ GÖRMEK LAZIM Sorunlardan istediğim kadar ayrıntılı yazamasam da, 'yazmam gereken bir öykü' olduğuna inandığımdan uğraşıyorum.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Mlk Tryk
    Mlk Tryk

    Elleriniz dert görmesin.

    Cevap Yaz
  • Sacide Yaylaz Destina
    Sacide Yaylaz Destina

    '-Bennn, bennn… Türkler’den pek ümitsiz değilim.
    -Bırak yahu bırak, Türk gibi konuşma, Avrupalı gözüyle bak. '
    Düşündürücü bir diyalog, kutlarım çalışmalarında başarılar dilerim Ahmet kardeşim sevgiler..

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (2)

Ahmet Ünal Çam