Etoburluktan İlk Nefret
Sekseninde tutsak düşeceği Hikmet Dede ‘nin aklının ucundan bile geçmiş değildi.
Evinin bahçe kapısını taşlarla-tekmelerle kırarak içeri giren iki düşman birliği, biri çocuk ve ikisi yetişkin olmak üzere üç kişiden ibaretti. Çocuk ancak dokuz-on yaşlarındaydı. Üstünde kirli, yakasız, gerçek rengini yitirmiş bir işlik, altında koyu renk eski bir şalvar, ayaklarında sırımları bacaklarına dolanmış kirli sarı çarıklar ve sağ elinde de ince, uzun bir çubuk vardı. Yetişkinler birbirlerinin kopyası gibiydiler. İkisi de esmer, ikisi de iri-yarı, ikisi de kaba-saba, ikisi de kara palabıyıklıydı ve ellerinde büyük ve kalın sopalar bulunmaktaydı. Birinin sol kaşının üstünde, obirinin sıfıra vurulmuş başında taş yaraları mevcuttu. Çocuk da yetişkinler de Anadolu köylülerinin Türkçe‘ siyle konuşuyorlardı. Bahçeye girer girmez, kaçmasını önlemek istercesine, kaçılabilecek yerleri tutmuşlardı. Yetişkinlerden birinin ilk sözleri şunlar oldu:
- Ohhooo… Hele bunun keyfine bah, babam… Sinmiş ikindi zemanı bir ağacın kölgesine, yapiyir şekerlemesini…
Obir yetişkin, arkadaşının bu sözlerini pekilenmek yanlısı değildi:
- Bunun şekerleme yapacak hali mi galmış, gardaş? Baksana; nanca yaşlı.
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman