Bir Kabadayıya İlk Hizmet
Çayevi bayram yerini andırmaktaydı.
Duvarlardan duvarlara uzatılmış olan rengarenk kordonlar küçücük al bayraklar içindeydi. Her iki albayrak ortasında, üstünde Atatürk resmi bulunan bir küçük çifte bayraklı tablo vardı. Köşeler gelin telleriyle ve sırmalarla süslenmişti. Tavanın şurasından-burasından renkli kağıt fenerler sarkıyordu. Göbeği narlanmış iri sac soba, çevresindeki insanları ötelere süre-ite kendisine yer açma peşindeydi. Dışarının soğuğunu, içerinin sıcağını pekilenmek istemeyen pencere camları birkaçıncı terini döküyordu. Buhar giyinmiş ocaktaki esmer, iriyarı, alaturka tıraşlı, palabıyıklı ocakçı bir yandan pırıl pırıl parlayan kazanına su alıyor, bir yandan süzgeçle çaydanlıktan bardaklara çay süsüyor, bir yandan ateşe cezve sürüyor, bir yandan da garsonun öteden-beriden seslenişlerine kulaklanıyordu.
- Çay beeş… On olduuu… Yirmi yap, yirmibeş yaaap… Bir yandançarklııı. Yandançarklılar ikiii…
Camlar cam gibiydi. Masalar masa gibiydi, örtüler örtü gibiydi, bardaklar-fincanlar-çaylar-kahveler bardak gibi, fincan gibi, çay gibi, kahve gibiydi.
Sokaktaki davulların-zurnaların sesleri tertemiz pencere camlarının ortasında çırpınan yürekleri andırmaktaydı. Yakın masadakiler yanaşmış, uzak masadakiler yerlerinden kalkıp soba yakınındaki masanın çevresine keçeleşmişlerdi.Hikmet Baba pencereye kulak verirken gülümsemekteydi:
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta