Bir Ermişe İlk Hayır
Telefondaki ses ciddiydi:
- Baba… Diyordu. Ben Başkomiser Selim. İki elin kanda, iki ayağın bir pabuçta da olsa biryerlere ayrılma. Geliyoruz. Yardımını gerektiren bir iş peşindeyiz.
Hikmet Baba telefonu kapatıp önündeki yazıya birkaç sözcük daha ekledikten sonra başyazısını gözden geçirmeye koyuldu:
“Kişinin kendi noksanını bilmesinin büyük bir erdem olduğu söylenmiştir ve bu doğrudur. Kendisini oluşturan Teşri, İcra ve Kaza kuvvetleriyle yani Yasama, Yürütme ve Yargı güçleriyle birlikte Devlet de bir kişiliktir. Bu kişilin bir gerçek kişilik olmayıp bir tüzelkişilikten ibaret bulunması durumu fazla değiştirmemektedir. Bu açıdan bakıldığında; Devlet ‘in de kendi noksanlarını bilmesi erdem gereğidir. Onun bugünkü noksanlığı bazı ekonomik yanlışlıklara düşmüş olmasından kaynaklanmaktadır. Bu yanlışlıklar yavaş yavaş ekonomiyi sarsmaya ve uygulanan ekonomik politikanın da sanıldığı kadar doğru olmadığını ortaya koymaya başlamıştır. Bir yumurtanın 50 kuruşa, bir kilo kurufasulyenin 7.5 liraya, bir kilo pastırmanın 20 liraya, bir batman yani sekiz kilo patatesin 4.5 liraya çıkmasının altında hep bu yanlış ekonomik politikalar yatmaktadır. Piyasadaki yani emisyondaki para hacmi 50 milyar lirayı bulmuş ve halk 500 liralık para kupürlerini bile kullanmak zorunda kalmıştır. Ülkedeki enflasyon, sadece petrolün varilinin 2.74 dolardan bir yıl içinde 11.65 dolara çıkmasına değil, kendine özgü başka nedenlere de dayanmaktadır. Bunların başında; bütçe açıklarının açık finansmanla kapatılması, İktisadi Devlet Teşekkülleri ‘nin yani Ekonomik Kamı Kuruluşları ‘nın içine düştükleri zararların Merkez Bankası kaynaklarıyla giderilmesi, tarımsal ürünlerin yüksek tutulması gelmektedir. Bu nedenle, bugünkü bir aylık ücretle ancak bir öğün yemek yiyebileceğimiz günlere doğru pupayelken gitmekte olduğumuzu söyleyebiliriz…”
Hikmet Baba yazısının sonunu okuyamadı. Bürosunun yola bakan penceresinden konuklarının gelmekte olduklarını gördü. Zile bastı. İçeri giren yaşlı dizgiciye elindeki kağıdı uzattı:
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta