Öte, beri, uzakara aşk. Bilinmez, zamana hüküm geçmez. Tozar yollar, su için gelir, gelir ve yürek kapısına dayanır. Anlamaz, ses seda yok. Seçilmez, renkler birbirine girmiş. Tavuskuşu koşar, tavşan kaç der Updike. Yazı yoksa kalır kağıt ve mürekkeb bitmiş. Ama yerli yerinde kuştüyü ve kuştüyü yastık ve kuştüyü yatak. Efendim neymiş o güzellik, çekilir mi derdi güçsüzsen? Anlaşılan öylesin. Aşk uzakmış bir kez, harita yok, Bağdat nerde? Bilinmez ama sora sora buluruz. Öte, beri, uzakara aşk.
Treplev Nina’yı sever
Oysa ki Maşa da Treplev’i.
Ne çapraz şey şu aşk!
Şehir yüzlüm
Sulara salıyorum seni
Yalnız, kırılmış bir kayık gibi
Sessiz, çırpınmıyorsun
Ürkütmüyor yüreğin martıları
Öylece sessiz
Faust’un mürekkebiyle yazdım
Eski kağıtlara adını
Binbir düşüncemle
Gecede masalsı
Artık bu ayrılık valsini görmesindi hiç kimse
Kendi ellerim duyumsadı kalemi
ve tenini böylece bildiği kadar
Eski bir kadın yüzü
Bilmeden dokunduğum
O ıssız sokakta
Damlayan çatılardan yağmur
Gözyaşları gibi kadının
-Erdal Öz’e adanmıştır-
Odalarda yanan
tütsünün kokusu fırıl fırıl
Belki bir ayrılığa dönen
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!