kendini doğada buldun ot gibi yapayalnız korkularınla baş başa kaldın rutubetli mağaranın damlayan su sesinde kendi ayaklarının üzerinde durmaktan utanıyordun bir şeyler sarkıyordu vücudundan ölü gibi hayatsız çıplaktı duyguların aşk yoktu hayalinde sadece sevişmek vardı umudunda en büyük korkun en yüce Tanrı’n oldu ihtiyacın olan her şey yine o sonsuz alanda mevcuttu ölümlüydün kendini ölümsüz sanarak yaşadın can alıyordun hiç sorgusuz öldürdün kanı akarken etini yedin çiğ çiğ derisini yüzdün süt kokan ineklerin artık bu derinin altında hayvan yerine insan vardı elle tutamadın düşüncelerini gözle göremediğini fark ettin hayal kurunca duvara çizdiğin sözcüklerin yerini sözcükler alınca düşünebildiğinin üzerine düşünmeye başladın ilk kez uyanınca
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman