İlk mektebimde bir hatıram, rüya gibi gözlerimden süzülüp kalacak.
Şiir gibi anlatılıp silsileli olarak takdim edilecek
Çok vakit alsa bile İnşallah bir gün huzurunuza sunulacak.
Mısraları, sözleri fazlaca sıkıntıları tamir edecek
Karanlıkta kalmış hatıralarımdan azıcık bir yer tutacak
A harfiyle başlayıp Z harfiyle sona erecek
Tüm anlatımlarda öyle hazin anlar taşıyacak ki
Doğrultusunda okuyanı hayran bırakacak
Ağlatılar ve güldürülerle dolacak.
İnsanlar ya garip bulacak ya da hoşlarına gidecek.
Hadiseler devşirilip didik didik edilecek.
İlk adım ana mektebi son adım ise iş hayatında son bulacak.
Ana mektebinde hayat, düzmece gibi sanılacak.
Kıssasını anlatsak herhalde fena olmayacak.
Eften püften giriş katlı eski bir mekândı.
Penceresi ufaktı ve yere değmişti.
Demir parmaklıklarından kaçmak düşünülemezdi.
İçinde yaslanacak minder ve oturacak hasırlar vardı
Sıralar uzundu ve üstünde oturacak tahta eksikti
Ayaklar sürekli sızlanıp uyuşurdu
Kalem, defter, kalemtıraş, silgiden başka edevat yoktu.
Ne duvar tahtası ne de oyuncak vardı
Bir tek teneffüs alanı genişçeydi
Oda gündüz olduğu halde biraz karanlıktı
Mahpusa benzer üç dört odası ya vardı ya da yoktu
Her odası on beş metre kareyi geçmezdi.
Yirmi çocuktan fazla zaten istiabı almazdı
Kırk çocuktan fazlaydık ve bu rakamlar yerinde durmazdı
Havasızlıktan boğulurduk ama dışarıda hava serindi.
Güneş bizden uzak dururken yaklaşınca çarçabuk ilerlerdi
Kapılar kapanınca çıkmaya izin verilmezdi.
Gardiyana benzer bir iki hocamız vardı
Biri erkekti diğeri galiba kadındı
Aklımda kalanı kadın olandı
Yaşı orta yaşlı, yaşından on yaş büyük göstermişti
Yüz kırışıklıkları oluk ama birbirlerine değmemişti
Bazıları ince diğerleri birazcık kalındı
Gözleri galiba siyah, kahverengiyle karıştırılırdı.
Elinde asasını sallar ve sözleri de gıcık ederdi
Bu manzara aklımdan hiç çıkmazdı
Asası elinde sakız gibi yapışmış bırakmayı hiç düşünmezdi
Zaman zaman kayıp eder, bulana kadar alt üst ederdi
Bulunca bacaklarına hafifçe vurur, avuçlarını da unutmazdı
Dişlerini bastırıp sinirliliğini gizleyemezdi
Bu manzara aklımdan hiç çıkmamıştı.
O anda dili tutulur hep hımhım ederdi
Arkasından hıçkırıklar gelirse zar zor geçerdi.
Çocuklar onu görüp korkudan susmayı seçerdi
Yoksa bağırmaları birkaç duvar aşardı
Asanın uzunluğu elli santim ya vardı ya da yoktu.
Eni de beş santim ya yoktu ya da vardı
Hocanın yüz asıklığından insanın içi ürperirdi
Çok bakılınca hayaller dizilirdi
Kaşları birleşik gözleri küçüktü
Aç isen iştah kaçar yüzler ekşirdi
Belki dul kalmış belki de hiç evlenmemişti.
Dul kalmış olması daha büyük olasılıktı
Yaşım küçüktü böyle şeylerin izahını aklıma getirmezdim
İşinden zevk almayıp mecburiyetten yaptığını anlamıştım.
Ona merhaba demeden insan geçip hızlanırdı
İnsan ona acıyıp selam verip yerine çarçabuk geçerdi
Hele sopayı sallarsa sükûnet iyice sağlanırdı
İğne yere atılınca kulaklar onu rahat duyardı.
Azıcık asayı bırakınca gürültüden insan kaçardı
Azıcık bir patırtıyı duyarsa asayı birden bedene indirirdi
Bu manzara zihnimden hiç silinmemişti
Gülmeyi erken yaşta unutmuş, intikamı bize gelmişti.
Ağlatırdı, ama güldürmeyi asla beceremezdi
Zalim mi desek yoksa yetiştirilişi mi böyleydi
Ne okula gitmiş ne de okuma yazarlığı vardı
Belki babası kabahatli belki de annesi ifritti.
Teneffüste yiyecek çeşitleri o kadar az ki
Şekerlemeden başka bulundurmak sanki yasaktı
harçlıklarımızın hepsini onlara harcardık.
Ne baba anaokuluna gelir ne de anne nasıl geçtiğini sorardı.
Böylece anaokulu hatıraları aklımda böyle kalmıştı.
Kayıt Tarihi : 26.3.2011 23:24:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!