Sen bir beyaz elbise giyinmişsin lekesiz ve pak
Ne o hazırlıklar içindesin gidiyormusun yoksa böyle
Başını çevirip ceylan gibi bakıyorsun gözlerimin içine
Evet sesi, sessizce duyuluyor nefesinin içinde
Kimselerin olmadığı, sadece kuş seslerinin olduğu bir yer var mı diye soruyorsun
Kimseler görmeden oraya götür beni diyorsun.
Beni bu eylül öldürecek
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Devamını Oku
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
İlk kez isyan ediyorum
İlk kez gücüm yetmiyor yüreğime
Ölüm bu kadar kolaydı da
Ölüm bu kadar güzeldi de
Yaşadığımız bunca sürede
Aşkın biyografisi Son bulmuş Etkili bir serbest çalışma tebrikler.
Hüzünlendim.Başarıların daim olsun kardeşim...
Bu şiiri 'Göçen adama' şiirimle aynı ruhda gördüm. Düşüncelerimizdeki, yaşadıklarımızdakı eynilik. Tesadüfmü, ya zeruretmi bilmedim! Ama 'İlk isyan' ruhumu oynattı yerinden. Bu dünyadakı her şey müveqqeti, daimi diyil. Sevdiyini istemeden ölüme teslim etmiş, ardından her yıl dönümünün gecesinde ayni rüyayı görüyorsun. Off, aman Allah! sevdiyinle ilde yalnızca bir kes sevışe bilmek, onu da rüyanda, gerçekde diyil. Ağrılı aşk...
Sen yazmışsın:
Sen bir beyaz elbise giyinmişsin lekesiz ve pak
Ne o hazırlıklar içindesin gidiyor musun yoksa böyle
Başını çevirip ceylan gibi bakıyorsun gözlerimin içine
Evet sesi, sessizce duyuluyor nefesinin içinde ...
Ben yazmışım:
Bu köhne ömrünün kara gününden,
Sen ağa bürünüb taze göçürsen,
Her kes eli üste ötürür seni,
Sen elden düşürsen, göze göçürsen.
Qabla günlerini, yığış ta bestir,
Boyun kaçırmağın daha ebestir,
Yolamı salırlar, sizde ne sestir,
Seni karşılayım bize göçürsen.
Baksana, ikimiz de aynı ruha köklendik. Dünyadan göçen adamı gelin giden birisitek okşadık, bezedik. Ağrılı bir şiir İLK İSYAN...Giden insanın son nefesinin sesi 'Evet' diyor. Şiirin ruhu ruhla dolu, meded ya Rebbim! Kimselerin olmadığı yerlere koşan sevgili 'Gideyim biz olmayan yere' diyor ve koşuyor.Sen sevgilinin gözlerinin hülyalarına dalmış, gülümseyişinde ölmüşsün bin kere. Ona ruhunu sunuyorsun, ama o alamıyor. O, üzerindeki rüzgârların dalga dalga estirdiği elbisenin eteklerini avuçlayıp koşuyor...Bir sağa bir sola sallanarak küçük adımlarla uzaklaşıyor, 'hadi beni yakala' dercesine...Sen de bu oyuna eşlik ediyor, yetişemiyormuş gibi davranarak koşuyorsun ardından. Siz birlikte onun kahkahalarının kanatlarına tutunuyorsunuz.Uzaklara, gidebildiğiniz kadar uzaklara gidiyorsunuz.Hedefi buluyor sevdiyin, yorulur, aslında zaten evvelinden yorgunmuş... Rüyanın tadı aşk, aşk tadında bir rüya. Rüyana kurban olayım, kardeşim...nakam sevgine tutuşdum yandım deyimmi?Yemyeşil doğanın tertemiz kirlenmemiş nefeslerini çekerek,bulacağınız yere geldiğinizde duruyorsunuz.. Birge çekiyorsunuz içinize sonsuzluk gibi nefesi.Okudukca benim nefesim yandı söyleyimmi? Rüyandakı, aslında ahiretteki, hayır, aslında kalbindeki sevgilin çektiği nefesten sunuyor dudaklarının arasından sana. Dünyalar senin oluyor desene... Sen daha bir derin çekiyorsun, ciğerlerin onun nefesiyle dolsun ve öylece kalsın diye. Kesiliyor nefesin, fersiz kalıyorsun.Ama fersiz kalmaya da değermiş. Ölmeye de...Öpüşü sıcacık alev değiyor sanki diline.Sonra boynuna sarılıp uzun uzun öpüyor seni. Ah muziplikten de geri durmuyor.'Delinin tekisin aslında' düşünüyorsun.Sevdiyin seni bırakıp kaçıyor. Ve ona gerçekten yetişemiyorsun bu defa .Başını döndürmüş öpücükleri,Esrarıyla vurmuş başına.Sarhoş mu oldun sen, yoksa koşamıyorsun ardından. Kalksana, koşsana ardından...Nasılda gülüyorsun halime biçare! Diye attığın narayla durduruyorsun sevdiyini.Okudukca acıyorum ben sana, şairim!
Duruyor bekliyor sevdiyin, bir ormanın koynunda gizlenmeye çalışıyorsunuz güneşin ışıklarından. Sevdiyin üzerindeki beyazıyla gözlerini kamaştıran güneşin oluyor.Gözünüze takılıyor bir çift kelebek, sevgililer misali.Onlarda size özeniyor taklit ediyorlar:Biri kaçıyor biri kovalıyor alçak dallara kona kona. Kelebekler bile aşk yaşamakda, bu rüyanın tadı güzel. Sevdiyin tam kaçmayı düşündüğü an onu yakalıyorsun da sıkı sıkı tutuyorsun omuzlarından.Bir daha kaçmayasın diye
dudakların dudaklarının tadıyla oynamakta.Gözlerin, sevdiyinin gözbebeklerinde usulca kaybolmakta... Aşk alıb gütürmekde.
Göremiyorsun evren denilen şeyi.Gözlerin mutluluktan başka bir şey görmüyor.İlk kez mutluluğu görüyor gözlerin. Çok daha mutlusun:
Asla açamayacakmış gibi kapattım gözlerimi
Açarsam kaybolacaksın bir anda
Korkuyorum!
Korkularım beni yanıltmıyor
Sende mutlu olmaya zorluyorsun belli kendini
Ve zorda olsa açtığımda gözlerimi
Şaşırtıyorsun sevgilim yine beni
Senin yıllar boyu çektiğin acılar geliyor aklına
Yaşadığın boşa giden ömür
Çıldırıyorsun sanki zapt edilmez oluyorsun
Asi ce dalından kopan yapraklara kızıyorsun
Neden kopuyorsunuz dercesine
Dalda daha da güzeldinizya diye bağıra bağıra
Tekmeler atıyorsun. Şiir devam ettikce bedenimde ruhum titriyor. Senin ellerin neler yazmış, senin gözlerin nelr görmüş, ne kadar uzaklardasın, ne kadar derindesin sen, Enver Çiçek. Seni görmem gerek.
Ayrılığa tahammülün olmadığını dışa vuruyorsun
Gülümseyen yüzüne ne yapıyorsun sen öyle
Sevdiyin sana dönerek haykırıyor, ardı ardına tekrarlıyor: 'Sen beni sevemezsin' diye.
Küçük adımlarla geri geri gidiyor, sen tutmak için uzatıyorsun ellerini yüreğine ama nafile ne oluyor ona böyle.' Senin de beni sevmeye yetmeyecek gücün biliyorum' diyor O sevgili afet.Ellerini yumruk yapıyor alabildiğine döşünü yumrukluyor.Canını acıtmıyor vuruşları. Aşk vuruşları, sevda vuruşları bu. Ama hislerini linç ediyor, eziyor. Kelebekler seyre duruyor ikinizi de. Talqin etmeler bile duruyor. Zaman bile duruyor. İKİ ZAMAN ARASINDA. Keçmişle geleceyin arasındakı O GÜN canını yakıyor, YAKIYOR,
Şaşkınlıklarını donarak gösteriyorlar kelebekler alçak bir dalın üstünde.Etraftaki ağaçlar eğiliyor hıçkırıklarının sesine.Ona sıkıca sarılıyorsun.Yumrukları göğsüne saplanmışçasına kalıyor.Yüzünü bastırıyorsun bağrına. Göğsüne sıkıyorsun afetini. Rüzgâr koşup yetişiyor sanki afetin imdadına.
Saclarını savurup savurup dolandırıyor boynuna
İntihar ilmeği gibi oluyor sacları, sonunda.Yüzüne bakamıyor uzunca bir süre o güzel rüya sakini güzel afet.Suskunluğu yutkunduruyor ikinizi de. 'Acıya inat ediyorsun sen, bahar yüzlüm
Seviyorum işte seni delicesine.
Sen hala imlik imlik akıtıyorsun gözyaşlarını döşüme.
Gözyaşlarınsa kızgın kurşun gibi değiyor tenime
Sen rüyalarımın meleği
Artık dinsin bu gözyaşın dayanamıyorum' diye fısıldıyorsun kulağına.
O ise 'olur' diyor, olur. Seni kandırdığını sanıyor.
Gülmeye çalışıyor çocuklar gibi iç çeke çeke.Ama gülmek değildi onunku.'Oysa bak istediğin yerdesin.Etrafta kuş sesleri,bir de şelale olabilmek umuduyla,çırpınan şu küçük derenin şırıltı sesleri
Musiki oluyor o anda.Hadi gidelim o dereyi sevindirelim.Ayaklarımızı çıkarıp içine girelim' dediğin anda bir kuş gibi çırpınıp ucuyor avuçlarından tatlı rüyan. Offff, döndere bilseydin... Hayır, dönderme! Şiirin tatını kaçırma Enver!
Rüyandakı sevgilin senden evvel giriyor suların içine.
Ellerinizle avuç avuç serpiyorsunuz o derenin tüm birikimini birbirinize. Bense okudukca sizleri seyr ediyorum da.
Hayat durduruyor, hayat buluyorsunuz, her teninize değen soğuk sulardan kesilen nefesinize aldırış etmeden.Ürperen bedenlerinizi izliyorsunuz, sırılsıklam oluyorsunuz, dere de seviniyor halinize.
Sonra, Islaklığınızı güneşe seriyorsunuz, boylu boyunca yaslanarak şu karşı yamaca. Az önce imdada koşan rüzgâr dokundukça üşütüyor bedenlerinizi.'Ve birazda titreyelim dökülsün günahlarımız' diyorsun kendi kendine.
Burdaca, çok güzel, çok anlamlı ve poetik demek geldi içimden. Titreyelim dökülsün günahlarımız.Of ya, çok güzel yazmışsın ENVER!
'Sen üşüyüp titredikçe
Ben Güneş e yalvarıyorum az daha yaklaş diye
Ellerini ellerimin içine alıyorum
Avuç içlerimizde başlıyor
Ve tutuşuyor, çıtır çıtır seslerini duyamadığımız bir yangın
Tüm bedenimize yayılırken kısa sürede
Yok, ben Seni kuruyana kadar bekleyemeyeceğim
Ellerim bilmiyor utanmayı
Usulca uzanıyorsun gökyüzüne inatla
Senin Gözlerin gökyüzüne çakıldığı anda
Benim gözlerim senin gözlerindeki gökyüzüne asılıyor birazda ihtirasla
Gözlerinden birini kapatan ıslak saçından bir tutam perçemi
Usulca incitmeden kaldırıyorum yüzünden
Yaptığını hata sayıp utandığında
Pembeleşen yanağında buluyorsun ellerimi
Islaklığımıza yel vuruyor üşütüyor hâlâ tenimizi
Sen beni iteliyorsun
Ve benden yüzünü çeviriyorsun
Şaşkınlığımı anlayamadan
Ben ölmek istiyorum diyorsun
Ellerim ağzından çıkan sözleri kapatıp seni susturmaya yetişemiyor
Elimi kavrayıp tutuyorsun
Ve ben mutluyum mutlu ölmek istiyorum diyorsun
Ben şaşkın lal olmuşum
Dolan gözlerimi silmeye cesaret edemiyorum
Sen benle helalleşmek istiyorsun
Ben konuşmuyorum
Şimdi anlıyorum seni neden sevemeyeceğimi!
Derken, o kutlu melek seni alıyor ellerimden
İlk kez isyan ediyorum
İlk kez gücüm yetmiyor yüreğime
Ölüm bu kadar kolaydı da
Ölüm bu kadar güzeldi de
Yaşadığımız bunca sürede
Ölüm var diye niye korkuttunuz beni söyleyin niye
Artık niye yaşayacağım benimde ezberimde
Görüyorum bu rüyayı sevgilim
Ölümünün her yıl dönümünün gecesinde'
Bu da son. damarımda kanımı kurutacak bir şiir. Bende uyku görürmüşmüyüm gibi ayıldım. Sana ne söyleyim, KARDEŞIM ya!
'Uykun çin olsun' deyimmi? Olamaz zaten. 'Kalbin dert görmesin' deyimmi? Görmüş zaten. 'Sevgilin ölmesin' deyimmi? Olmuş zaten. Sana ve şu şiirine kocaman bir MERHABA!
N e acıklı ne hazin bir öykü,insanın kutlamaya bile dili varmıyor..Okudum,dönüp tekrar okudum ve sustum..
Bu şiir ile ilgili 4 tane yorum bulunmakta