Kim bilir kaç zamandır
Çakılıp kalmış orada
Unutulmuş bostan korkuluğu sanki
Bir sağa bir sola
Bir öne bir arkaya
Öylesine unutulmuş yalnız başına
Bir kış gecesi
Taksim meydanında
Kıng Burger’in önünde
Buruşuk poşetin boğazında kenetli
Uzunca kirli tırnaklar
Parmakları tırnaklara destek
Yere çivilenmiş yorgun bacaklar
Omuzları çökük bir beden
Kirden kararmış kumral saçlar
Yan tarafa yıkık bir kafa
Bir noktaya çakılıp kalan
Çakır renkli camdan bir çift göz
Bir kış gecesi
Taksim meydanında
Kıng Burger’in önünde
Ne karnında devinip duran mide uğultusu
Ne etrafında kayıtsızca koşuşturan
Tiksinti ile bakan insan sürüleri
Ne vitrindeki dönerler
Nede yağ parıltısı içinde
Aşağı yukarı raks eden parıltılı dönerci bıçağı
Bedeninden çok uzakta orada
Belli ki yaşam öyküsünün ilk durağında
Gözleri esir
Gecenin pırıldayan ışıklarına
Gözleri esir
Yitik yıllara
Hiç tadılmamış aşklara
Gözleri esir
Çıplak karanlık boşluğa
Bir kış gecesi
Taksim Meydanında
Kıng Burgerin önünde
Göz bebeklerinden çok uzakta orada
Belli ki yaşam öyküsünün ilk durağında.
Kızılcık kan damladı yılların ötesinden
Bir damlacık yüreğine
Elveda demek üzere
Umut’u ma iyi bakın diye inleyen yürek iniltisinden
Annesinin titrek avuçlarında
Buldu üşüyen yanaklarını
Son sevgi yumağıydı
Tavanda asılı kalan
Tek sığınağı o ana gözleri.
Yüreğinden çok uzakta orada
Belli ki yaşam öyküsünün ilk durağında.
Hep onlara sarındı
Kuytularda üşürken
O gözlerdi yorganı
Ayaz gecelerde
Ilık bir kan yürüdü tüm bedenine dörtnala
Bedeni gevşedi
Bacakları titredi
Camdan buğulu gözler kapaklandı
Bir rüya gibi.
Rüyalarında da hep üşümüş hep hapis hep kaçandı ya
Olsun
Sarıldı geceye
Gece utandı gece sarsıldı mıhlanarak yere
Yıldızlar tek tek düştü yüreğinin yamaçlarına
Bir kış gecesi
Taksim meydanında
Kıng Burgerin önünde
Kan damlacıkları morlu karanfillerle
Belli ki yaşam öyküsünün ilk durağında.
Yılların gerisi hançer
Yılların gerisi
Örs kadar ağır ayyaş baba tokadı
İndi sicim Dolu gibi
Üşüyen yorgun bedenine
Yorgansız soğuk bir odada
Sarıldı kör pencereden göz kırpan yıldızlara
Pencere geceden demirden kapı
Mahpus kaldı düşleri yılların gerisinde
Yine aç yine beden etten bir yığın.
Kan damlacıkları mor karanfiller dondu birer birer
Belli ki yaşam öyküsünün ilk durağında
Okul bahçesi sabah içtiması
Boy sırası
Boyu birazcık uzun ön sırada
Gizlendi sıranın ortasına doğru
Yakasız sökük bir önlük
Saçları yine kirli üstelik mendili de yok.
Ufalmak istedi daha da sıranın gerisine
Utancı beyninde kaynar su gibi
Gizlenip kaçamadı öğretmenden de
Bağırdı öğretmen Umut diye
Yanaştı serçecik adımlarla
Yine üstün pislik içinde
Annem yok demeden öğretmene
Tokadı yedi sağlı sollu yanaklarına
Tekmeyle itilerek merasim sırası dışına
Utandı ağladı hıçkırıklarını içine boğarak
Ve sonra yalnız başına okul bahçesinde
Utancı avuçlarında saklı
Belli ki yaşam öyküsünün ilk durağında
Bir daha ne zil sesi
Ne de temiz önlüklü arkadaşları
Zifiri karanlıkların örttüğü sokaklar
Topraktan yastık
Gök kubbeden şemsiye
Paylaşanı da olmamıştı
Çöplüklerdeki
Farelerin
Kedilerin
Köpeklerin dışında
Açlığı dışında arkadaşı da
Kapaklanan gözler acı içinde aralandı
Kirpikler ıslak
Neden
Niçin
Nasıl
Nereye gideceğini bilmeden
Göğüs kafesi daraldı
Nefesi tepindi durdu
Rüzgara kaptırılmış delice kara bulutlar gibi
Tam sayamadan yıldızları
Şafağa doğru
Bir kış gecesi
Taksim meydanında
Kıng Burgerin önünde
Tırnaklar gevşedi
Prangaları çözülen poşetin
Islak ve yapışkan bir öpücük
Poşetle dudak dudağa
Sevgiliyi öpercesine
Ve sarsıldı bedeni bir bütün
Ağladı gece yıldızlarını yere dökerek
Bir kış gecesi
Taksim meydanında
Kıng Burgerin önünde.
Düşlerini acılarına katık yapamadan yıkılıp kaldı
Şafağa kucak açmış gecenin koynuna
Belli ki yaşam öyküsünün ilk durağında
Kayıt Tarihi : 22.4.2004 16:05:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!