İlk Aşk (öykü)

Seyit Burhaneddin Kekeç
1570

ŞİİR


17

TAKİPÇİ

İlk Aşk (öykü)

Burhan bir gün oğlunu almaya okula gitti. İlkokula giden oğlu okuldan çıkışta babasını görünce çok sevindi. Sırtında sırt çantası olduğu halde kollarını açıp koşarak babasına sarılırken ağzında sevinç nidası ‘baba’ sözcüğü vardı. Oğlunu arabaya bindirip kemerlerini taktıktan sonra koltuğuna oturan Burhan oğluna sordu.
-Nasıl geçti okul, var mı bir sorun?
-Bir sorun yok baba. Yalnız bugün güzel bir şey oldu. Bugün benim bir sevgilim oldu.

Burhan heyecanlanmıştı, oğlu ilk kez âşık oluyordu ve bunu kendisiyle paylaşıyordu. “Eee nasıl oldu bu bakalım, anlatmak ister misin?” diye sordu.

-Sınıfımızdan bir kız çantama bir mektup koymuş. Teneffüste yemeğimi almak için sırt çantamı açtığımda mektubu buldum. Beni sevdiğini yazıyordu. Aslına bakarsan ben de onu beğeniyordum ama utandığım için söyleyemiyordum. Hemen kabul ettim.
-Neler yapacaksınız, var mı bir planınız?
- Şimdilik okulda görüşüp telefonlaşacağız. Sonrasına bakarız artık.
-Peki, adı neymiş bu kız arkadaşının_ Benden saklamayacaksın herhalde.

Fetihcan bir an bocaladı. Söylemekle söylememek arasında kararsız kaldı. Burhan bunu fark etmişti.

-Bak oğlum biz seninle baba oğul değil aynı zamanda arkadaşız da. Beraber top oynuyor yüzmeye, sinemaya gidiyoruz. İnsan hem babasından hem arkadaşından kız arkadaşının ismini saklar mı?

Fetihcan biraz utanarak hafifçe de kızararak ‘İclal’ dedi.
-Eğer İclal’in ailesi de izin verirse okul saati dışında ve hafta sonları seni istediğin zaman onlara onu da senin yanına getiririm. Sen arkadaşınla konuş ne zaman isterse ben gerekeni yaparım. Hatta birlikte sinema ve yüzmeye de gidebiliriz.

“Sahi yapar mıyız baba” diye sevinçle haykırdı Fatihcan. Burhan, “Tabii yaparız neden yapmayalım?” diye umut verdi oğluna.

Bir hafta sonu oğlunu ve arkadaşını alıp sinemaya gittiler. Sinemada bir çocuk filmi seyrettiler. Daha sonra dünyaca ünlü fastfood restoranlardan birine gidip karınlarını doyurdular. Çok güzel vakit geçirmişlerdi. Çocukların eğlendikleri yüzlerinden belli oluyordu. Onları mutlu görmek Burhan’ı da mutlu etmişti. Burhan buradan kendisine de bir ders çıkarmıştı. Demek ki insanoğlu ancak mutluluk verebildiği kadar mutlu olabiliyordu.

Aradan birkaç ay geçmişti. Henüz 9-10 yaşlarındaki minik âşıklar günlerini çok mutlu geçirmişlerdi. Okula sevinçle ve istekle gidiyorlardı. Okul dönüşlerinde ailelerinin onlara müsaade ettiği süre kadar telefonla görüşüyorlardı.

Ama bir gün Fetihcan okuldan mutsuz ve ağlayarak dönmüştü. Annesi nesi olduğunu sormasına rağmen konuşmak istemediğini söylemişti. Burhan eve geldiğinde eşi Fetihcan’ın durumundan bahsetti.
-Kendisini odasına hapsetti kimseyle konuşmak istemediğini söyledi. Ben birkaç kez konuşmak istedim ama konuşmayı başaramadım. Oğlunla konuşmayı dene bakalım, derdi neymiş?

Burhan, Fetihcan’ın odasının kapına kadar gelerek kapıya birkaç kez hafifçe vurdu. İçerden ses gelmiyordu. “Girebilir miyim” diye sordu ama yine cevap alamadı. Yavaşça kapıyı açarak oğlunu görebilecek kadar araladı. Fetihcan yatağının üzerinde sırtını duvara vermiş dizlerini karnına doğru çekmiş be başını da dizlerinin üzerine kapamış bir şekilde duruyordu. Burhan, yavaşça Fetihcan’ın yatağının yanına ilişti. Eliyle oğlunun sağlarını okşayarak, “Bir şey mi oldu paşam? Neden ağlıyorsun” diye sordu.

Fetihcan hiç beklenmeyecek bir hareketle aniden babasına sarılarak “canım acıyor baba” diyerek ağlamaya başladı. Burhan ona büyük bir şefkatle sarıldı. Sırtını sıvazlayarak “Ağla oğlum ama bil ki ağladıkça canın daha çok yanacak. Hiç susmak istemeyeceksin belki ama senin de gözyaşların bir yerde tükenecek.” Şimdi neden ağladığını anlatmak ister misin?

Fetihcan, hıçkırıkları arasında zorla “İclal okuldan ayrılıyor” diyebildi. Burhan oğlunun aşk acısı çektiğini anlamıştı.

-Neden ayrılıyor, biliyor musun?

Fetihcan çocukluğun verdiği o masumane saflıkla ağlamasını durdurmak istemesine rağmen hıçkırıkları biraz daha artarak, “Başka şehire taşınacaklarmış. Babası uzun süredir işsizmiş. Şimdi bir başka bir şehirde iş bulmuş. Her gün gidip gelemeyeceği için oraya taşınacaklarmış. Bir daha onu göremeyecek miyim baba?” diye sordu.

Burhan bu kez oğluna daha da sıkı sarıldı. Fetihcan’ın başını okşayarak ‘şşşşştt, büyüyorsun artık bir genç oluyorsun. Biliyorum canın yanıyor. Ama büyümek işte böyle bir şey oğlum. Ben ne söylersem söyleyim biliyorum ki seni teselli etmeyecek. Ama sana yemin ederim ki ve maalesef sen İclal’i ömrünün sonuna kadar unutmayacaksın. Aynı şekilde o da seni unutamayacak. Çünkü ilk aşklar hiç bir zaman unutulmaz.”

-Tabi ki de unutmayacağım. Onu mutlaka bir gün bulacağım.
-O biraz kader yavrucuğum. Geleceğin bizlere neler getireceğini hiç birimiz hiç bir zaman bilemeyiz. Yazarlardan birisi, “Biz planlar yaparken başımıza gelen şeye hayat diyoruz” demiş.
Babasının gözlerinin içine bakan Fetihcan o çocuk saflığıyla anlamadığını ima edercesine “yani” diye sordu.

-Yani biz gelecekte neler yapacağımızı düşünüp ona göre hareket edip gerekli adımlar atmak isterken bizim hiç beklemediğimiz şeyler olur ve bu yaptığımız planlar bozulabilir. Yapmak istediklerimizin dışında bir hayat yaşayabiliriz. İşte biz buna hayat diyoruz oğlum. Ama sana söz veriyorum istersen yemin de edebilirim değişik zamanlarda önüne daha pek çok kız çıkacak ve sen bunlardan birine hatta bir kaçına bile farklı zamanlarda yine âşık olacaksın.

-Hayır, ben İclal’i seviyorum. Ondan başkasına da âşık olmak istemiyorum.
Diye itiraz etti Fetihcan.

-Bu senin elinde olan bir şey değil yavrum. Duygulara yön vermek ya da onları kontrol altına almak herkesin başarabileceği bir şey değil. Hatta bunu biz büyükler olarak da başaramıyoruz kaldı ki sen. Şimdi, ben sana ağlama ya da üzülme demeyeceğim. Biliyorum ki kalbinde yanan bir ateş var ve bu sana acı veriyor. O ateşi ancak gözyaşı dökerek ve zamana bırakarak söndürebilirsin. Zaman her şeyin ilacıdır. Acıların zamanla azalacak. Şimdi ağlamak istiyorsan ağlayabildiğin kadar ağla. Yanında durmamı ister misin?

-Sadece sarıl bana baba, sadece sarıl.
Burhan’ın dudaklarında buruk bir tebessüm belirdi. Oğluna sımsıkı sarılıp sırtını sıvazladı. Bir süre öylece kaldılar.

Ertesi sabah Fetihcan okula isteksiz bir şekilde hazırlanmıştı. Hatta ilk defa ödevlerini bile yapmamıştı. Bunu babasına söyledi. Babası, “bir defalığına mahsus öğretmeniyle konuşacağını öğretmeninin ona kızmayacağını ümit edeceğini” söyledi. Fetihcan servis aracıyla okula doğru giderken Burhan oğlunun öğretmenini arayarak kısaca olayı anlatıp öğretmenini haberdar ederek sanki haberi yokmuş gibi davranmasını ve bu defaya mahsus olmak üzere ödevlerini yapmadığı için Fetihcan’a ceza vermemesini rica etti. Öğretmen anlayışla karşılayarak bu sorunu atlatmasında Fetihcan’a elinden geldiğince yardımcı olmaya çalışacağını söyledi.

Servis aracı okulun önünde durduğunda Fetihcan okula baktı. Okul bomboş geliyordu ona. Okul bir anda anlamını kaybetmişti sanki. Servis aracından indi okula doğru yürümeye çalışıyordu ama ayakları bir birine dolanacakmış gibi hissediyordu. Sanki ayakları geri geri gidiyordu. Kapıda sınıf arkadaşlarıyla karşılaştı. Onlara hiçbir şey belli etmemeye çalışarak sınıflarına gittiler.

Okulda İclal’siz ilk gün zor geçmişti. Arkadaşlarından uzak durmuş derslerde suskun kalmıştı. Öğretmeni ona ödevini neden yapmadığını sormamıştı. Fetihcan’ın bu dahi dikkatini çekmemişti. Okul bitti, eve vardığında İclal telefonla aramıştı. Ona yeni şehrini yeni okulunu sordu. İclal’de yeni okula ve semtlerine alışmakta zorluk çektiğini ve Fetihcan’a özlediğini söylemişti.

Aradan zaman geçmişti. Bir dönem her gün süren telefonla konuşmalar yerini iki üç günde bire bırakmıştık. Daha sonra hafta da bir konuşmaya başlamışlardı. Taşınmalarından birkaç ay sonra İclal, Fetihcan’ı son kez aramıştı. Bu konuşmalarında İclal tüm çocuk saflığı ve masumiyetiyle, yeni okulunda çok yakışıklı bir çocukla tanıştığını galiba ona âşık olmaya başladığını söylemiş ardından da hemen eklemişti. “Seni hiç unutmayacağım Fetihcan. Kendine iyi bak” deyip telefonu kapatmıştı.

Fetihcan kalbinin bir köşesinde bir şeylerin kırıldığını hissetmişti. Bir süre elinde telefonla öyle kalınca babası bir şeylerden şüphelenip, “Bir şey mi oldu yavrum. Neyin var, neden öyle donup kaldın. İclal’e bir şey mi olmuş”

Fetihcan’ın elindeki telefon adeta masanın üzerine sert bir şekilde düşmüştü. Fetihcan bir kabullenememezlik yaşıyordu. Duyduğu sözlerin etkisiyle donup kalmıştı. O uğruna gözyaşı döktüğü ağladığı kız ona bir başkasına âşık olduğunu söylemişti. Kendisini ihanete uğramış gibi hissediyordu. Birden olduğu yerden doğrulup hızla odasına doğru koşar adım gitti.

Fetihcan’ın durumundan bir terslik olduğunu anlayan baba oğlunun arkasından gitti. Fetihcan odasında yatağa ağız üstü uzanmış ağlıyordu. Bu sefer ki gözyaşları kırılan kalbinin derinliklerinde çağlayan ihanete uğramışların akıttığı gözyaşı nehrinden geliyordu.

Burhan yine yavaşça oğluna yaklaştı. Hemen yanına diz çöküp sırtını sıvazlamaya başladı. Fetihcan, kuzum ne oldu? Seni böylesine üzen şey ne anlatmak ister misin? Yine iki arkadaş gibi sohbet edelim mi?

-Hayır, baba bu sefer iki arkadaş gibi olmaz. Baba oğul gibi sohbet edelim. Bu kez senin tecrübelerine ihtiyacım var.
-Tamam, baba oğul gibi sohbet ederiz yavrum. Sen ne sormak istiyorsan sor ben de anlatmaya izah etmeye çalışayım.
-Ayrılınca sevgiler ölür mü baba? Neden tazeliğini korumaz. Neden hala ilk gün ki gibi sevemez insanlar?
-Ne olduğunu anlatacak mısın? Ne olduğunu söyle ki ben de sorularına cevap vermeye çalışayım.

Kekeleyerek, “Şey İclal” dedi sonra durdu. Burhan üsteledi, “Ne olmuş İclal’e?” diye sordu.
-Şey işte şey…
Yeni okulunda benden daha yakışıklı bir çocuk varmış ona âşık olduğunu söyledi. Hem beni hiç unutmayacağını hem de bir daha aramayacağını söyledi. O bunu söyleyince içimde bir şeyin kırıldığını hissettim baba. İçimde sıcacık bir şey aktı. Kalbimde bir şey hayır bu olamaz diyordu baba.

-Seni gayet iyi anlıyorum oğlum. Bir hayal kırıklığı yaşıyorsun. Terk edilmeyi kabullenemiyorsun. Bunu kendine yapılmış bir ihanet olarak algılıyorsun. İsyan etmek istiyorsun. Bağırıp çağırmak kırıp dökmek istiyor içindeki kızgınlığını atmak istiyorsun.

Fetihcan babasının yüzüne şaşkınlıkla bakıp, “Aynen öyle, ama sen nasıl bilebildin bunu? Sende mi daha önce ihanete uğradın?”

-Hayır yavrum, Allah öyle de bir şey göstermesin zaten. Ama her insan hayatta bazen istemeyeceği kabullenemeyeceği durumlarla karşılaşabilir. Bu tür sorunlarımızı daha önce yaşadıklarımızdan elde ettiğimiz ders olarak nitelendirebileceğimiz ama biz büyüklerin adına tecrübe dediğimiz birikimlerimizle üstesinden geliriz. Bazen biz de yetersiz kalırız. O zaman da en yakınımızdan anne-baba ya da dostlarımızdan biriyle konuşarak onların tecrübelerinden faydalanarak üstesinden gelmeye çalışırız. Hani konuşmamızın başında da demiştin ya bana tecrübelerini anlat. İşte bu yaşıma kadar edindiğim tecrübelerden edindiğim bilgiye dayanarak diyorum ki, İclal’i hiç bir zaman unutmayacaksın. Şu an kendini ihanete uğramış hissetmen gayet normal. Bunu kabul etmeyen ve isyan eden kalbinin kızgın olduğunu da anlayabiliyorum. Şimdi seninle bir şey yapacağız, var mısın?

-Ne yapacağız baba? Ben bu haldeyken ne yapmamı istiyorsun? Kafam beynim kalbim allak bullak. Her şey bir birine karışmış durumda. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu bile seçmekte zorlanıyorum.

-Bu gayet normal kuzum. Şimdi ben senin kafanı toparlamana yardım edeceğim. Şimdi derin derin nefes alacağız. Nefesimizi burnumuzdan alıp karnımız şişene dek içimize çekip sonra var gücümüzle bağıracağız, tamam mı?
-Tamam.
-Tamam, o halde şimdi dediklerimi yap. Burnumuzdan nefesimizi alıyoruz. Çek nefesini içine, çek çek çek. Karnın olabildiğince şişsin. Şimdi var gücünle aaaaaa diye bağır. Aynen Tarzan’ın bağırdığı gibi. Bütün gücünle haydi…

Babasının talimatlarını bire bir uygulayan Fatihcan var gücüyle aaaaaaaaaaaaa diye bağırmaya başladı. Mutfakta yemek yapmakla meşgul olan Fetihcan’ın annesi Nadide Hanım oğlunun sesiyle irkildi. Öylesine korktu ki Fetihcaaaaan diye koşarak oğlunun odasına gitti. Baba oğlun yanına vardığında heyecan ve korkudan Nadide hanımın bütün bedeni tir tir titriyordu.

-Ne var neden böyle bas bas bağırıyorsun oğlum. Şu halime bak, korkudan sinirlerim boşaldı.

Burhan sadece hanımına göz atarak susmasını işaret etti.

-Oğlumla stres nasıl atılır onun talimini yapıyorduk. Bir daha yapmak ister misin oğlum?

-Fetihcan’ı bilmem ama şimdi benim böyle bağırmaya ihtiyacım var. Bu ne canım, insan böyle de korkutulmaz ki. Ben bağıracağım aaa diye de komşular delirdiğimi sanacaklar.

Ama oğlunun bir derdi olduğunu anlayan Nadide Hanım daha fazla üstelemenin bir faydası olmayacağını anladığından olacak arkasını dönüp mutfağına döndü.

Aradan yıllar geçti. Fetihcan lise son sınıfa gelmişti. Burhan yine oğluyla futbol oynuyor, yüzmeye sinemaya gidiyor evde çeşitli oyunlar oynuyordu kendince zevkli dakikalar geçiriyordu. Oğlunun da bu durumdan memnun olduğunu sanıyordu. Baba oğul gibi değil de sanki onlar iki arkadaştı.

Geçen zaman içerisinde Fetihcan, İclal’in adını hiç ağzına almadı. Ama unutmamıştı da. Fetihcan artık ortaokulun son sınıfına gelmişti. Var gücüyle derslerine konsantre olmaya çalışıyordu. Bu nedenle babasıyla daha az vakit geçirmeye başlamıştı. Babası ne zaman bir yere gidelim ya da şunu yapalım mı dese derslerini bahane edip babasını kaba deyimle ekiyordu.

Oğlundaki bu değişikliğe bir anlam veremeyen Burhan bir gün oğlunu karşısına alıp konuşmaya başladı.

-Oğlum ne zaman seninle bir şeyler yapmak istesem beni atlatıyorsun. Anlıyorum derslerin önemli ama okul hayatına devam ederken hayattan da zevk almaya çalış. Çabuk büyümek için gayret gösterme. Çünkü büyüdüğünde senin tahmin edemeyeceğin kadar büyük sorunların zaten olacak. Onun için hangi yaşta olursan ol sorumluluklarını yerine getirirken mutlaka hayattan da keyif almaya gayret etmelisin.

-Biliyorum baba, büyüdükçe sorumluluklarımın arttığının farkındayım. Ama benim asıl farkına vardığım şey senin tahmin ettiğinden daha önemli. Eğer zamanında İclal’in babası eğitimini tamamlayıp güzel bir meslek sahibi olsaydı buradan başka bir şehire taşınmak zorunda kalmayacaktı. Eğitimini kapasitesi ölçüsünde en üst seviyede tamamlamış olsaydı bu gün yüksek gelirli güzel bir işe hatta kendi iş yerine sahip olabilirdi.

-Hala unutmadın mı İclal’i?

-Unutmak mı, bunu sen mi söylüyorsun? Sen dememiş miydin Ömrün boyunca unutamayacaksın diye. Ben bu güne kadar hep İclal’i suçluyordum ama asıl suçlu İclal’in babasıydı baba. Çünkü o meslek sahibi olmayan işsiz bir adamdı. Nerede hangi işi bulduysa onu yapmak zorundaydı. Ve o başka bir şehirde ancak torpille bulduğu işi kaçırmamak için ailesini de taşımak zorunda kaldı. Yani bizim ayrılmamızdaki en büyük suçlu oydu.

Hayır, ben onun gibi olmayacağım. Elimden geldiğince kapasitem yettiğince okuyup iyi bir meslek sahibi olacağım. Belki de ilerde kendi işyerimi açacağım. Eğer bir gün evlenip çocuklarım olursa onlara en geniş imkânları sunmaya çalışacağım. Benim çocuklarım benim yüzümden istemedikleri bir şehirde istemedikleri bir okulda yine istemeyecekleri küçücük fakir semtlerindeki küçük bir evde oturmalarına müsaade etmeyeceğim. İşte ben bunları anladığım için derslerime bu kadar önem veriyorum. Biliyorum baba, sana yeterince zaman ayıramıyorum. Bunun için özür dilerim. Ama benim bütün gayretim bir gün oğlunla gurur duymanı sağlamak için. Ama sana söz veriyorum okul tatilinde istediğin kadar birlikte vakit geçiririz. Ama şimdi müsaadenle idealimdeki mesleği edinene kadar derslerimle ilgileneyim.

Burhan kulaklarına inanamıyordu. Oğlu hala İclal’i unutamamış ve bu ayrılığın suçlusu olarak İclal’in babasını görüyordu. Ama oğlunun söylediklerine hak veriyordu. Fatihcan’ın yanına geldi.

-Bak oğlum ben senin eğitiminde istediğin başarıyı yakalayacağına bütün kalbimle inanıyorum. Benim buna inandığım gibi senin de buna inandığını biliyorum. Kendine olan öz güvenine her zaman hayran kalmışımdır. Sendeki bu öz güven gençliğimde bende olsaydı şimdi çok daha farklı bir hayat sürüyor olabilirdik. Söylediklerinde o kadar haklısın ki. Bu söylediklerinin bilincinde olmayan o kadar çok insan var ki. Belki de bunlardan birisi de benim. Belki de şansım yaver gitti ben bir meslek sahibi olabildim. Kazancımla sana sunduğum imkânlar da oldukça çok gibi görünse de yine de kısıtlıydı. Ama sen sahip olduğun şuur ve çalışma azminle bütün zorlukların üstesinden gelmeyi başardın. Bu bile seninle gurur duymam için başlı başına bir neden. Seninle gurur duymam için bir meslek sahibi olmanı beklememe de gerek yok. Annen bana sana hamile olduğunu söylediği ilk günden beri seninle gurur duyuyorum. Çünkü sen benim geleceğimsin. Sen bir doktor da olsan ya da bir ayakkabı tamircisi de olsan ben seninle gurur duyarım. Çünkü sen benim oğlumsun ve ben seni çok ama çok seviyorum. İyi varsın paşam ve iyi ki benim oğlumsun…

©
Öykünün yazıldığı Tarih : 29 – 03 – 2020
Öykünün Bittiği Saat: 05 : 00

Seyit Burhaneddin Kekeç
Kayıt Tarihi : 29.3.2020 07:05:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Seyit Burhaneddin Kekeç