İlk Aşk Şiiri - Mert Can Akbulut

Mert Can Akbulut
88

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

İlk Aşk

Geceden kurduğu alarm'ın çalmasıyla yatağından irkilerek kalkan göktuğ, bir müddet yatağının kenarına oturup bekledikten sonra lavaboya abdest almaya gitti. Güzelce abdestini aldı, namazını eda etti ve kahvaltıyı hazırlamak üzere mutfağa yöneldi.
Bir süre sonra ev halkı uyanmış, kahvaltı sofrasında bir araya gelmişlerdi.
Göktuğ yirmi dört yaşında, askerliğini yapmış, üniversite mezunu, hilâl bıyıklı yağız bir delikanlıydı.
İşsiz olması dışında hiç bir sorunu yoktu.
Göktuğ ne kadar didinse de, kendine uygun iş bulamıyordu bu durum hem kendisi hemde ailesi için en büyük sorundu. Yaşıtları evlenmiş, çoluk çocuğa karışmış dünya hayatında bellirli bir yol almışlardı.
Oysa göktuğ hâlâ yerinde sayıyor, kendisini ailesine bir yük olarak görüyordu. Anne ve babası ilerleyen sağlık sorunlarını bir kenara bırakıp biricik oğullarının işsizliğini dert ediniyorlardı.
Göktuğ anne ve babasının bu hâllerine daha çok içerleyip, geceleyin yatağına girince için için ağlıyor ve rabbine duâ ediyordu.
Yine bir gün işsizlik tartışmalarının başladığı evinden uzaklaşmak için kendini dışarı, sokaklara attı. Evden çıkmazdan önce annesinin sigara paketinden bir dal sigara almıştı.
Evden uzaklaşmak için bir müddet yürüdü, evden tamamıyla uzaklaşınca çeketinin iç cebinden sigarayı çıkarttı ve kafayı dönderip arkasına bir kez daha baktıktan sonra sigarasını yaktı. Derin bir nefes aldıktan sonra yüzünde oluşan tebessüm görülmeye değerdi. Ağır adımlarla hem yürüyor hemde sigarasını içiyordu. Nihayet parka gelip, gördüğü ilk banka oturdu. Ne zaman canı sıkılsa bu parka gelirdi evlerine ne çok yakın ne de çok uzaktı bu park.
Sol eliyle bıyığını sıvazlarken, sağ eliyle sigarasını içmeye devam ediyordu. Bu sırada önünden insanlar gelip geçiyor ama göktuğ onları umursamıyordu. Çünkü zihnindekiler buna fırsat vermiyordu.
Sigarasından bir nefes aldı tam izmariti yere atacaktı ki karşısında bir genç kız durdu ve
- Afedersiniz ateşiniz var mı ? Diye sordu.
Göktuğ ağzındaki dumanı üfleyerek karşısındakine bir şey söylemeden, cebinden çıkarttığı tokai çakmağı genç kıza uzattı.
Bu esnada ikisi de birbirlerine bakıyor ama konuşmuyorlardı. Genç kız uzatılan çakmağı aldı, sigarasını yaktı bir nefes çekti ve teşekkür ederek çakmağı göktuğa uzattı. Ardından göktuğun cevabını beklemeden oradan uzaklaştı ama kalbi yerinden fırlayacak gibi atıyordu çünkü bu delikanlı abisine çok benziyordu. Onun gibi hilâl bıyıkları, çatık kaşları vardı...
Göktuğ neye uğradığını şaşırmış bir vaziyette uzaklaşan genç kızın ardından bakakaldı.
Göktuğ eve geldiğinde çoktan akşam olmuştu. Her zaman ki gibi sofrada yalnızca annesi vardı. Babası işte, kardeşi ise odasında ders çalışıyordu. Kardeşi bu sene üniversite sınavlarına girecekti, abisi gibi olmamak için elinden geleni gösteriyordu. Göktuğ annesine yaklaşıp
- Aç değilim, ben yemeyeceğim dedi.
Annesi oğlunun dediklerine inanamadı çünkü sofrada oğlunun en sevdiği yemek kuru fasülye pilav vardı. Oğlu en sevdiği yemeğe hayır dediğine göre oğlunun ne denli sıkıntılı günler geçirdiğini anladı ve oğluna dönerek,
- Peki oğlum sen bilirsin. Çay birazdan hazır olur, yemek yemiyorsan bari çay iç dedi.
Göktuğ sağol anne canım hiç bir şey istemiyor, bir an evvel uyumak istiyorum çok yorgunum dedi. Ve odasına geçti, pantolonunu ve kazağını çıkarttı kapının arkasında asılı olan pijamalarını aldı ve giyinmeye başladı bu esnada aklından ne kadar kıllı olduğunu geçirdi. Yatağa girmeden önce rabbine duâ ederek ne kadar çaresiz olduğunu anlattı.
Kafasını yastığa koydu bir sağa, bir sola dönerek uyumaya çalıştı. Ama nafile uyuyamıyordu içinden, bu kadar sıkıntı edersen tabi uyuyamazsın göktuğ! Dedi. Aslında uyuyamamasının nedeni başkaydı onu birazdan öğrenecekti.
Sırt üstüne dönerek, gözlerini tavana dikti daha bir saniye geçmemişti ki tavana doğru kaşlarını çatarak bakmaya başladı.
Birde ne görsün! Aman ya rabbi bu nasıl olabilir ? Tavan da gündüz parkta gördüğü kızın silueti belirmiş kendisine bakıyordu.
Ela gözler, kıvırcık saçları, saçındaki kırmızı kurdele şeklinde tokası ve boynunda ay yıldız kolyesi...
Evet gündüz gördüğü kızın taa kendisiydi bu, çakmağı verirken karşısındaki kıza dikkatlice bakmıştı ondan başkası değildi bu. İyi ama bu kızın tavanda ne işi vardı ?
Göktuğ yatağından doğrulup, yatağında üzerinde ayağa kalkıp tavandaki yüze dokunmak istedi ama genç kızın yüzü kayboldu. Göktuğ, tavana bakmaktan sabaha kadar uyuyamadı.
Kahvaltıdan sonra babası oğluna lazım olur diye yirmi türk lirası verdi. Göktuğ utana sıkıla parayı aldı ve evden çıktı doğru her zaman sigara aldığı bakkala yürüdü. Bakkalcı onu camdan görünce her zaman yaptığı gibi uzun kırmızı ikibin'i tezgahın üzerine bıraktı. Göktuğ selam vererek bakkala girdi, bir müddet gündemdeki olaylardan sohbet edip altı lira para üstünüde alıp bakkaldan çıktı.
Hızlı adımlarla gece kendisini uyutmayan dünya tatlısı kızla karşılaşmak üzere parka geldi, dünkü oturduğu banka oturdu ve etrafına dikkat kesilerek bakınmaya başladı. Bu arada almış olduğu sigara paketinin jelatinini açtı, içinden bir dal sigara çıkarıp içmeye başladı ilk sigarasını içti, stresten ikincisini yakmıştı ki uzaklarda bir kızın parkın diğer ucundan kendisine doğru yaklaşmakta olduğunu gördü.
Ayağa kalktı, bir sağa bir sola bakındı aklından gitmek geldi bir iki adım atıp tekrar dönüp banka oturdu.
Yaklaşan kızın o olup olmadığı belli değildi ama yine de göktuğun kalbi hızlı hızlı atıyordu göktuğ karşıdan gelene dikkat kesilip içinden
- Allahım ne olur o olsun.
Diye geçirmişti. Bu esnada kız yaklaşmış, eşkali belli olmaya başlamıştı. Evet! Bu kız dün gece göktuğu uyutmayan kızdı bugün bir başka güzel geldi göktuğun gözüne...
Genç kızın üzerinde ; siyah kot pantolon, siyah boğazlı kazak ve siyah kaşe kaban vardı demek ki siyahı seviyor diye geçirdi göktuğ.
Nedense bu sefer iyice süzmüş sanki genç kızın her uzvunu ezberlemişti küçük gözleriyle...
Bir terslik vardı saatlerdir karşılaşmak için beklediği genç kız göktuğu hiç görmemiş gibi yoluna devam etti. Göktuğ bir sigara daha yakarak ;
- Aman! Ne bekliyordum ki gelip benimle konuşmasını mı ? Görür görmez size aşık oldum demesini mi! Ne saçmalıyorsun oğlum diye söylendi kendi kendine...
Bir müddet bankta oturduktan sonra, yerinden kalktı etrafına son bir umut diye bakındı ama bu bakış yüreğini daha çok acıttı. Kafasını bir sağa bir sola salladıktan sonra ağır adımlarla evinin yolunu tuttu. Parktan eve gelene kadar bir sigara daha içti, üzeri leş gibi sigara kokmuştu eve girince derhal üstünü değişti elini yüzünü yıkadı ve aile bireyleriyle vakit geçirip, yaşadığı hayal kırıklığını avutmaya çalıştı. O gece göktuğ yine uyumadı. Sabah olunca ilk iş parka gitmek olacaktı. Hatta genç kız gelince onunla konuşacak, dün neden selam vermediğini soracaktı kafasında böyle tasarlamıştı. Sabah namazını kıldıktan sonra kahvaltı bile yapmadan evden çıktı. Ailesi onun bu hâlinden endişe duyuyorlardı. Göktuğ'un ise tek gayesi konçuy dediği kıza rastlamaktı. Şu iki gün nasılda hızlı geçmiş ve eskisi gibi işsiz olmasını, ailesine karşı mahçup olmasını dert etmiyordu artık. Tek derdi kıvırcık saçlı konçuyu olmuştu. Tuhaf bir şekilde kendine hem kızıyor, hemde kendisi adına mutlu oluyordu. Göktuğ
Parka gelmiş, her zaman ki banka oturmuş sigara içmeye başlamıştı bile.
Bereket sigarasını yanına almıştı yoksa hem aç hemde sigarasız nasıl bekleyebilirdi konçuyunu. Güneş yüzünü henüz göstermeye başlamıştı ki kendi kendine
- Sabahın köründen belli buradayım! Ya gelmezse neden geldim ki diye söylendi.
Bu esnada mavi eşortman takımı giymiş bir kızın kendisine doğru gülümseyerek yaklaştığını gördü. Heyecanla kızın yanına gelmesini bekledi, yüreği yerinden çıkacaktı sanki. Kendini sakinleştirmek için bir sigara daha yaktı ve kızla göz göze geldi. Kıvırcık saçlı konçuyu
- Merhaba, beni tanıdınız mı ? Dedi.
Göktuğ şöyle bir baştan aşağı süzerek birazda kekeleyerek eeeveeet dedi. Hemen cebinden çakmağı çıkartıp genç kıza uzattı.
Genç kız:
- Teşekkür ederim, ateş istemeye gelmedim dedi.
Utançtan yüzü kızaran göktuğ ne yapacağını ve ne diyeceğini bilemedi. Bereket genç kız söze girdi.
- Dün size selam veremedim, yine buradaydınız sanki birini bekliyordunuz.
Rahatsız etmeyeyim diye sizi görmemiş gibi yaptım.
Estağfirullâh diyerek cevap verdi göktuğ. İçinden "Seni bekliyorum" demek geçti! Bir süre birbirlerine kaçamak bakışlarla baktılar.
Genç kız baktı karşısındaki delikanlıdan ses yok bankın diğer ucunu göstererek oturabilir miyim ? Dedi.
Göktuğ, yüzünün yandığını hissederek "evet" diyebildi.
Artık, aralarına bir kişi oturacak şekilde bankta oturuyorlardı. Göktuğun kalbi hızlı hızlı atıyordu. Çünkü hayatında ilk defa tanımadığı bir kızla oturuyordu. Dakikalarca hiç konuşmadan oturup, karşılarında akan nehri seyrettiler.
Göktuğ cebinden sigara paketini çıkarttı ve genç kıza içinden bir tane uzattı. Genç kız teşekkür ederek aldı ve sigarasını yakması için göktuğa bakıyordu. Ama bizim oğlan kendi sigarasını yakmış, çakmağı yanında oturan genç kıza uzatmıştı. Genç kız içinden "Ne kadar da kaba" dediyse de çakmağı alıp sigarasını yaktı. Birlikte sigara içmeye koyuldular göktuğ sigarasından bir nefes çekti ve üfledikten sonra genç kıza dönerek,
- Biz tanışmadık benim adım Göktuğ dedi ve elini genç kıza tokalaşmak için uzattı. Genç kız,
- Memnun oldum, bende Umay dedi. Ve göktuğun elini sıktı.
Bu esnada göktuğ, umayın elinden genç kızın üşüdüğünü anladı ve hiç tereddüt etmeden çeketini çıkarıp, umayın sırtına geçiriverdi. Umay teşekkür mahiyetinde göktuğa bakarak başını öne doğru salladı. Henüz tanımadığı adama karşı samimi davranmak istemiyordu zira göktuğ kendisini yollu zannedebilir ve kendisiyle yatmak için oturduğunu düşünebilirdi.
Göktuğ umayın bu davranışına eyvaAllah demekle karşılık verdi ve içinden "Helal olsun kıza tek bir fenalık göstermedi, isminin hakkını veriyor" diye geçirdi.
Umay birden ayağa kalktı, sırtındaki çeketi göktuğa uzattı ve
- Ben gideyim artık, annemler merak eder dedi.
Göktuğ ayağa kalkıp
- Bir daha ne zaman göreceğim sizi dedi.
Sizi demesi umayın hoşuna gitmişti.
Yarın öğlen buluşmak için sözleştiler. Umay göktuğun yanından ayrılırken,
- Allah'a emanet olun dedi. Yüzünde hafif bir tebessüm oluşmuştu.
Göktuğ ise yüzünün kızardığını hissederek,
- Emanetleri asla zayi etmeyene emanet olun dedi. Umay teşekkür ederim dedikten sonra oradan uzaklaştı. Göktuğ bir müddet umayın arkasından bakarak, bir sigara yakıp içmeye başladı. Nedensiz yüreğini mutluluk kapladı hayatında ilk kez böyle kalbini kıpır kıpır hissediyordu. Umay geriye dönüp baktığında göktuğun hâlâ orada olduğunu ve kendisine baktığını gördü hayatında ilk defa ailesi dışında başka biri arkasından adeta hasretle bakıyordu. Bu durum hoşuna gitmiş olacak ki yüzünün kızardığını hissedip gülümsedi.
Umay eve gelince önce mutfağa annesinin yanına gitti, annesi akşam yemeğini hazırlamakla meşgüldü. Annesi hoşgeldin kızım diyerek kızına gülümsedi ve tenceredeki tarhana çorbasını karıştırmaya devam etti. Umay da hoşbuldum anneciğim diyerek annesine sarılıp, terli iki yanağından öptü. Annesi
Ne oluyorsun umay ? Ne bu neşe dedikten sonra oda kızını öptü. Umay, içimden geldi annecim öyle mutluyum ki nedeni ne bende bilmiyorum dedikten sonra salonda televizyonda haberleri izleyen emekli babasının yanına geldikten sonra onuda sarılıp öptü. Babası da biricik kızına sarılarak öpüp okşadı ve içinden
- Bu kızda bir hâller var ama ne diyerek söylendi kendi kendine.
Umay ise bu esnada odasına çalışma masasının üzerinde duran abisinin fotoğrafının bulunduğu çerçeveyi eline alıp uzun uzun baktı gözlerinden istemsiz yaşlar dökülüyordu...
Abisi 2014 yılında tendürek dağlarında arama tarama faaliyetleri sırasında mayına basarak şehit olmuş özel harekat polisiydi. Abisinin de tıpkı göktuğ gibi hilâl bıyıkları ve çatık kaşları vardı belki de bu yüzden göktuğu kendisine yakın hissetmişti.
Umay ne zaman canı sıkılsa odasına kapanır, abisinin resmini karşısına alır onunla dertleşirdi ama bu sefer durum başkaydı. Çünkü bugün abisiyle hüznünğ değil, sevincini paylaşacaktı her ne kadar abisi kızar diye düşündüyse de dudağından kelimeler dökülmeye başladı ;
"Abimm, canım abimm... Seni öyle özledim ki öyle burnumda tütüyorsun ki bu özlem hangi kelimeyle anlatılır bilmiyorum... Abi, başıma öyle bir hâl geldi ki afalladım kaldım. Ne o aşık mı oldun kız ? Demeni duyar gibiyim. Ama başımdaki aşk mı, hoşlantı mı bilmiyorum abi nedense sanki yıllardır bu duyguyu arıyormuşum da bulmuşum gibi hissediyorum. Onunla yeni yapılan parkta tanıştık daha doğrusu karşılaştık, biliyor musun abi aynı senin gibi...
Hilâl bıyıkları, çatık kaşları, geniş omuzları var bide zannediyorum yaşından büyük yaşadıkları var... Daha adam akıllı konuşmadığımız hâlde onun yanında öyle huzurluyum ki abi lütfen kızma bana olur mu ? Bak az kalsın adını söylemeyi unutuyordum öyle güzel ismi var ki söyleyince senin de hoşuna gidecek hazır mısın söylüyorum, adı Göktuğ abi göktuğ..."
Umay göktuğ derken öyle mutlu, öyle neşeliydi ki adeta abisinin fotoğraftaki yüzü gülümsedi kardeşinin bu hâlini görünce.
Göktuğ, umayın arkasından bir müddet daha baktıktan sonra eve adeta koşarak geldi. İlk defa eve neşeli gelmişti. Cebinde anahtarı olmasına rağmen zile basmış kapının açılmasını bekliyordu. Annesi kapıyı açınca göktuğ gülümseyerek anasının boynuna sarıldı ve iki yanağından öptü. Kapıyı kapayıp içeri geçtiler. Babası içerden bu ne cangama diyerek seslendi ve göktuğ babasının seslendiği salona gidip babasının elini öptü babası da oğlunun yanaklarından öpüp sarıldı. Annesi olanları şaşkınlıkla izliyor, içinden herhalde iş buldu ondan böyle neşeli diyordu. Göktuğ ile babası birbirlerini bıraktıktan sonra babası,
- Hayırdır oğlum iş mi buldun. Bu neşe de ne ? Dedi.
Göktuğun bir an yüzü asılsa da hiçbir şeyin yaşadığı mutluluğu bozmaya gücü yetmeyecekti göktuğ babasına gülerek
- Henüz bir iş bulamadım ama mutluyum, hemde çok mutlu umarım en kısa zamanda karşınıza iş sahibi olarakta çıkarım dedi ve etrafına neşe saçarak odasına girdi. Öyle mutluydu ki güldükçe zaten küçük olan gözleri daha da küçülerek ortadan kayboluyordu sanki.
Göktuğ biraz durduktan sonra umayı karşısına çıkarttığı için ve kendisini bu denli mutlu eden rabbine teşekkür etmek amacıyla şükür namazı kılmak istedi ve abdest almak için lavabonun yolunu tuttu...
Abdest alıp geldikten sonra odasında namazını kıldı, rabbine duâ edip ona şükretti. O gece ne göktuğ ne de umay gram uyku uyumamış, yarın buluştukları vakit birbirlerine ne söyleyeceklerini düşünüyor ve birbirlerinin hayalleri gözleri önüne gelince fevkalede mutlu oluyorlardı.
Nihayet sabah olmuş, güneş yüzünü göstermeye başlamıştı. Göktuğ sabah namazından belli ayaktaydı. Aynanın karşısında kendisine şöyle bir bakıp, hilâl bıyıklarını sıvazladıktan sonra kahvaltı sofrasına geçti hiç olmadığı kadar iştahla yiyor umayın karşısında çökmüş vaziyette olmak istemiyordu.
Göktuğ parka geldiğinde saat on'du. Her zaman ki gibi banka oturup bir sigara yaktı ve umayı beklemeye koyuldu.
Bu sırada umay ise lavaboda saçlarına dön çekmekle meşgüldü. Aynada yüzüne her bakışında yüzü kızarıyor ilk defa ailesi dışında yabancı biriyle buluşacağı için kendinden utanıyordu. Doğrusu ailesi de kızlarının bu davranışlarına şaşıyordu. Çünkü umay dini bayramlar dışında kendine bakmaz, aynanın karşısında bu denli vakit geçirmezdi. Odasında kpss çalışır, Atsız okurdu. Ay yıldızlı kolyesini de taktıktan sonra umay hazırdı,kolyesini şehit olan abisi almıştı.
Bu sırada göktuğ, üçüncü sigarasını yakmış telefonundan saate bakıyordu saat on bir buçuktu. Canı sıkıldı ya gelmezse diye söylenmeye başladı umay ise çoktan yola koyulmuş, Turanı görmüş gibi heyecanlıydı. - Turan dünya üzerindeki tüm türklerin bir arada yaşamasıydı.-
Saat tam on iki olunca umay parkın diğer uçunda göründü.
Göktuğ ayağa kalktı ona doğru koşmak istedi ama umayın tepkisinden çekindi ve onun gelmesini beklemeye başladı. Umay gelince göktuğ hoşgeldin diyerek ayağa kalkıp elini uzattı. Umayda hoşbuldum dedikten sonra aynı anda banka oturdular. İkisininde kalbi yerinden çıkacakmış gibi atıyor ve ikisininde yüzleri yanıyordu.
Bir süre sessiz kaldıktan sonra göktuğ umayın sıkıldığını düşünerek,
- Umaya dönerek yürüyelim mi ? Dedi. Umay da olur dedikten sonra birlikte ayağa kalkıp yürümeye başladılar. İkisi de birbirlerine sorular soruyor, birbirlerini daha yakından tanımaya çalışıyorlardı. Göktuğ, umaya baktıkça gözlerinin içi gülüyor, rabbine şükrediyordu. Umayın hâlide göktuğdan aşağı kalır değildi o da yanında yürüyen adamla göz göze geldikçe öyle mutlu hissediyor, kendisini rüya da zannediyordu. Göktuğ ne kadar sert görünsede, melek gibi bir kalp taşıyordu bu kelimelerinden belli oluyordu bu devirde böylesi birine denk gelmek çok zordu çünkü yaşadığın çağın insanları hep dalaverici, hep çıkarcıydı özellikle erkekler hepten ırz düşmanı olmuş, kızlara kendilerini tatmin etmek için yaklaşıyordu. Oysa göktuğ öyle miydi ? Umay derken bile sesi titriyor,göz göze gelince domates gibi kızarıyordu.
Bayağı yürüdükten sonra geriye dönüp her zaman oturdukları banka oturdular, yorulmuşlardı ama ikisinde de bu yorgunluktan en ufak bir iz yoktu. Göktuğ utana sıkıla umaya dönerek,
- Sigaran var mı ? Diye sordu. Beraber yürüdükleri esnada göktuğ habire sigara yakmış paketini bitirmişti. Umay bir süre çantasını alt üst ettikten sonra sigara paketini göktuğa uzatarak.
- Olmaz olur mu! Dedi. Ve birlikte sigara içip, laflıyorlardı.
İkisi içinde zaman çok hızlı akıyor, ikiside birbirlerinden ayrılmak istemiyorlardı ama saat beş olmuş akşam ezanı okunmak üzereydi sigaralarını içince göktuğ,
- İzin ver seni evine kadar götüreyim dedi. Umay bu soruyu bekliyordu ama,
- Bugün olmaz göktuğ, inşaAllah başka zaman dedi. Göktuğ da inşaAllah diyerek yanıt verdi umaya. Sonra birlikte umayın ayrılacağı parkın diğer ucuna doğru yürüdüler. İkisi de susmuş derin düşüncelere dalmışardı. Ayrılık vakti gelince birbirlerine dönerek göz göze geldiler, hem hüznü hemde mutluluğu bir arada yaşıyorlardı. Birbirlerine güzel temennilerde bulunup ayrılmışlardı ki göktuğ, umay diye seslenerek genç kıza doğru koşmaya başladı. Umay sesi duyunca geriye döndü kendisine doğru koşan adamın gelmesini bekledi. Umay, göktuğ gelince tam bir şey mi oldu diyecekken delikanlı ona sarıldı ikiside mutluluktan uçacaklardı sanki bir süre sarılı kaldıktan sonra birbirlerine bakıp yüzlerinin kızardıklarını görünce başladılar kahkaha atmaya bu sırada umay göktuğun yanağına bir buse kondurup koşarak yanından uzaklaştı ve arkasını dönüp, Yarın aynı saatte diyerek el salladı.
Göktuğ, elini yanağına götürüp bir süre şaşkın şaşkın bekledi. Umay ise çoktan gözden kaybolmuştu. Artık ikisi de birbirlerinin ilk aşklarıydı henüz ikisi de bunu dile getirmese de kalpleri çoktan aşık olmuştu birbirlerine...
Umay, eve gelmiş yatağına uzanmış göktuğla evlendiğini bir kız bir oğlan çocuklarının olduğunu hayal ederek uykuya dalmıştı. Göktuğ ise içinde garip bir sıkıntıyla boğuşuyordu. Umayı düşünüp mutlu olmak istedi ama bir şeyler buna mani oluyordu. Yine eski günlerdeki gibi gram uyku uyumamıştı, sabah olunca kahvaltı etmeden evden çıkıp parka gelmişti.
Umay ise herşeyden habersiz, göktuğ ile buluşmak için hazırlanıyordu. Yine her zaman ki gibi çok güzel olmuştu, aynada saçlarını yaparken dün göktuğun ona sarılışı ve onun göktuğuyu öptüğü an gözlerinin önüne geldi ve yüzünün kızardığını gördü içinden her şey rüya gibi dedi.
Göktuğ ise onun geleceği yönde bekliyordu umay anne ve babasına sımsıkı sarıldıktan sonra evden çıktı sanki bir şeyleri hissetmişti.
Merdivenlerden indi, hızlı adımlarla sevdiği adam'a doğru yürümeye başladı. Parka yaklaşınca göktuğun kendisini beklediğini gördü ve ona doğru koşarken arkasından kendisine doğru gelen arabayı farketmedi ve acı bir sesle göktuğ diye bağırdı. Göktuğ, umayın sesini duyar duymaz koşarak olay yerine geldi yerde yatan ve nefes almakta güçlük çeken konçuyuna,
- Dayan kızım! ALLAH için dayan diyor, umayın başını dizine koymuş ağlayarak yardım edin!!! Diye bağrıyordu.
Kaza sesine toplaşan çevredekiler ambulans yolda birazdan gelir diyor ama göktuğ onları duymuyordu. Beş dakika sonra ambulansın siren sesleri duyulmaya başlamıştı bu sırada umayın ağzından kan geliyor, gözleri göktuğa bakarak gülüyordu. Umayla birlikte göktuğda ambulansta sevdiğinin elini bir an bile bırakmıyor, ne olur Allahım! Onu bana bağışla diyerek ağlıyordu. Ambulanstaki sağlık görevlisi kadın sakin olun beyefendi diyerek göktuğa telkinde bulunuyordu. Tam hastaneye yaklaşmışlardı ki kırmızı ışıkta geçen bir tır sürücüsünün frene basmasına rağmen duramamış ambulansa yandan çarpmış ve ambulansı devirmişti. Göktuğ ve umay oracıkta el ele can verdiler...

Mert Can Akbulut
Kayıt Tarihi : 8.1.2020 23:43:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mert Can Akbulut