Öfke,
Egemenlerin kendisine sunduğu, öğrettiği bütün modelleri deniyordu.
Şu ayakkabıyı giyeceksin diye sunduklarında hemen gidiyor o ayakkabıdan alıyor bütün vatanına, millete, anasına, babasına, arkadaşlarına işte bende onlar gibi oldum diyordu.
Onlar gibi.
Kendim gibi, kendi istediğim gibi değil, onlar, sunulanlar gibi.
oğlum,
çok özledim,
atlada gel,
yatağına,kokuna,hasretine uzanıyorum,
bir neden yaratıyorum
az önce telefon ettim biliyorum,
Kaç lira maaş alıyorsun.
Beş yüz elli lira ağabey.
Kira ne kadar.
İki yüz lira.
…
Sözün bittiği yerdeyim.
Yaşamamalıydı.
En doğrusunu o düşünüyordu.
Ne demekti farklı düşünmek.
Ne demekti farklı olmak.
Onunla aynı düşünenleri seviyor, aynı düşünmeyenleri sevmiyor, ötesine de varıyor, ihanetle suçluyordu.
Aynı topraklarda yaşamanın, aynılaşmak olduğunu, başkalarına tahammülü olmadığını gösteriyordu.
Ülkede göçün nedenlerinden biride bu toplumsal hiyerarşik yapıdır.
Doğduğundan beri, o kadar çok kimlik yüklüyoruz ki, Anadolu’daki insanının üzerine.
Ama kültürel ve bilimsel yapıdan da o kadar az donatıyoruz ki.
Toplumsal sınıfsal yapılanmada Anadolu’daki insan o kadar geriye düşüyor ki.
Birilerinin önünde ceketini ilikliyor.
Birileri ile arasında o kadar derin maddi ve manevi eşitsizlikler bulunuyor ki.
Dün halkı için canını darağaçlarında yitirmiş kahraman evlatları varken, bugün ayinleştirilmiş kumar programlarında gençler, insanlarımızı görüyorum.
Yazıklar olsun.
Ey, bu vatan, bu halk için yaşamını adamışlar.
Merak etmeyin ve telaşa kapılmayın, öyle bir gençlik var ki.
Bütün bu oyunlara direnecek ve vahşi kapitalizme teslim olmayacak.
Tam bir psikoz.
Neydi, beni kollarımdan alıp, ta geleceklere uçuran.
Usuma ne fısıldamıştı melekler, çocuk rüyalarımda.
Durdurabilir miydim, sarhoş babanın, maaşını içki sofralarında tüketmesini.
En iyi arkadaşların, cüzdan boşaldıkça, onların da yanından tüyüşlerini.
Neydi, beni yedi yaşında dilendiren bu memlekette, benim de babam vardı, benim de anam vardı, ben çocuktum, dileniyordum,
Dilendikçe hayatı anlamamak için, erişkin olmak istemedim.
Üç akşamdır karşılaşıyorduk.
İlk akşam yağmur ve soğuk. Sokakta kimseler yoktu.
Caddeye bir çocuk fırladı, üç dört yaşlarında. Yüreğim ağzıma geldi.
Arkadan ellerinde poşetleri ile yorgun ve genç bir anne.
Sabahın yedi buçuğunda dükkânı açan ve aralıksız on iki saat çalışan bir emekçi kadın.
Çocukları Allahın koruduğuna inanırım.
Yollar canımı acıtıyordu,
Dikenler kanatıyordu,
Haramzadeler her subaşını tutmuştu,
Yürüyecektik bu yolu be annem,
Sen ne kadar ağlasan da,
Biliyorum,




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!