-İkinci Gerdek...
-Besé'nin Ölümü:
Yıl, bin dokuz yüz elli beş,
Henüz yaşı da yirmi beş.
Besé Süleyman'ın eşi,
Toprağa verdik Güneşi...
Gencecik ölüm ağlattı,
Göçerin göçün eğletti...
Gitti, üç yetim bıraktı,
Ah...ne acı bir firaktı...
-Süleymanın ölümü:
Yıl, bindokuzyüzdoksanbir,
Otuzaltı yıllık kabir;
Kucak açtı Süleyman'a,
Geldi buluşma zamanı...
Bir mezar aradık bulduk,
Durna'yı gözünden vurduk...
Bese' yer verdi yanından,
Hiç yer saklar mı canından.
Mezarlıkta bir hüzün var,
Eski yardan bir izin var...
Eskiden olduğu gibi,
Sanki bir yastıkta gibi.
Başladı naz etme faslı,
Besé hüzünlü ve yaslı...
Bakmadı döndü yüzünü,
Esirgemedi sözünü...
-Süleyman:
Süleyman'a bu hak mı?
Hoş geldin demek yok mu?
-Besé:
Otuz altı yıl beklerim,
Kabul oldu dileklerim...
Sonunda düştün elime!
Artık bırakmam elini! ! !
Yaşadın, göğe ulaştın?
Bin bir derde bulaştın...
Hani hep beni sevmiştin,
Yaylada neler demiştin?
Atmalı'nın Maya'sıydım,
Sof Dağı'nın Haya'sıydım...
Çukurda beni uyuttun,
Ne çabuk beni unuttun?
Ben bıraktığın gibiyim,
Yirmi beşinde Sabi'yim...
Nasıl hal hatır sorayım? !
Nasıl yanına varayım? !
Elif, dengine düşmemiş...
Ali'm, gönlünce coşmamış,
Nazlı'm, yetimim ağlamış,
Şu yüreğimi dağlamış...
Beni tek koymadı anam,
Her derdime oydu yanan...
Geldim, her gece evine,
Fatiha yok ki sevinem...
Ağlar dönerdim mezara,
Başlardım hep intizara...
Bu mezar ki; iki hece;
Işık yok, her anı gece...
Arayan, soran; bir ses yok,
Boğulmaktayım nefes yok...
Gel! hoş geldin bu çukura! ...
Nasıl döndün bu fakire..?
Gel! dostlarımla tanış! ! !
Gel korkma! gel sene, yanaş! ! !
Şu Yılan gözümü oydu! !
Şu Fare dizimi oydu! !
Şu Akrep kanımı içti! ! !
Şu Solucan beynime geçti...
Neler çekti bu dilberin...
Nereden olacak haberin...
Hani kaytan bıyıkların?
Hani kaytan peyiklerin?
Sen tam şeherli olmuşsan,
Tombul birini bulmuşsan...
Torunlarımız ne halde?
Dua ederler herhalde?
Gardaşıma haber eylen,
Anam onu bekler söylen...
Velhasılı hepsi yalan...
Gerisi hep falan filan...
Bak işte ömrü bitirdin,
Ahiret'e ne getirdin...?
Burada Ağalık sökmez,
Servete kimseler bakmaz...
Önce Amel'den sorarlar;
Kolun kanadın kırarlar...
Dil konuşur, göz konuşur.
El konuşur, söz konuşur...
Bir fatiha derde derman,
Bir sadaka serde ferman...
Koca hakkından sorulur,
Koca defterler dürülür...
Ver elini gidek eve,
Göçümü yüklesin deve...
Gel Sof Dağı'na çıkalım,
Düden'de suya bakalım...
Bunlar ki; hep hayal oldu,
Göçerlik geride kaldı...
İzin vermez, katil mezar! ! !
İzin vermez, halim bizar! ! !
Hakkınızı helal edin...
Duanızı bol bol edin.
Ömrünüz yolun yarısı;
Sonunuz sizin burası...
20.11.1991
El Fatiha...
Kayıt Tarihi : 17.8.2005 12:45:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Öyküsü; yıl; 2.1.1955 Halam Bese', Atmalı Aşireti'nin en güzeli.Aynı zamanda Annemin Amcası olan göçer bir Oymak Beyi Süleyman Naze' ile evli iken,25 yaşında doğumdan vefat etti.Geriye üç yetim bıraktı. Nenem Güle' ise, ağlamaktan peşinden vefat etti.Süleyman Göçerliği bırakıp, Gavudağlı bir kadınla evlendi ve Gaziantep'e yerleşti. 85 yaşadı ve 36 yıl sonra,20.11.1991 de Şekerden vefat etti. -Atmalı Köyünün mezarlığında hiç yer yoktu.Bir baktık Halam'ın yanında bir mezarlık yer varmış meğer... Hemen mezarı kazdık ve onun yanına gömdük. Mezar o kadar dar ve bitişik oldu ki, adeta kucak kucağa yatırdılar. Herkes ağlarken, onların ruhlarının 36 yıllık hasretten sonra ne konuşacaklarını tam düşünüyorken, o gün bu ağıtı yazdım. Nurdağı Kaymakamlığının hazırlamış olduğu YILLIK'da bu şiirim yayınlandı...
SAYGILAR
SADECE 'EL FATİHA'DİYORUM....
________selamlarımla....
TÜM YORUMLAR (2)