Minik pembe dükkânın kapısını yavaşça açıp içeri girdi genç kız.
Burnunun üzerindeki küçük yarım gözlükleriyle kendisine gülümseyen tezgâhtara,
´Biraz gözyaşı istiyorum´ dedi.
´Hatta biraz değil, elinizde ne kadar varsa.´
Sustu.
´Sadece iki şişe´ dedi tezgâhtar,
´Ancak onlardan birini eşi avcılar tarafından vurulmuş
bir ceylana götüreceğime söz verdim.´
Tezgâhtar; gözyaşı şişesini ararken rafları inceledi genç kız,
Cam bir kavanoza konulmuş umutlar,
Bebek gülücükleri,
Bir iki tane kalmış sevgi sözcükleri,
İyi süslenmiş birkaç güzel rüya,
Özleyenler için iki kocaman çocukluk günü,
Bir türlü anlaşılamamış bir sevda, minik bir serçenin kalp atışları...
´İşte´ dedi tezgâhtar ve küçücük bir şişe uzattı genç kıza.
´Teşekkür ederim´ dedi ve cebinden çıkardığı bir avuç mutluluğu uzatarak ekledi genç kız: ´İnanın size verecek başka hiçbir şeyim yok.
Başını salladı tezgâhtar ve dışarı çıktı genç kız.
Yavaşça adımladı tozlu yolları ve sonunda onu sahile götürecek patikaya vardı. ´Biraz çiçek toplamalıyım´ dedi kendi kendine.
´Denizler çiçekleri sever.´
Arılarla kavga etti, dikenler çizdi ellerini ama sahile vardığında
kucağındaydı kırların tüm çiçekleri.
Uyuyordu deniz. Onu uyandırmamak için ayaklarının ucunda ilerledi kıyıya ve her zaman yaptığı gibi bağırmak yerine başıyla selam verdi denizyıldızlarına.
Oturdu genç kız, kucağındaydı çiçekleri. Kumların üzerine bir şey yazmak geldi içinden ama doluydu elleri.
Oysa yazsaydı ´Başını kaldır ve yıldızlara bak ´ yazacaktı genç kız, ne kadar kalabalık ve ışıltılı görünüyorlar değil mi? Oysa bizden bile daha uzaklar birbirlerine, bizden bile! ..´ İçini çekti genç kız, büküldü çiçeklerden birinin boynu ve deniz uyandı aniden.
´Rüyamda çok kötü şeyler gördüm´ dedi deniz, ´Gökyüzünün rengini çalmıştı birkaç acımasız martı ve ben baştan aşağı kahverengiydim.'
Elindeki çiçekleri uzattı genç kız ve mutlu oldu deniz.
Her kıyıya vuruşta birkaçını aldı çiçeklerin.
´Senden bir ricam var´ dedi genç kız, ´Acaba benim için ağlayabilir misin? '
Şaşırdı deniz. Şimdiye kadar hiç kimse böyle bir şey istememişti ondan. ´Elimdeki şişede biraz gözyaşı var. Onu da alırmısın, çiçeklerle beraber ve ağlayabilir misin benim için her kıyıya vuruşta? '
Evet, evet! En son böyle demişti genç kız.
´Peki, o buna değer mi? ´ diye sordu deniz, ´gerçekten değer mi? ´
´Evet´ dedi genç kız, ´istersen sorabilirsin gözlerime.´
Genç kızın gözlerinde kaybolmaktan korktu deniz
ve ´tamam´ dedi, ´her kıyıya vuruşta ağlayacağım senin için.´
O günden sonra hep ağladı deniz, her kıyıya vuruşta. Söz vermişti bir kere, denizler kolay kolay dönmezler sözlerinden. Herkes duydu onun hıçkırık seslerini ve hep kır çiçekleri gördüler kıyıya vuran dalgaların ellerinde.
O günden sonra genç kızı gören olmadı. Kim bilir belki de yeni bir sahildeydi ve kumların üzerine ´Başını kaldır ve yıldızlara bak. Ne kadar kalabalık ve ışıltılı görünüyorlar değil mi? Oysa bizden bile daha uzaklar birbirlerine, bizden bile...´ Yazamıyordu yine, ellerinde yeni denize hediye edeceği yeni kır çiçekleri olduğu için. Ve belki de dolaşacaktı tüm sahillerini tüm denizlerin, ağlamaları için.
Ama hep merak etti genç kız, acaba tezgahtarın diğer gözyaşı şişesini verdiği ceylan da bir deniz bulabilmiş miydi kendine? Yoksa bir bulut muydu onun anlaştığı? Her yağmur yağışında minik bir gözyaşı şişesi aradı bulutlarda genç kız çünkü ancak bir ceylan bu kadar güzel ağlayabilirdi...
Yukardaki yazı (Kuaybe BAŞTÜRK 'e aittir.) Bir grupta okudum.
Ben de acılıydım, acıların en büyüğü Evlat Acısı Çekmiştim (oğlum Eser UÇAR'ı 18.10.2005 de kaybettim. 26 yaşında. Dr. Ütğm. Trafik kazasında) .
Ve aşağıdaki yazıyı kaleme aldım.
Üçüncü Gözyaşı Şişesi
Biliyor musunuz, üçüncü gözyaşı şişesini; o yaşlı tezgâhtardan ben istedim.
Hiç kimseyi kırmayan umut taciri, tatlı yaşlı; tozlu rafların arasında ceylana verdiği gözyaşı şişesinin bulunduğu rafın, epey uzağındaki bir rafta buldu
üçüncü şişe gözyaşını.
Gıcırdayan ve her an kırılacak gibi izlenim veren bir tabureye çıkarak, raftan aldığı üçüncü gözyaşı şişesini verdi bana.
Ben; ' Karşılığında evlat acım var vermem onu sana, benden başka kimse çekmesin bu acıyı. Ancak sana verebileceğim, ayrı kalanları Allah bir an önce sevdiklerine kavuştursun duası olacak' dedim.
Duayı muska gibi, renkli bir kâğıda üçgen şeklinde sararak aldı ve ' bunu arayan çok, elimin altında bulunsun' diye tezgahın üzerine koydu.
Gözyaşı şişesini küçük kız gibi denize veremezdim, deniz zaten ağlıyordu.
Ceylan gibi yağmurlara veremezdim yağmur da ağlıyordu.
Gökyüzündeki yıldızlara veremezdim.
Sevdalıların şenlendiği,
sevgilerin güç aldığı,
umutların yeşerdiği bu güzel gökyüzünü ağlatmaya
k ı y a m a z d ı m.
Gök kuşağına da veremezdim. Zira gökkuşağı; sevginin, umudun, aşkın ve bunun gibi tüm sevinçlerin, kurtuluşun sembolü olmuştu.
Üzüntü ve göz yaşı yakışmazdı gök kuşağına.
Birden rüzgâr çıktı karşıma. Esiyor, zavallı güçsüz yaprakları dağıtıyor, oradan buraya döndürüyor, insanın isyan duyguları gibi, bir kayboluyor bir bakıyorsun fırtına oluyor.
Üçüncü şişeyi rüzgara uzatarak 'Benim için ağlarmısın' dedim.
Önce isyan etti. 'Hayır olmaz ' dedi.
' Bu acıyı; dağlara vermişler, dağlar dayanamamış. Ben nasıl dayanabilirim.'
Biran durdu. Ben hemen ekledim. ' 26 yaşında can oğlumu ESER UÇAR' ımı 18.10.2005 tarihinde kaybettim.
Yüreğim parçalanır.
Bu güne kadar döktüğüm ve bundan sonra da dökeceğim gözyaşlarını tövbe kabul etmesi için Rabbime yalvardım.
A C I M o kadar büyük ki b i r ç i f t g ö z ü n ağlaması yeterli olmuyor, acımı dindirmiyor.
Kaldı ki benim gibi nice anne ve baba var evladını kaybeden.
EVLAT ACISI için ağlar mısın' diyerek uzattım rüzgâra üçüncü gözyaşı şişesini.
Aldı ve söz verdi. 'Artık her estiğimde EVLAT ACISI için ağlayacağım' dedi.
Küçük kızın; denize verdiği çiçek demetleri, ceylanın; yağmura verdiği gök kuşağı gibi bir şey veremedim. Çünkü rüzgâr denizden, yağmurdan bile çok hırçın.
Ne versem tarumar edecekti.
Bu güne kadar rüzgâr da; deniz ve yağmur gibi verdiği sözü tuttu.
Bilir misiniz, rüzgâr; evlat acısının büyüklüğü nedeniyle daha sert esmeye, önüne çıkanı devirmeye başladı.
Evin içerisinde bile Rüzgârın ıslık sesi duyulur.
Aslında bu ıslık sesleri; ona verdiğim üçüncü gözyaşı şişesindeki gözyaşlarıdır.
O gün, bu gün rüzgâr estiği, yağmur yağdığı ve deniz kenarın da dalga çıktığında acım zonklama aralığındaki gibi hafifler.
Sanki derdimi, acımı üçe bölmüş;
Birini denize,
birini yağmura,
birini rüzgâra vermişim de paylaşmışım gibi olurum.
Sanki bir çift gözle değil, binlerce çift gözle ağlıyormuşum gibi acım ara veriyordu
İşte hep rüzgâr essin,yağmur yağsın ve deniz dalgalansın isterim.
Acım; asla hafiflemez ama artan zonklama aralılarındaki gibi durgunlaşır.
18.10.2007
Abdulkadir UçarKayıt Tarihi : 12.10.2008 02:53:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Kuaybe BAŞTÜRK 'e aittir.iki şişe göz yaşı yazıyı Bir grupta okudum. Ben de acılıydım, acıların en büyüğü Evlat Acısı Çekmiştim (oğlum Eser UÇAR'ı 18.10.2005 de kaybettim. 26 yaşında. Dr. Ütğm. Trafik kazasında) . Ve üçüncü şişe göz yaşını yazdım.
TÜM YORUMLAR (2)