İki Ölü Arasında Aşk Goncası

Hayrettin Taylan
1968

ŞİİR


23

TAKİPÇİ

İki Ölü Arasında Aşk Goncası

Kutsi bir özelliği olan içilmeyen,yalnız kokusu hissedilen kızıl bir şarabın can canağındasın. Senin sevdan, gecelerime ay, çöllerime deniz ve gözlerinden uzak kalışa güneşti...

İçindeki kırılmışlığın volkanlarını boşaltmadan,gözlerin güneşim olamaz. Mor sevgiler üşüyor düş yurdumda. Bana ördüğün mavi patiğin kokusuna kadar derin yalnızlıklar yaşıyorum.
-Hani hatırlıyor musun, kırk ikindi yağmuru yağıyordu, ben yolda ölen babamla öylesi bir günde gezmeyi anımsayıp ağlayıp okula gidiyordum.
Bir an önüme bakmadım,derin acılar gözyaşlarım, yağmur beni farklı duygular selinde taşıyordu.
-Yere düşmüştüm,eteğim ıslanmış,kucağımdaki kitaplar yere serpilmişti.Bir Türk filminden öte bir sahneydi.Sense beni izlemekten bıkmamıştın.Sana hiç pas vermedim.Ben acının bütün harflerini yaşıyordum,genç bir kızdım.Canım kadar sevdiğim babamı kaybedeli 3 yıl olmuştu.Lise birde daha çocuktum,daha oyun oynarken,oyundan sonra koşup sarıldığım biricik bir yumağım vardı; ama şimdi yok. Hep kafamda babamın acısı varken benim aşk yaşamam reva mı?
-Senin dışında peşimde kaç kişi dolaştı, güzel olduğumu biliyorum, önce derslerim, önce derin acımı seçtim.
-Oracıkta kalakalmışken sıcak bir el beni kaldırıyordu,yağmur, gözyaşlarım ,esen rüzgar ve helecanlarla göz göze geldik.Mavi gözlerinden denizler görerek ayağa kalktık.Ellerinin bahar salkımları
Acılarıma tat oldu. Yeşillendi bahçelerim, ufkum mavi gözlerinde mavi tutkulara aktı.Ben Dicle olmak için sana baktım.Sen zaten çoktan deli Fırat olmuştun,peşimde sürekli akıyordun.Mezopotamya ‘ya kadar gelmiştin peşimde.Şimdi sarıl,şimdi aşk ırmağı olalım,aşk işte böyle şimşekli anların katığıdır,sürelim yaşam ekmeğimize Ozanhan.
Masum ve Filistin’de bomba artıklarını oyunca yapan çocuklar gibi gülümsemen yetti o an.Işık ılık bir sevda düştü yakılmış yüreğime.

Anların hesabı, kaybettiğim yılların yankısı büyüdü, babasızlığı bir aşk örter mi. Her gelenin senden bir şeyler aldığını tahmin etmeden sarıldım kollarına.Yabancı,babamın kollarına benzemiyor hiç.Üstelik başka niyetlerin diyeti de var.
Maviye çalan gözlerinin ülkesine uzaktan baktım,yüzme bilmeden sahilindeyim.Seni severken, aklımın yüzdelerini hesapladım matematik dersinde.
Okul bahçesinde yürüyüşün bir film şeridine saklandı.İçimde açılan sen filminin galasına bütün yüreğim katıldı.Gişe rekorları kıran ali bir aşkın, baharını yaşıyorduk. Unutulmuş yaramın üstüne iyi geldin.
-Seni her seviyorum sözlerinde,yüreğimin odaları boyandı,gözlerim dolu dolu oldu,kar yağmaz acılarıma.Mesajlaşmalarından hazların dersini aldım,şimdi biraz edebiyat dersine çalışmalıyım.Bizim Hoca İsmet Özel’i çok seviyor,onun şiirlerini sınavda sorcak…
İsmet Özel’den sana biricik şiir yolluyorum oku… bu şiir beni sana özetleyen aşk atlası.
“ve ben o tanyerlerinin sulbünden gelmekteyim
hiç bir dostumu kalebent saymam parmakliklarin ardinda
kan degildir dostlarimin çakrisina bulasan
kan degil,mürekkep lekesi ben bilirim
çünkü birgün gerçekten kan aktiginda
ölüm çiçeklerin yirtici dülgerligi sanilacaktir
karaysam simdi öfkenin payi vardir karanligimda
asktandir titredigim eger ki titriyorsam”
Ve mavi mavi dalga gözlerin gönlümün mahzenlerinde volkanik bir ders kılıyor.Coğrafya dersinde öğrendiğimiz hiç sönmeyen yanardağların akışında seninle ele ele olmak,aşkın ateşiyle o ateş ırmağını izlemeye var mısın?
-Ozanhan: -Senin sevdan, illâ senin sevdan şu yüreğimde akan en büyük yanardağken bir yerlere gitmeye gerek var mı?
-Yetim gülü inciten ormanların bekçisi değilim,ben gül bahçende bahçıvan olmaya geldim.Dikenlerini temizlemeye ,yüreğimin ellerini kanatmaya geldim.
Sen yanıma olunca iner denizlerimin erkek kayalarına, sahilimden taş at,izle tutuklanışımızın dalgalarını.Martılar gül tozlarını çırpsın üzerimize. Bir şiir olalım,bir şiir gibi okunalım baş başa kaldığımız anlara.
Irmağa, dağa, taşa, toprağa,sınıfın tahtasına,senin sırana, benim sırama
Baş harflerimizi kalbin içine yazarak, bağırarak,şelalelimizden uçarak aşka alışalım.
Şelaleden dökülen su gibi aşk akalım dev kazanlarımıza.Dil bilgisi dersinde sözcükler kekremsi bir tad olsun,seni sen adılında tanımak güzelliğini yaşat.İsmin “den “ halini öğrenme sakın.En korktuğum konu.
-Ey aşk hocası, ey ali kader, ne olur Dilsu’ma “den” eki yaşatma.
-Benim matematiğim hiç iyi değildi.Yalnız bir kere bir sen çok güzelsin bir bunu çok iyi biliyorum.
Sana bir süprizim var, ehliyet aldım,artık bizim arabayı babam verecek sürmeye,gel seninle Kızkulesi’nin karşısına gidelim.
Dilsu:-Gece gece nereye gidiyoruz böyle.
Ozanhan:-İşte aşk imkansızlığın aynasında taranmaktır, istendikçe her an yan yana aranmaktır.Sevgin neden dingin, içindeki alizeler ne çabuk söndü.Meltem yelleriyle bizim aşkımız ancak imbat anları yaşar. Demek sevgin küçük.
Dilsu:-Kim daha çok seviyoruzun yarışındayız sanırım.Oysa sevgimdeki
incecik tül perdesinden bile beni görememişsen seninle yeni demlenmiş bir çay gibi orda aşk dalgalarını izlemek mümkün mü?
Ozanhan:- Saniyeler akılı kalsın akrebinde, beniz deminde vurma? Yelkovanlarını salma suskun yüreğime.Gel işte…
Dilsu:Annemden nasıl izin alacam,geceni köründe…
Ozanhan:- Gelmelisin,komşuya gidiyorsun,koca sitedesin çık evin yamacına seni oradan alırım.
Dilsu: Acemi bir aşık ve acemi bir şoförle binmişiz aşkın uydusuna hadi hayırlısı,tamam gelcem.İçimdeki dertlerin hepsin Kızkulesi’ne atmaya gelcem.
-Birlikte biner giderler,gece geceliğini giymiş,ay bu genç kumruları kıskanırcasına bulutlar arasında saklanmış gibiydi.Yıldızlar tek gülümsüyorlardı. İki aşkın hızı arabanın hızını geçmişti.On sekiz yaşını yeni doldurmuş,ehliyetini daha aldığı il günün yolunda Ozanhan.
Aşk ve gençliğin adı,sanı, hızı olur mu ki? Delikanlılık deli gömleğini açmış kaçışlara,aşklara,acılara yakasını açmıştı.
-Kızkulesi’ne varmaya çok az kalmıştı,Ozanhan’ın bir eliyle araba sürüyor,diğer eli Dilsu’nun elinde.El ele ,dil dile, yıldız yıldıza mutluluk tufanlarıyla gidiyorlardı ki viraja alamadan diğer şeritteki tırın altına girdiler.Ani bir fren sesi,Dilsu’nun aşkım ne oluyoruz çığlığı her şeyi özetliyordu.
- Dilsu,hafif yaralı arabada sıkışmış,bütün benliğiyle Ozanhan’a sarılıyor,akan kanı durdurmak için mor penyesini yırtıyor,sarıyor kan bir türlü durmuyor. Araba hafiften yanmaya başlıyor, tırın şoförü iniyor, Dilsu’yu kucaklayıp biraz uzağa götürüyor, tekrak koşuyor Ozanhan’ı çıkarmaya; ama tam yakınlaşırken araba yanıyor,patlama sesiyle uzaklaşıyor, ordan.
-Dilsu’nun çığlıklarını yıldızlar bile duyuyordu, gecenin karanlığını aydınlatan yanan arabaydı. Orada can veren biricik aşkıydı.
-Henüz on yedi yaşına iki ölümü de izleyerek yaşayan Dilsu oracıkta bayılıyor,ambulansla hastaneye kaldırıyorlar.
-Uyandığında hayatta tek sığanacağı annesini görüyor,gözyaşları hastaneyi kaplıyor, bitmeyen çığlıklara çare olarak sakinleştirici veriyorlar.Oracıkta kalakalıyor.
Günleri gözü yaşlı mendilinde saklamak gerek,yaşamak, avuçlarının içindeki çizgilerde gizli bir hazinedir,avuç içlerine sürekli bakıyordu.
İki çizgi,iki çok sevdiği,canından can olan iki erkeği canlı ölümünü izlemişti.. Kaderin giyotin yanı bıçağını ölüm mırıltılarının sesine düşeş eylemiş gibiydi.Bir gölge gelen acıları serin bir sabra paklıyordu. Bir gül dalına astığın bir goncanın açılmamış halinden başlar yeniden hayata tutunmak.Sen aşk acısını goncasısın, açılmamış yıllarında yüreğin kanamaz bir daha.Allah bir kuluna bu kadar acı yüklemez .Sen Yakup’un kızı değilsin,hayat, ölüm derinliği hesaplanamayan bir mağaradır...Gözlerinin pınarlarına acı yellerini karıştırma. Yaşanmanın gemisi yazgının fırtınalarında hep olacaktır.Çözümsüz ırmaklarda bozuk pusulalarla derdini büyütme.Her insan ölüme yakın ölüdür.
Kırık kalplerimize derman olacak yeni arayışların beyazlarında tara efil efil saçlarını.Hayat seni aşka yazdı.Yaşamak bir aşktır.Bitir aşkı.

Hayrettin Taylan
Kayıt Tarihi : 28.8.2009 14:33:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Hayrettin Taylan