Bölgemizdeki sorunlar yeterince ciddiydi zaten. Yıllardır kanayan Kıbrıs sorunsalı, Filistin-İsrail çıkmazı; topraklarımızda yuvalanan, dışarıdan beslenen dipsiz terör ve burnumuzun dibinde göz göre göre desteklenen yapılanma hareketleri konusunda en ufak bir ilerleme kaydedememişken; ayrıca dört bir yanımız ateşle çevriliyken başımıza bir de Irak derdi sarıldı. Her zamanki gibi katlanmaya, yeniden kurulmakta olan dünya dengelere uyum sağlamaya çalıştık.
Üzülerek söylüyorum; bize dayatılan koşulları sorgusuz sualsiz kabullendik. Üstelik susarak her şeyin yolunda gideceğini düşünen yöneticiler seçmiştik kendimize. Kapı komşumuz İran tüm dünyaya tek başına kafa tutarken basit bir sınır ötesi harekâtını dahi göze alamadık. “İcazet alma” anlayışıyla her geçen gün bölgedeki üstünlüğümüzü biraz daha yitiriyorduk. Ebu Garip, Guantanamo, Samarra, Felluce, Gazze ve daha niceleri yanıyor, yıkılıyor, telef oluyordu. Ve biz susuyorduk…
Bu ülkenin aydınları, AB’ye alkış tutmaktan, kilitli kapılar önünde kendilerini aşağılatırken mazoşistçe bir haz duymaktan ve birilerine Nobel ödülü yollarını açmaktan başka ne işe yarıyor Allah aşkınıza!
Bir oyun kurallarına göre oynanır. Ancak oyuncu olmak kaydıyla! Oyun için bir de masa şart. Şu masayı adam gibi kuralım diyorum artık!
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Saatlerdir hayretle izliyorum. Demek ki Antoloji mensuplarının ''AYDIN SORUMLULUĞU''', bu yazınızın altına gelip olumlu veya olumsuz fikir sermelerini gerektirmiyormuş.Üzücü...hem de bu günlerde çok üzücü.:( Masalar kimsenin umurunda değilmiş.
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta