Van Kalesi şâhididir nice dehrin.
Sırdaşıdır ezelden, masmâvi bahrin.
Kayadan tarihidir, zamandan nehrin.
Kadimden bekçisidir, bu nârin şehrin.
Güneş, Erek'ten verir ilk selâmını.
Akşam Süphan'a saklar son kelâmını.
Sonra deler sanki semânın damını.
Ve kızıl sulara gömer tamâmını.
Bu şiire aşinadır her akşam Kale.
O vakit deniz boyanır, hâlden hâle.
Derin bir sükût , hiçbir ses almaz kâle.
Her yarayı sarar, bu efsunlu hâle.
İşte bir zaman, o Şem-i Tâban, burda,
En eski medresesi, Nurlu Horhor’da,
Dîl mâzi ile giryân, zâhiren zorda,
Bakmıştı hüzünle, yıkık dökük yurda.
O günler kale, bir devrin mezarıydı.
Câmi, kilise birer taş pazarıydı.
Tüm bu harâbat, fitnenin nazarıydı.
Belki hâdisat feleğin azarıydı.
Hani, ayağı kayıp düşerken bile,
O ân, “Dâvam!” feryadı gelmişti dile.
Huffâş ne yapsa da boş, gayret nâfile,
Yeniden ateş oldu, sönük kandile,
Işıktan bir destanın çıktı filizi.
Şimdi ümitler yeşerdi dizi dizi.
Vahâ misâli, susuz koymadın bizi.
Gündüze çevirdin kara gecemizi.
Asrın minâresinden gelen sadâna,
Tâhir, Zübeyr, Feyziler koştu kervana.
Vasiyetin; çiçekler getirin bana.
Bu kabir taşım olan, Kal'a-yı Van’a.
Yûnûs, sen her sabah bakarken bu resme.
Mehcûr mâbed hâlen der, umudun kesme.
Ey bâd-ı sabâ, artık hiç mahsun esme,
Çok selâm götür bizden o güzel isme.
Ekim 2015
Dehr: Zaman, çağ
Bahr: Deniz
Kadim: Çok eskiye uzanan
Erek: Van şehrinin doğusunda yükselen dağ
Süphan: Süphan Dağı
Aşina: Alışkın
Sükût: Sessizlik, susma
Kâle almamak: Önemsememek
Efsun: Sihir
Hâle: Ay ve güneşin etrafında bazen görünen parlak dâire.
Şem-i tâban: Aydınlık veren parlak ışık kaynağı, mum. Tasavvufta büyük mürşidler için kullanılan bir hitap şekli
Dîl: Gönül, kalp
Giryân: Ağlayan
Zâhiren: Görünüşte
Harâbat: Yıkılmış yerler, harabeler, viraneler.
Huffâş: Yarasa
Mehcûr: Terk edilmiş
Bâd-ı sabâ: Sabah rüzgâr
Kayıt Tarihi : 26.5.2021 20:47:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bir zamanlar, işyerinde Fransız ressam Jules Laurens'in (1825–1901), 1880 yılında yaptığı Van Kalesi adlı yağlıboya resmin bir kopyası, çalışma masamın tam karşısında dururdu. O resime her sabah bakışımda çocukluğumu, ama bilhassa da Bediüzzaman Hazretlerinin Rusya esaretinden sonra geldiği Van’ı, harabeye dönmüş bir şekilde bulması, memleketteki yeni kurulan düzenin devrin getirdiği sancı ve hatıraların verdiği kederle kalenin üstünde hazin hazin ağlaması aklıma gelirdi. Bu şiir o resmin ruhuma üflediği hislerin bir tercümanıdır.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!