Yeni bir şehrin, yeni insanların verdiği heyecan varmış gözlerinde ilk zamanlar... Ümitleri, heyecanları, beklentileri… Gurbetin, hasretlerin soğukluğunu hissetmezmiş… Yavaş yavaş çıkmış ortaya yalnızlıklar, özlemler… Zormuş zamanın akıp gitmesini beklemek… Kaçmakta görmüş çareyi, biraz olsun alışıldık bir yere... Bir başka gurbet kentine... O gri şehre… Ama bir süre sonra fark etmiş ki; bu küçük kent de sıla olacak ona, geçmişe bakışlar, iç geçirişler saracak benliğini…
Aşık olmuş genç adam…
Geceyi daha bir sever olmuş, ruhuyla baş başa kalışları belki de.. Kendi olmayı, özünü görmeyi… Maskelerden kurtulup, en saf haline dönmeyi… Söyleyemediklerini itiraf etmiş kendine; yüzünün nasıl güldüğünü fark etmiş onunla… Bakmış ki yıllar önceki haline dönmüş… Bir daha yaşayacağını ummadığı ilk gençlik yıllarına… Bakmış ki kalbi durmuyor yerinde, kalemi isyankar… Bir karşısındaki resme bakmış, bir de toplanmış eşyalara… Bir kalbine dönmüş, bir beynine… Böyle geçer olmuş geceleri… Ve bu sefer beyni de ortak olmuş kalbine… Gitme demiş, gitme! ... Bu hasreti kaldıramaz bu yürek… Bir kere olsun kalbini dinle, bir kere olsun ona bırak kendini, kaçma! …
Gidememiş genç adam…
Dönememiş arkasını parlayan gözlere… O eşsiz bakışları görmezden gelememiş… Yok sayamamış kalbinin çarpıntılarını… Hayatı bulmuş genç kadının gülüşünde… Daha önce fark etmediği güzelliklere şiirler yazar olmuş… Yıldızlara, gökyüzüne, bulutlara, yeşilliklere… Güneşin batışının da doğuşu kadar güzel olduğunu görmüş… Dönüp etrafına bakmış… Çiçekleri, serçeleri görmüş… O zaman anlamış ki, dünyanın en değerli şeyine sahip… Onun için çarpan bir kalbe, ruhunun eksik parçasına… Öyle sevmişler ki birbirlerini ve öylesine paylaşmışlar ki bu sevgiyi, en ufak bir an, en ufak bir güzellik bile paha biçilmez olmuş…
Öyle güzelmiş ki genç kadın…
Bir gülüşü dağıtırmış kara bulutları… En güzel melodiler hiç kalırmış konuştuğunda… Güneş gibiymiş bakışları… Isıtırmış, aydınlatırmış dünyaları… Yüreği çok daha gençmiş aslından… Hiç büyümemiş bir çocukmuş belki de… Kırmızı elbiseli, örgü saçlı bir kız çocuğu… Sevgi doluymuş huzursuz yüreği… Hayat belki de bir tek onu almamış elinden… Bu hırçın hayatın gücü yetmemiş o saf sevgisine… Yağmurları da severmiş… Saflığından, arılığından belki… Belki de ardında bıraktığı o huzur dolu toprak kokusundan… Geçmişe olan özleminden belki de…
Özlermiş genç kadın…
Geride bıraktığı yılları özlermiş en çok… Kalbinin henüz yorulmadığı güzel zamanları… Sonra çocukluğunu… Tezeğin kokusunu, diz boyu karı… Sokak arasında çitlenen çekirdeği… O gri şehrin duman kokulu havasını bile özlermiş… Atlı karıncayı, uçurtmaları da özlermiş… Uçsuz bucaksız kırlarda uçarcasına koşmayı da…
Genç adam bir tek onu özlermiş böylesine…
Sesini duyamadığı, gözlerine dokunamadığı zamanlar öylesine çokmuş ki, onu beklemekle geçermiş saatleri… Belki bir tek kelime, tek bir saniye için… Hasretler biriktirirmiş küçük yüreğinde… Dayanamaz, isyan edermiş bazen de… Öylesine büyürmüş ki özlem, üşürmüş… Ta ki güneşi doğana kadar…
Güneş gibi doğarmış genç kadın…
Bir sesi, bir bakışı gündüz demekmiş… Hayat onunla gelir, zaman gözlerinde dururmuş… Tutamazmış genç adam yüreğini… Çırpınırmış heyecanlı küçük bir serçe misali… En mutlu insanıymış dünyanın o anlarda… Gülüşleri dünyanın öbür ucundan görünürmüş… Bir aşk varmış o zaman, bir de neşe…
Ama korkarmış genç adam…
Güneşin bir daha doğmayacağından korkarmış… Karanlıkta kalmaktan, gündüzleri görememekten korkarmış… Bazen öyle büyürmüş ki bu korku, onunla yakaladığı hayatı, yalnız başına yaşamaktan korkarmış… Dayanamazmış çocuk yüreği, ağlarmış hıçkırıklarla… Her gün daha büyük bir hevesle dinlediği ama hiçbir zaman sonu gelmeyen o eşsiz şiirin dizelerini, bir daha duyamamaktan korkarmış… Geceleri rüyasına giren, gündüzleri kalp atışlarına sığınan aşkı o denli büyükmüş ki, yaşlar nehir olur akarmış… Susarken aklında kıvranır dururmuş korkular, yürürken yolunu şaşırtırmış… Söylerken sesinin inceldiği noktada, ağlarken boğazına takılan her neyse, onun içindeymiş…
Öylesine severlermiş ki…
Bir masal yazmışlar birlikte… İlmek ilmek dokumuşlar her kelimesini… Sevdalarını, aşklarını işlemişler her satırına… Göz yaşlarını akıtmışlar her bir sayfasına… Küçük anlarla süslemişler kenarlarını… Altını çizmişler mutlulukların, karanlıkların üzerini karalamışlar… Ama yazmamışlar sonunu… Hiçbir sonu yakıştıramamışlar bu güzel rüyaya… Hiçbir zaman bitmesin isterlermiş çünkü… Uyanmak kabus olacakmış, bilirlermiş… Bilirlermiş ki masallar hep güzelliklerden ibaret… Bilirlermiş ki sevmek en güzel masal…
Masalın sonunu merak edenler, şimdi nerdeler peki diye sorar olmuş… Halbuki gözlerini gökyüzüne dikseler görecekler… Gündüzleri bembeyaz bir bulutun üstünde, geceleri bir yıldızın ışıltısında… Bazen bir uçurtmanın kuyruğunda, bazen güneşin kaybolduğu yerde… Her an, her yerdeler aslında… Şu yeşilliklerin kokusunu çekin içinize, sonsuz mavileri yüreğinizde hissedin… Ağustos böceklerinin şarkılarını dinleyin kalbinizle… Anlıyorsunuz şimdi değil mi? Onlar; aşkın, sevginin, özlemlerin olduğu her yerdeler…
Seni seviyorum sonsuz düşüm…
Çınar MaviKayıt Tarihi : 27.12.2008 15:06:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!