Sena'yla gelin oynamaya başlayınca, bütün gözler Sena'ya çevrildi. Sena öyle güzel bir kızdı ki görenleri güzelliğiyle büyülüyordu. Gözleri bahar yeşili, bir dal gibi ince, uzun boylu ve zarifti. Beline kadar inen sarı kabarık saçlarıyla adeta bir çiğdem çiçeğini anımsatıyordu. Gülerken sanki yüzünde güneşi doğuruyordu.
Okan damadın kuzeniydi. Köye annesiyle birlikte bu düğün için İstanbul'dan gelmişti . O da Sena'yı seyredenler arasındaydı. Sena'dan efsunlanmış gibi gözlerini alamadı. Sanki içine kor bırakılmış gibi yüreği alev aldı. Zaman zaman nefesi kesilir gibi oluyordu. Kendi kendine ''Aşkı buldum'' dedi.
Sena, gelinle oynaması bittikten sonra ablasının yanına geçti. Yanlarına beş on dakika sonra güzel giyimli bir kadın geldi. Kadın Sena'ya bakıp:
- Kızım sen kimlerdensin, kimin kızısın?
- Hacı Hüsrev'in kızıyım efendim.
Kadın, az ötede duran oğlunu gösterip:
-Bak bu delikanlı benim oğlum. Adı Okan.
Sena delikanlıya doğru baktı. Okan: Uzun boylu, zayıf, siyah düz saçlı, kahverengi gözlü, yakışıklı bir delikanlıydı. Sena'ya öyle güzel bakıyordu ki, Sena'nın içine sıcacık bir şeyler aktı. Böyle bir duyguyu daha önce hiç hissetmemişti . Yüreği pır pırdı.
Nuran, Sena'yı kolundan çekip ''Hadi eve gidiyoruz'' dedi. Nuran yine öyle çok sinirlenmişti ki, yol boyunca durmadan söylendi:
''Seninle bir yere gitmekten nefret ediyorum. Seni keşke bu düğüne götürmeseydim. Önüme perde olduğun için yine yok muamelesi gördüm. Hanımefendi dünya güzeli ya! Yeter ya yeter! delireceğim''.
Okan'ın annesi düğün bittikten sonra, Hacı Hüsrev'e Sena'yı isteyeceklerine dair haber saldı. Hacı Hüsrev akşam yemeğinde eşine dönüp:
-Hanım nasıl olacak bu iş? Ablası varken önünde Sena'yı istemeleri bana pek uygun gibi gelmiyor.
-Bilmiyorum ki bey.
Ertesi akşam Okan'ın annesi akrabalarıyla birlikte Sena'yı oğluna istemeye geldi. İkramlar yenilip, içilip; biraz hoşbeş sohbet edildikten sonra asıl mevzuya gelindi.
Okan'ın dayısı: ''Efendim! Allah'ın emri, peygamberin kavliyle, kızınız Sena'yı, oğlumuz Okan'a istiyoruz.''
Hacı Hüsrev: ''Efendim! Daha önünde ablası var. Açıkçası bilemedim. Fakat Sena'nın kararı benim için daha önemli.''
Hacı Hüsrev kızına dönüp: ''Kızım senin kararın nedir?''
Sena başını önüne eğerek mahçuplaştı. Hacı Hüsrev sevgiden anlayan bir adam olduğu için kızının duygularını hemen anlamıştı. ''Peki madem kızımın da gönlü var, verdim gitti. Allah hayırlı uğurlu etsin''.
Okan, babasının şirketinde genel müdür olarak çalışmaktaydı. Dolasıyla zengin bir ailenin oğlu olduğu için Sena'ya sunacağı imkanlar gelen hediyelerden de belliydi. Bu durum Nuran'ı günden güne daha da bir huysuz ettiği için sürekli Sena'ya sataşıp ağzına geleni söylemekteydi. Sena için nişan ile düğün arasındaki üç ay bu yüzden oldukça sıkıntılı geçmişti.
Düğün günü gelip çatmış, bütün hazırlıklar tamamlanmıştı. Sena'nın saçlarını ve makyajını Okan'ın kuaför arkadaşı yapacaktı. Saçlarının bozulmaması için önce gelinliğini giymesi gerekiyordu. Sena, ablası Nuran'dan gelinliği giyerken yardımcı olmasını istedi. Odaya geçtiler. Sena ablasının yardımıyla gelinliğini giyindi. Nuran yine öfkeli öfkeli bakmaya başlamıştı. Sena, ''Nasıl oldum ablacığım?'' der demez Nuran sesini yükselterek, ''Geri zekalı git aynaya bak'' dedi.
Sena, ''Abla bu mutlu günümde yapma bari '' deyince, Nuran ''Sen birde konuşuyor musun?'' deyip Sena'yı olan gücüyle duvara vurdu. Sena'nın başı duvara öyle sert çarpmıştı ki olduğu yere yığılıp indi.
Okan, kendi arabasını gelin arabası yapmış, kırmızı ve beyaz güllerle süsletmişti. Üstünde:
Yalanın parasında değil
Aşkta buldum ben saadeti.
Ey kuşlar siz de şahit olun
Biz mutluluğa uçuyoruz.
<3 S <3 O <3
Sena'ların evine düğün konvoyu vardığında, insanlar vah vahlarla düğün evine doğru koşuşuyorlardı. Okan korkuyla arabasından inip eve koştu. İçeriden acı acı bir ses yükseliyordu: ''Sena'm, Sena'm, kınalı kuzum!..'' İçeriye girdiğinde Sena'nın saçlarını ve gelinliğini kan içinde gören Okan adeta kalbinden vuruldu.
Kurdukları düşler, Okan'ın yüreği ile Sena'nın teninde kan kaybetmekteydi.
Nuran, gözlerini duvardaki kana sabitlemiş, oturduğu yerde bir ileri bir geri sallanarak garip sesler çıkarıyordu.
Apar topar hastaneye kaldırılan Sena, geçirdiği beyin kanamasından dolayı, iki gün sonra yoğun bakım ünitesinde vefat etti.
Sena, baba evinden gelinliğiyle değil, ellerinin kınasıyla giydiği kefenle çıkmıştı. Sevdiğine değil kara toprağa yar olmuştu.
Düğün merasimi için gelen onca akraba, dost ve arkadaş kendini ölüm töreninde bulmuş, Sena için gözyaşı dökmüştü.
Okan, Sena'nın mezarı başında aşk ile acının korunda yanan yüreğinden günlerce gözyaşı döktü. Ve hep şu dörtlüğü mırıldandı:
Yangınlardan da yağmur yağar
Akan gözyaşlarıma bak yar.
Canlı beden de kefen giyer
Tenime dokun anlarsın yar.
Kayıt Tarihi : 17.3.2018 23:51:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Sevgi Gül İlkan](https://www.antoloji.com/i/siir/2018/03/17/iki-beyaz-arasinda.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!