Zuhal Aksulu - ...ıIIı... Şiiri - Antolo ...

Zuhal Aksulu
182

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Yine adını koyamadığı duygularla uyanmıştı. Onun daha yirmi dört yaşında, yaşam dolu, cıvıl cıvıl bir genç kız olması gerekiyordu ama hayat ona şimdiden ağır gelmeye başlamıştı. Yavaşça doğrulmuştu ki yatağında, kapısı aralandı. Yılların yüzüne dantel gibi işlediği çizgilerle annesi belirdi kapıda. O her sabah görmeye alıştığı uykulu gülümsemesiyle:

- Kalk hadi kızım saat sekize geliyor, bak servisi kaçıracaksın dedi.

Annesinin ona huzur veren sesi bile kendine getirememişti onu, derin bir off çekerek ayağa kalktı. Yaşamak istemediği bir hayatı yaşıyordu ve özellikle o garip rüyalarından sonra her sabah yataktan çıkmak ona işkence gibi geliyordu. Doğruca lavaboya gitti. Çeşmeden akmakta olan buz gibi suyun altına ellerini soktuğunda içinin titrediğini duyumsadı. Aslında avuçlarına dolmakta olan su değildi içini titreten, aynada gördüğü yansımasıydı. Her sabah dağınık saçlar, her zamanki gibi fazla uyumaktan şişmiş gözler, solgun bir beniz; dahası onu bir zombi gibi gösteren hayata karşı isteksiz, ışıltısını yitirmiş, donuk siyah bakışları görmekten sıkılmıştı. Kendini tokatlar gibi hırsla yüzünü yıkadı. Dişlerini fırçalamadı. Zaten son zamanlarda kendine bakmaz olmuştu. Saçlarını taramıyor, özensizce topluyor, üstüne dolaptan eline ilk ne geçerse giyiyor, rimel bile sürmeden kendini dışarı atıyordu. Aslında güzel sayılabilecek bir kadındı ama artık kendini kadın gibi bile hissetmiyordu. Yine özensizce giyindi... biliyordu ki tenini örten bu çaputlar, ruhundaki boşluğu, isteksizliği örtmeye yetmiyordu. Burnuna mis gibi kızarmış ekmek, çay kokusu geliyordu ama uzun zamandır olduğu gibi ağzına lokma koymadan çıktı dışarıya. Hızla merdivenlerden inerken, işine gitmek için çıkmakta olan ikinci kat komşusunu görmezden geldi. Zaten canı kimseyle de konuşmak istemiyordu. Apartmanın ağır demir kapısını açtığında yüzüne vuran buz gibi havayı hissedince ellerini cebine soktu, başını eğip yürümeye başladı. Birkaç gün önce yağan, ayazdan iyice donuş karda zorlukla adım atarak yürümeye çalışıyordu. Her saat başı çalarak ona geri döndüremeyeceği bir saatin daha hayatından boş boş kayıp gittiğini hatırlatan telefonunun zilini duyduğunda saat sekiz olmuştu. Adımlarını daha da sıklaştırdı. Durağa on metre kadar kalmıştı ki şirket servisinin hızla geçtiğini gördü. Elini kolunu salladı, koştu... durağa geldiğinde servis çoktan gözden kaybolmuştu. Etraf işine, okuluna gitmek için bekleyen insanlarla doluydu ama o, gözyaşlarını daha akmadan dondurabilecek bu soğukta bir başına kalakalmıştı ortada. Sinirlenmişti... giydiği o yüksek topuklu ayakkabıya yakışmayacak bir küfür savurdu çekip giden servise, çekip giden hayata....

08.02.2007

Tamamını Oku