O gün zorla çıkmıştı yataktan. Tam da saati çaldığında o garip rüyalarından birinin ortasındaydı.
Kocaman yemyeşil bir ormanın ortasında bir başına dikilmiş etrafa bakınıyordu. Belli ki yıllardır köklerini toprağın en derinlerine salmış, devasa çam ağaçları ile kaplıydı orman ama ne bir kuş ne bir cırcır böceği sesi duyamıyordu... biraz daha kulak kabarttı... çıt yok. Bu yüreği sağır edebilecek sessizlik onu ürkütmüştü. Oysa, güneşin gökyüzünde parıl parıl parladığı, sıcaktan boncuk boncuk terlediği bir bahar günüydü. Koca dalların arasından süzülen güneş parçalarının, minik pırlantalar gibi parlamasını sağladığı ter damlacıklarını siliyordu ki alnından üzerindeki kalın mantoyu fark etti. Yılların rengini soldurduğu, üzerinde bir çok yırtık, delik, yama bulunan eski bir mantoydu bu ve o cehennem sıcağında amma da ağır gelmişti omuzlarına.. çıkarıp atmak, fırlatmak istemişti bu rengi solmuş delik deşik yamalı mantoyu ama kollarında o dermanı bulamadı. Sıcaktan terliyor, mantonun ağırlığı altında eziliyor; terledikçe, ezildikçe gücünü kaybettiğini hissediyordu. Artık iyice bitkin düşmüş, yığılmak üzereydi ki ağaçların arasında uzun boylu bir insan silueti göründü. Kolunu kaldıracak gücü yoktu; seslenmeye, yardım istemeye çalışıyordu... fakat bu dilsiz ormanda onun da sesi çıkmıyordu. Derken bir hareketlenme oldu karşısındaki güneşi arkasına almış karanlık insan siluetinde. Bir adım... bir adım daha... yaklaşıyordu uzun boylu gölge ama o artık iyice gücünün tükendiğini hissediyordu.. dayanmaya çalıştı. Bir adım... bir adım daha.. bir adım daha... artık tam karşısında duruyordu. Şimdi güneş öyle büyük öyle parlaktı ki burun buruna olmalarına rağmen hatlarından bir erkek olduğunu anladığı bu insanın yüzünü seçemiyordu. Bir adım daha attı erkek ve arkasına geçti. Sıcakta iyice ağırlaşan o renksiz, yamalı mantoyu yavaşça omuzlarından aşağıya çekti. Üzerinde hissetmeye başladığı hafiflemeyle beraber, ağaçların arasından kıvrılarak gelmiş serin bir meltemin yaladığı terli ve çıplak omuzlarında bir öpücük hissetti.... ürperdi. Tam müteşekkir olduğu bu cüretkar yabancının yüzünü görebilmek için güneşi arkasına alarak dönmüştü ki o ürkütücü sessizliği bozan korkunç bir gürültü duyuldu. Duyduğu gürültünün çalan saati olduğunu anlaması birkaç saniyesini saldı. Rüyasında gördüklerini düşünmek için birkaç dakika öylece yattı. Tüm bunların korkunç bir kabus mu yoksa mutlu bir düş mü olduğuna karar veremediği garip bir rüyaydı işte ve sanki gerçekmiş gibi mecalsiz hissediyordu kendini...
07.02.2007
Zuhal AKSULU
Kayıt Tarihi : 9.2.2007 08:49:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
devamını bekliyoruz...
tebrikler...
TÜM YORUMLAR (1)