Nasıl bilirsin kırlarda salınan yaprakları,
Ve rüzgarda düşen sarılarını,
Eteğinde sarı rengin,
Yalpalanışını belinden dizine,
Çizgilerin hoş kıvrımlarını,
Nasıl taşıdığını böyle,
Endamında sokak kızının.
Aldırmaz ki sarılara bağımlı,
Kaytan bıyıklı sokak gencine,
Ne kadar diksen farlarını yüzüne,
O yine yapacağını yapar,
Daha da şavkar gözüne,
Doğanın ürettiği yeşil tonları,
Onun eteğinde sarıya döner.
Etek bu ya; kısa kesmek gerek,
Fazla uzatmaya da gelmez,
Yoksa sarının sardığı teninde
Baharın serinliği hissedilmez,
Yaprağı kırıtmayan ağacın altında,
Sokak gencinin ne işi var?
Böylesi bir kızın ardına da,
Zaten hiç düşülmez.
Gördün işte; bahar gelmiş,
Gazeteni okurken ağacın dibinde,
Sarı yapraklar düşmüş sayfana,
Magazindeki mankenin sarı eteği,
Aklını başından alıp gitmiş.
Akşam saati yaklaşmış zahir,
Eve gecikmeye ramak kalmış,
Galiba merdane bizi bekler;
Gençlik de çok gerilerde kalmıştır,
Kafanda yeşil sandığın bahar;
Sarıya çalmıştır.
Artık bitmiştir;
Ne etmeye namuslu bir kelâm,
Ne de gücü yetmeye kuş,
Arlanacak yeri de yok,
Sinsice köşesine çekilmiştir,
Artık alınmaz verdiği selâm,
Sarı çerçeveli gözlük takan,
Bu ihtiyar adam,
Renk körü olmuştur.
15.03.2008
Orhan TiryakioğluKayıt Tarihi : 26.4.2008 01:42:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Sarı rengin içinde yitip giden bir ihtiyarın, içler acısı halini anlatan bir şiir. Gündüzün behrinde dalıp gitmiş, ama akşam serinliğinde onu neler bekliyor evde? Dikkat et ihtiyar, uzun yaşamın sırrını verme kimseye! Saygılarımla...

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!