Yaşlı olur genç olanlar!
Kırk’a baliğ olunca yaş.
Yoktur daim genç kalanlar,
Bitki hayvan, insan ve taş!
İhtiyarlık haktan yasa!
Aklar düşer, bir gün başa.
Sen gelince kırklı yaşa,
“Yaşlı” derler, sana kardaş!
Serden gider delilikler,
Gelir başa, birçok ilkler!
Bazen gelir, velilikler!
Yaşlılıkta, sen kalma keş!
Almaz ceset, fenadan haz!
Tahrik etmez, onu saz caz.
Çok haramı satın almaz,
Anlar artık, bu işler yaş!
Görür dünya, yaşlı olmuş!
Ölmesine ramak kalmış.
Ondan ibret alan almış!
İbret alan, ol sen kardeş!
İhtiyarlar bak her mevsim,
Her yıl ölür, gör dört mevsim.
Yaşlılıktan, muaftır kim?
Her sineye, düşer ateş!
Yıl yaşlanır, gün yaşlanır,
ins yaşlanır, cin yaşlanır.
Bu bir sükût, kim hoşlanır?
Alışmalı buna, dost eş!
Kabre girer, birer ayak,
Görür gözler, nedir siyak!
Saç sakala düşmüştür ak.
İhtiyarsın, artık kardeş!
Belin ağrır, burnun akar,
Tutmaz dizler, çıkar şeker.
Kalmamıştır, gözünde fer,
Fırça atar, beğenmez eş!
“Moruk” olur, artık adın,
“Koca adam”iyi yâdın!
Sor hanıma,”yoktur tadın”,
Hiç değilsin artık keleş!
Fazlalıksın sofralarda!
Hedef sensin, tafralarda.
Hiç saklanma, sofalarda!
Ev değildir, sana beleş!
Sırf tutarlar, maaş için!
Sevsin seni başka niçin?
Yaşlı olmak, senin suçun!
Huzur evi, bulda yerleş!
Orda bekle ecelini!
Unut kızı ve gelini.
Umma torun ve âlini,
Ölüm olur, sana dost eş!
Kayıt Tarihi : 5.4.2007 11:57:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)