Sahildeki meyhanede tek başımlayım, lakin masa iki kişilik. Sahile bakan camların kızıllığında melankolinin ağırlığıydı yaşadığım. Kuzeyden esen ağır rüzgârda zamanın ıslığını duyuyorum. Sözcükleri yüklüyorum kaptansız geminin güvertesine sevgilerin dillenmediği. Sessiz sözcüklerin cümleleri seslerini duyurmayı istedikleri limana yolluyorum.
Meyhanenin mahmur havasında sözcük gemisine vira verdim. Sisler arasında ki yolculukta, sırları dökülmüş sözcükler, taze rüzgârlar önünde yol alarak ulaşacağı adayı özlüyor gibi.
Yazgım sönmüş yıldızlar gibi karşımda duruyor. Çileli günlerimin çetelesini tutup, sevgiyi kaybetmenin zulmünü yaşıyorum. Yaşamaktan bıktığım kırık zamanlarda sözcüklerin matemine sarılıyorum.
Dipsizlikte tırmandığım duygu zindanların karanlığında, yüreğimin bir zamanlar eşlik ettiği taze rüzgârlara eşlik edişin arıyorum. Eli boş döndüğüm seferler çoğaldıkça nasipsizliğimin ne olduğunu sorguluyorum.
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.