Sahildeki meyhanede tek başımlayım, lakin masa iki kişilik. Sahile bakan camların kızıllığında melankolinin ağırlığıydı yaşadığım. Kuzeyden esen ağır rüzgârda zamanın ıslığını duyuyorum. Sözcükleri yüklüyorum kaptansız geminin güvertesine sevgilerin dillenmediği. Sessiz sözcüklerin cümleleri seslerini duyurmayı istedikleri limana yolluyorum.
Meyhanenin mahmur havasında sözcük gemisine vira verdim. Sisler arasında ki yolculukta, sırları dökülmüş sözcükler, taze rüzgârlar önünde yol alarak ulaşacağı adayı özlüyor gibi.
Yazgım sönmüş yıldızlar gibi karşımda duruyor. Çileli günlerimin çetelesini tutup, sevgiyi kaybetmenin zulmünü yaşıyorum. Yaşamaktan bıktığım kırık zamanlarda sözcüklerin matemine sarılıyorum.
Dipsizlikte tırmandığım duygu zindanların karanlığında, yüreğimin bir zamanlar eşlik ettiği taze rüzgârlara eşlik edişin arıyorum. Eli boş döndüğüm seferler çoğaldıkça nasipsizliğimin ne olduğunu sorguluyorum.
Yorgunum, bahar geldi, silah kullanmayı öğrenmeliyim bu yaz
Kitaplar birikiyor, saçlarım uzuyor, her yerde gümbür gümbür bir telâş
Gencim daha, dünyayı görmek istiyorum, öpüşmek ne güzel,
düşünmek ne güzel, bir gün mutlaka yeneceğiz!
Bir gün mutlaka yeneceğiz, ey eski zaman sarrafları! Ey kaz kafalılar! Ey sadrazam!