İhanet Yangınları yahut Avucumdaki Korlar

Hasan Kocabaş
62

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

İhanet Yangınları yahut Avucumdaki Korlar

(1)

bir çocuk iplik iplik zamanı örüyordu
yerde emekleyerek
toprağa belenerek
ve hızla büyüyerek
günleri harmanlayıp ayları bürüyordu

koca dünya gözünde yuvarlanan bir misket
çelik çomak oyunu anladığı hayattan
tarihi sorgulamadan
coğrafyayı derlemeden
bir çocuk yavaş yavaş zamanı örüyordu

(2)

sireti nebi okurken ak sakallı babası
fırtınalar kopar içinde
yüreğinde kahramanlar yaşardı

bir Halid bin Velid olurdu
bir Ammar
zülfikarı kuşanır girerdi meydanlara
kolları kesilse de Caferi Tayyarın
yerde kalmazdı sancak
alır göklerde taşırdı

elindeki süpürge saza dönüşür bazan
yanık türküler söyler hikaye anlatırken
Kerem olur yanardı Aslıya sevdasından
Şirinle arasına konulur sıradağlar
Ferhat ağlar içinde
yüreği volkan çağlar
yumuşar dağın kalbi
sulara yol olurdu

yüzüne tüküreni bağışlar şahı merdan
dinine küfredeni tükrüğüyle boğardı

(3)

zeka aşınmasına uğramıştı insanlar
tanrılar kıskacında
merhametsiz kalmıştı

helvadan put yapılıp karşısında tapılır
kahvaltıda yenirdi
ancak ne et konurdu önüne yesin diye
ne de ot tutam tutam
zeka gerilemesi o kadar da değildi

kızlar öldürülürdü
kırmızı bayraklar asmasın diye pencerelerine
kızgın çöl kumlarına
canlıyken gömülürdü

(4)

gün oldu biat etti resuller sultanına
gün geldi çevresinde siper oldu Zeyd gibi
ok yedi
kırbaç yedi
mızrak yedi
üstüne kor kayalar konuldu günler boyu
kavurdu kızgın kumlar

Bilaldi
kafire baş eğmedi

(5)

çocuktu ufacıktı
gözünde koca dünya
attığını vururdu at üstünde giderken
Tommiksti kötülerin başının belasıydı
Kaptan Sving olurdu resimli romanlarda
Çelik Bilek olurdu
hak tanımaz güçlerin korkulu rüyasıydı

artık Köroğlu yoktu
delikli demir çıkmış ve mertlik bozulmuştu
güç silahta
hak silahta
ve yetki silahtaydı

kazan kaldırdı yine bozguncu yeniçeri
baş-bakanlar asıldı
uzandı mülevves el anamın örtüsüne
Kızılırmak ağladı kanlı yaşlar dökerek
menderesler ağladı

beyni karıncalandı
ve uzandı küçücük elleri gökyüzüne
gözleri bulutlandı

(6)

bir çocuk çile çile zamanı örüyordu
kalbinde acılarla hayatı öğrenerek
zalimi öğrenerek
mazlumu öğrenerek
yaşına aldırmadan
ve biriktirerek içinde bin Ömer öfkesini
durmadan dinlenmeden zamanı örüyordu

(7)

bu eski bir hikaye
mısırda müslümanlar özden de öz kardeşler
direnip karanlığa
an be an güçlendiler
gün geldi iktidara yüründü adım adım
adı Abdunnasırın büyüdü içlerinde
çıktı tahta oturdu
ihanet süngü süngü
ihanet sehpa sehpa
içlerine oturdu

daha dünkü hikaye

(8)

ve yine
ve yeniden
tankları yürüttüler gönül bahçelerimde

kırıldı çiçeklerim

(9)

yiğitler tanıdı kitabı olan
hesapları olmayan
hayatları namlunun ucundaydı
ölümleri namlunun ucunda
idamları zindanları dudakların ucunda

ve insanlar tanıdı mal makam sevdasında
bir kalemde milyarlar aktarırken hesaba
ekmek yerine kurşun yiyen
su yerine gözyaşı içen yiğitlerin
sırtından hançerleyerek
ve her postal sesinde villa misillu inlerine çekilip
dolarlarını sayarak
ser vermeyip sır veren
insanlar tanıdı

insan denirse artık

(10)

“biraz da boşverleri oynasan” derler bana
oynayanları gördüm
yitirdiler ne varsa gönül hanelerinde
inanca ve insana dair
Vedudun ihsanını

kırk yıldır sabrı gördüm
bitmeyen sabırları
yatarken yatağında
sıcacık otağında
Hak katından cündullah bekleyen
ve dua eden diliyle
ve elini ılık sudan soğuk suya sokmayan
sabır mahkumları gördüm

(11)

çevresinde pervane olunan güzel insan
yiğit zirve peygamber
uzlaşmadı mekkeyle
mekke egemeniyle
indirilse de güneş ve ay avuçlarına

zindanı nimet bildi İmamların A’zamı
öpmektense elini zalim hükümdarların
ölümü nimet bilip
şehadetle dirildi

canlı canlı ölürken
şu zavallı bedenim

(12)

herşeye rağmen bir genç
dağlarda yürüyordu
ayağında dikenler elinde mavzerlerle
dilinde türkülerle
zamanı örüyordu

eritrede moroda çeçenyada bosnada
nur otağı mekkede peygamber yatağında
belki afganistanda
sudanda filistinde
dünyanın her yerinde
birkaç adım ötemde
belki gönül evimde
herşeye rağmen bir genç
kentleri bürüyerek
dağlara yürüyordu

fakülte kapısında başörtülü genç kızlar
her biri bir Sümeyye
zulme direniyordu

(13)

ve yine
ve yeniden
ısrarlı ümitlerle

paletler arasına sıkışmış topraklarda
zindanları kuşatan duvarlar arasında
taş çatlatan sabırla

çiçekler bekliyordu

(14)

ve
saçlarında aklarla bir adam
elleri titreyerek
ha gayret zamanı örüyordu

korkaklığın adını sabır
dünyalık edinmeyi feraset sayarak
ve uzlaşarak
ayağındaki zincirin efendisiyle
ha gayret zamanı örüyordu

1998

Hasan Kocabaş
Kayıt Tarihi : 19.1.2008 04:52:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Hasan Kocabaş