İhanet...
Üzerinde düşünmeye korktuğumuz kelime. Bir o kadar da hamurumuzda olan aslında. Daha da ötesi; yaşamın varlığında olduğunu inkâr ederek anlamını ortaya koyarken bile ihanet ettiğimiz kelime...
İçine doğru yerden dalmayı başarırsak, kendimizle yüzleşeceğimizden korktuğumuz kelime aslında. Hele de ortaya çıkan yüzdeki içeriği açık açık taşıyamazsak, 'bilmenin ezikliğinde kendimize ve yakınlarımıza daha da büyük ihanet etmiş olmaz mıyız? ' dedirten kelime.
Kendimizi tanıtırken hoşa gidecek şekilde reklam yapmıyor muyuz? Buradan başlayalım mı yüzleşmeye... Yolun başından yani... Çıkarımızla örtüşmeyen ama insanlara gerekli olan bir şeyi lehimize çevirme çabamızın peki yenir yutulur tarafı var mı?
Yalan mı; sıkıştığımız zamanlarda bir dansöz gibi kıvırdığımız?
Enkaz altında kalan insanlara bile iki paket makarna gönderip vicdanen rahatladığımız günler.”Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” cümlesine işimize geldiği için sıkı sıkı sarılıp; bunu söyleyen densiz atalara sözü hâlâ iade edemediğimiz. Bize zararı dokunacak kocaman kocaman sorunları çözmek yerine, onları yok saydığımız …
Asıl önemlisi; bu insanların bizler olduğu…Hasta çocuğunu merak eden anne, adı emekle özdeşleşmiş işçi, eşine bir buket çiçek alarak evine dönen adam, dün barda oturmuş bilgiç bilgiç konuşan genç, sevgiliye romantik serenatlar yapan aşık, her gün hastalıklarla cebelleşen doktor olduğu da mı yalan?
En iyisi, her zaman yaptığımızı yapalım yine biz. Uğraşmayalım kelimelerin kafa karıştıran hain yanlarıyla, kurcalamayalım her bir harfine düşen yükü...
Suçlarımız karşısında nasıl inkârcı olduğumuzu da alışkanlık gereği yine inkâr edelim…
Hatta her şeyi unutup bolca konuşalım bu kelimenin üzerinde. Bunlar gelmiyor nasıl olsa akla ihanet denilince. Falanın kocası bir kadınla beraber olmuş. Falanca kadın, kocası dışında bir adamla yolda yürürken yakalanmış. Suç sayalım bunu toplumu ilgilendiren. Avaz avaz bağıralım:
İHANEEEET VAAAAR! ! ! ! !
Öteki İstanbul Gazetesi 16-10-2004
Kırıntı Bilim Kültür ve Sanat Dergisi-Mart 2005
Kayıt Tarihi : 29.9.2004 14:35:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Aynur Uluç](https://www.antoloji.com/i/siir/2004/09/29/ihanet-her-yerde.jpg)
Kadir mevlam senden bir dileğim var
Beni muhanete muhtaceyleme
Eğer muhanete muhtaceylersen
Kara toprağilen garkeyle beni
Evet muhanet ihanetin akrabası.Buda bize yapılan keleğin müsebbibini çağrıştırı.Eğer beni bana ihanet edene muhtaç edeceksen(ki etme)ölleyim daha iyi diyor ozan.
Şimdi ihanete uğrayan da uğratanda birinci tekil şahıssa nasıl çıkacak işin içinden:)) Çıkamayacak elbette ve hemen istanbul çiftetetellisiyle başlayacak kıvırtmaya::))
Şaka bir yana ihanet kendimize,bizim başkasına,başkasının bize güvencinin bir anda bilinen veya bilinemeyen (genellikle o körolası egoların dayanılmaz tatmin baskısına teslim bayrağı çekilerek)çoğu kez şuurun açık ve berrak olduğu ve çoğu kez kulpu daha önceden hazırlanarak dibine dinamit konularak,süratle patlama alanından ihanet edilenin yanında poz verme adiliğidir.
Öyle inanıyorum ki Tanrı insanı yaratırken hamuruna diğer bütün olumlu olumsuz hasletlerle birlikte İhanette katmıştır.Bizler her nasıl
korkularımızla,sapıklıklarımızla,aptallıklarımızla,
ez kelam olumsuz yanlarımızla yüzleşmekten kaçıyorsak,ihanetlerimizden de o kadar yüzleşme yürekliliğini gösteremeyiz.Bu işimize gelmez.
Sevgili Aynur aslında bu tür eksantrik konuları nereden bulup çıkarıyorsun diye hayret etmiyor değilim.Zira bu tür konular insanların çokta yürekli
tartışabileceği şeyler değil.Bak arkadaşımın biri dizelerinizi keyifle okumuş ve size katılıyormuş::))
Ben zaten dünden katılıyorum.Ve diyorum ki İhanete uğramadığımız,ihanet etmediğimiz önce kendimize(prensiplerimize,sevdalarımıza,inançlarımıza,ideolojilerimize velhasıl özümüze)sonra güven verdiklerimize uzun onurlu bir ömür sürelim...
Bu güzel makaleni ve paylaşımını kutluyorum.Sevgimle.
İnsanlığın kafasını kurcalayan ünlü sorular vardır. Biri ortaya atar ve kimse içinden çıkamaz. Şimdi iki tezden birini ele alın. Neredeyse aynı kuvvetle savunulabileceğini görürsünüz.
Ağaç gürültü çıkarmıştır esasında. Fizik yasalarına uygun olarak. Ses üretmiştir.
Ağacın gürültü çıkarmadığını neden söyleyebiliyoruz. Bizimle ilişki kurmadığı için. Yine fizik yasalarına göre o ses bize ulaşamamıştır. Bu bir mesafe ve ilişki sorunu.
Kavramlar da böyledir.
Her zaman iki anlam yüklenirler.
Bizden bağımsız olarak ele alındıklarında.
Ve bizimle ilişki kurulmuşsa ele alındıklarında.
İhanete bakalım.
Kabaca güvenin boşa çıkarılmasıdır. Açıkça yanıltılmak.
Sadakatsizlik. Kuralları belli bir ilişkide o kurallar yokmuş gibi davranmak. Haklı bir beklentiyi doğrudan ya da dolaylı reddetmek. Acı verici bir biçimde çiğnemek, zedelemek.
Bilmediğim bir arazide yürüyorum.
Yerlisiyle karşılaşıyorum.
Soruyorum: Dosdoğru gidebilir miyim?
Dosdoğru git diyor.
O çizgide ilk bakışta görülmeyen bir bataklık var.
Aldığım yol tarifiyle kaygısızca, hatta belki biraz neşeli, beni emin kıldı çünkü, yürüyorum.
Ve batıyorum.
Bu bir ihanet midir.
Kuşkusuz.
Ona, bu yolu bilene, güvenmeyeceksem kime güvenecektim.
Bilinçli ve kasti bir kötülük.
Sonuçlarını biliyordu. İstedi.
Ya o kişi bir meczupsa, şakacı, alaycı, sinsi ve bu ortadaysa. Zaten düşmanca bakmışsa, saklamamışsa bile, saklayamamışsa veya. Ya da akla gelebilecek her türlü ipucunu vermişse.. işaret ettiği yoldan gittiğimde .. yine de bir ihanet var mıdır.
Tıpkı o ağaç gibi.
Kavram bu ilişkiden bağımsız ele alındığında her halükarda ortada bir ihanet vardır.
Ama ikinci durumda.
Olmayan ya da duyulmaması gereken bir güven boşa çıkarıldığında... belki burada aldatıştan ziyade aldanış vardır.
Zaten olmayan ya da zaten duyulmaması gereken bir güven boşa çıkarılabilir mi.
Demek istediğim şu ki, her ihanet öyküsü bir aldatış ve bir aldanış öyküsüdür.
Aldanışın dozu aldatışın dozundan ( bir hayli ) yüksek olduğunda Aynur Uluç'un ihanete ilişkin ikinci başlığına geçeriz: Kendimize ihanet.
Ağırlıklı yaptığımız da budur esasında.
Tüm bir hayatı gözden geçirin. İstatiksel olarak en çok bunu yapmış.. bulacağınızdan eminim.
Masum ihanet var mıdır, vardır.
Tercihli ihanet var mıdır, vardır.
Fakat her biri için farklı bir destan yazmak gerekir.
Ne çetrefil konu değil mi?
Ve aslında katılarak yazdıklarınıza..
Sevgiile kalınnn..
ömer faruk toydemir
bunu düşündüm yazıyı okurken...sözlük araştırması yapmadım ama yazı yer yer nankör sözcüğü anlamına bürünmüş sanki
elbette akraba yanları var..nüansları da var ama bu iki sözcüğün..
ihaneti vataniyye..örneğin bu deyim ağır bir itham
bunca yıl yaşadığın vatanına nankörlük yapamazsın
sözünde biraz daha hafif bir itham var
ihanet,hıyanet,hainlik....
aşagıdaki sözleriniz çok ilginç , çok derin aslında
Üzerinde düşünmeye korktuğumuz kelime..Bir o kadar da hamurumuzda olan aslında..Daha da ötesi yaşamın varlığında olduğunu inkar ederek anlamını ortaya koyarken bile ihanet ettiğimiz kelime..
bir arkadaşım söylemişti Kur'anda şu sözün bir çok defa geçtiğini
doğrusu biz insanoğlunu çok nankör bulduk
saygılarımla
düşünenelere selam olsun
TÜM YORUMLAR (12)