Cumartesi günü çalışması öğle vaktine kadardı. İşten çıkmış eve gidecekti. Zaten bu işe de yeni girmişti. Öğrenci idi, okullar olaylar nedeni ile bir açılıyor bir kapanıyordu. Yalnız sınavlara gidiyordu. Babası ölmüş, evde annesi, bir de kız kardeşi vardı. Diğer kardeşler evli idiler. Kendisi de okulu bitirmeden amcakızı Zeynep ile evlenmişti.
Pac meydanından İnönü İlkokuluna doğru yürüdü. Hemen karşıdaki Dörtyol Payas dolmuşlarına binecekti. Aklına “ilk defa maaş alıyorum eve bomboş gitmeyeyim” fikri geldi. Babaannesinin babasına nasihati de öyleydi. Oğlum paran yoksa katırı sat, eve yiyeceksiz gelme demişti.
Etrafına bakındı. Tam karşıda kasabı gördü. Kocaman dana etleri vitrindeydi. Ama evdekiler dana eti yemezlerdi. Olsun dedi. Nerden bilecekler. Bir kilo köftelik kıyma aldı. Parayı verdi paketi alıp dolmuşa doğru yürümeye başladı.
Köye elektrik yeni gelmişti. Yalnızca aydınlatmada kullanılıyordu. Buzdolabı ve diğer elektrikli eşyalardan hiçbiri yoktu. Et sıcak havada bozulabilirdi. Akşam olmadan acele ile et ateşte pişirildi.
Sabah kahvaltısından sonra öğle yemeği için hazırlığa başlandı. Köftenin bir kısmı kızartıldı bir kısmı ise toga çorbası içinde kaynatıldı. İçine bolca nar ekşisi konulmuş salata da hazırdı. Ayran da vardı. Yere sofra serildi. Güzel olmuştu. Afiyetle yenildi.
Yapılandan biraz da komşuya ülüş gönderildi.
I
Aradan bir hafta geçmişti. Ağustosun son zamanlarıydı artık. Çam ağacında cırlavık var gücüyle, sanki birinden korkmuşta kaçamıyormuş gibi ötüyordu.
Rüzgâr dağdan denize doğru esiyordu. Komşulardan birkaç kişi akşam oturmasına gelmişlerdi. Hava yaz olmasına rağmen serindi. Ordan burdan konuşuldu. Laf bitmek üzere iken nasıl olduysa yemekten söz edilmeye başlandı. Aklına geçen haftaki dana etinden köfte geldi.
Bakın dedi. “Geçen hafta aldığım et dana etiydi. Güzelce yediniz. “
Bunu duyduğunda anası Hürü ’nün birden yüzü sarardı içi kaynadı. Koşarak dışarı çıktı. Karnında ne varsa tümünü çıkarttı. Zar zor elini yüzünü yıkadı. Doğruca yatağa gitti. Tam bir hafta kalkmamacasına yattı.
II
Mavi gözlü kısa boylu kırklı yaşlarındaki kadın geç kalmıştı. Yoldaşları kendini beklemeden gittiler. Kendisi hâlâ İskele de idi. Yedi çocuğu vardı. Büyüklerden bir kız bir oğlan evliydi. Diğer beş çocuğun en büyüğü Hürü idi o da daha onlu yaşlardaydı.
Kocası Ali Efendi de kendisi ile aynı yaşlardaydı. Mektebe gidenlere Efendi derlerdi. Birinci Dünya Savaşı yıllarıydı. Askere çağrıldı. Bostan Efendi ile birlikte Halep’e kadar gitmişlerdi.
Bostan Efendi “Dayı kaçalım” demişti.
Askerlikten kaçılır mı dedi. Kızgın bir şekilde.
Bostan Efendi kaçma teşebbüsünde bulununca tutuklanıp hapishaneye konmuştu. Savaş bitince de eve dönmüştü.
Kadın askerlik şubesinde idi. Memuru geç vakte kadar bekledi. Sonra da memur, kocasının künyesinin geldiğini söyledi. Yıkılmıştı.
Yaklaşık on kilometrelik yolu tek başına, korka korka katır sırtında ağlayarak geliyordu. Güneş tam ışıklarını söndürmemişti. Denizin üzerinde kızıllığı vardı. Etrafı aydınlatmaya devam ediyordu. Sağa sola da bakınıyordu. Bir tehlike olabilirdi. Gasanayı geçti. Dereye indi önünde ölü bir hayvan gördü. Bu boğazlanmış bir danaydı. Boğazlanmıştı o zaman biraz etinden alabilirdi. Öyle de yaptı.
Eve yaklaşınca komşuda yanan ışığı gördü. İnsan karaltıları da vardı etrafta. Ne olabilirdi ki bu saatte. Avludan içeri girdi. Katırın semerini çıkarttı. Semerin kaşına astığı eti de aldı, avludaki ocağı yaktı. Üzerine bakır kazanı koydu, biraz da su ilave etti. Eti de içine koydu.
Hürü “Ne oldu emmingilde.” Dedi kadın.
Gardaşımla emmimin küçük kızı öldü onları gömdüler. Dedi. Bir çırpıda.
Kocasını kaybetmişti. Üstüne üstlük birde çocuğunu. Dayanılacak gibi değildi. Dünya başına yıkılmıştı ama hayat devam ediyordu. Çocuklarını doyurması gerekirdi.
Hürü dedi tekrardan “Git bak bakayım et pişmiş mi?”
Kazanın kapağını kaldırdı. Öyle bir pis koku vardı ki dünya işi değildi. Hemen anasına doğru koştu. “Bu et leş gibi kokuyor. Yenmez bu.” Dedi.
Anası durumu anlattı.
Tiksinmişti.
III
O ve eşi Zeynep, Hürü anası ile on altı sene birlikte yaşadılar. Eve bir daha da dana eti almadılar.
Bilal Yıldırım1
Kayıt Tarihi : 4.6.2023 19:41:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
https://www.gencyazar.net/kofte-hikayesi/

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!