1. Bölüm/1. Kısım
Bundan 26 yıl önceydi. Aylardan neydi tam olarak hatırlayamıyordu Gülfidan. Ama mısırlar ve bostanlar olmuştu.
Gülfidan 13 yaşında, kumral, beyaz tenliydi. Cesur bir yüreği, gülmeyi bilen gözleri vardı. Babasına olan düşkünlüğü herkes tarafından bilinirdi. O babasının kızıydı ki bazı özelliklerini de babasından almıştı. Pratik bir zekâya sahipti. Orta ikiye gidiyordu. Ders çalışmayı pek sevmezdi ama sınıftaki dikkati ile genelde başarılı bir öğrenciydi. Babası Gülfidanın okuyup Hâkim olmasını istiyordu. Gülfidan’ın hayalinde ise polis olmak veya sağlıkçı olmak vardı. Fakat babasını kırmak istemediğinden bu düşüncelerini bir türlü söyleyemiyordu. Ama Kazım bey, kesin tavrını koymuştu. Hatta bir seferinde bu konuyu babasıyla konuşmayı denemişti. Gülfidan:
-Baba ben polis ya da hemşire olmak istiyorum! Kazım bey:
-Kesinlikle olmaz. Hakim olacaksan okuturum yoksa okulun yüzünü göremezsin bir daha. Bu konu burada kapanmıştır. Ona göre düşün taşın kararını ver. “Ya herru ya merru..” dedi. Gülfidanın babası Kazım bey oldukça ciddi bir görünüşe sahipti, Sert bir adamdı. Esmer kısa boylu ve hafif göbekliydi. Siyah ve gür bıyıkları onu daha ciddi bir insan yapıyordu. En büyük özelliği ise başında taşıdığı fötr şapkası ile giydiği uzun paltosuydu. Bir otoriteydi o. Ailesine çok düşkündü ve birde içkiyi çok severdi. Çevresinde hatırı sayılır, saygın bir insandı. Kendisinden korkan çok olduğu gibi, sevenleri de çoktu. Herkes ona saygı duyardı. Patronu bile. Çünkü yaptığı işlerdeki başarısı ile tanınıyordu. Çiftçiydi ekim dikim zamanı herkes onu ve yaptığı tarımı örnek alır taklit ederlerdi.
Kazım bey bir gün piknik düzenlemeye karar verdi. Ailesini, dostlarını çalıştığı çiftliğe götürecekti. Yoğun bir kıştan yeni çıkmışlardı. Ama sobaları hala yanıyordu. Bu piknik sözü yüzünü güldürdü Gülfidan’ın bir anda içine bir sevinç doldu. Kırları özlemişti. Dışarıda mis gibi bir bahar vardı. Gülfidan bu kış okula yalnız gitmemişti. Teyzesinin kızı Aynur onlarda kalıyordu. Birlikte aynı okula gidiyordular. Aynur minyon tipli esmer, zayıf bir genç kızdı. Nedense yüzü pek gülmezdi. İfadesinde hep bir memnuniyetsizlik vardı. Aynur’u mutlu etmek çok zor bir işti. Gülfidan’ın eniştesi yani Aynur’un babası Adapazarı’nın bir köyünde imamlık yapıyordu. Aynur orada okula gitmiş fakat başarılı olamamıştı. Onların yanında başka bir okula giderek sınıf tekrarı yapıyordu. Aynur Orta 3’e gidiyordu. Nedense Gülfidan ile pek arası yoktu. Akran sayılırlardı ama o hep Gülfidan’dan uzak duruyordu. Aynı yatağı paylaşıyor, birlikte yıkanıyorlardı. Aynur’un yalnızlık hissetmemesi için Gülfidan’ın ailesi elinden geleni yapıyordu. Özellikle Gülfidan’ın babası farklı bir ilgi gösteriyordu Aynur’a ama o bunlara karşılık gene de mutlu değildi. Sebebini hiç öğrenemedi Gülfidan.
Gülfidan’ın köyden anneanneleri gelmişti. Kazım bey pikniğe aileleriyle birlikte birkaç arkadaşını daha davet etmişti. Bir tanesi; Orhan bey Öğretmendi. Murat bey Polisti. Oldukça kalabalıklardı. Kazım bey onları Traktörün römork’una doldurdu. Çok eğlenceli olacaktı.
Çiftliğe ulaştıklarında ilk önce ateşler yakıldı, sonra en yakın mısır tarlasına gidilip sütlü mısır kırdılar salatalık topladılar. Bostanlar daha yeni, yeni olmaya başlamıştı. Sonra o mısırları temizleyip kazanlarla ateşte kaynatmaya bıraktılar. Bu arada Gülfidan’ın babası, arkadaşları Bostanın başındaki söğütlerin altına sofra kurmuşlar içki içiyorlardı. Ateş yakmışlardı, piliç çeviriyorlardı yani keyifleri yerindeydi. Gülfidan bir salıncak kurmuştu garajın germelerine. Aynur anneannesinin yanından ayrılmıyor ve hiçbir işe karışmıyordu. Gülfidan’ın annesi diğer bayan arkadaşlarıyla her şeyi hallediyordu. Gülfidan’a, yapılacak bir iş kalmamıştı oyun oynamaktan başka. Canı sıkılmaya başlamıştı. Aynur ona eşlik etmiyordu. Öylece surat asıp oturuyordu. Diğer çocuklar daha bebek sayılırdı, oyun arkadaşı değillerdi. Gülfidan okulun voleybol takımındaydı iyi bir sporcuydu. Ama babası şehir dışındaki maçlara göndermezdi onu sırf bu yüzden yedeğe alınmıştı. Gülfidan dayanamadı. Aynur’un yanına gitti ve şöyle dedi:
-Haydi Aynur gel! voleybol oynayalım. Canım sıkılıyor buraya oturmaya mı geldik? Neden hiçbir şeye karışmıyorsun, hasta mısın neyin var, neden böyle yapıyorsun seni anlamıyorum? Aynur’un dediği tek şey, omuz silkerek:
-Canım hiç bir şey yapmak istemiyor. Sen yalnız oyna. Evet! yalnız kalmıştı. Gülfidan hayal ettiği gibi olmamıştı hiçbir şey. Akşama daha yıl vardı, vakit geçmiyordu. Biraz salıncakta sallandı olmadı. Daha sonra yürüyüşe çıkmak istedi Bostan tarlasına gitti.
Bakındı etrafına babasının, arkadaşlarının keyifleri yerindeydi. Onların yanına uğrayıp bir merhaba demek istedi:
-Merhaba! Baba bir şeye ihtiyacınız var mı? Ben karpuz koparacağım bıçağı alabilir miyim..? dedi. Fakat babası öyle bir bakış attı ki Gülfidan’a Gülfidan çok korktu. Kazım bey Gülfidan’ın onların yanına uğramasından rahatsız olmuş, ona çok kızmıştı. Gülfidan onların yanından ayrılarak bostan tarlasına doğru gitti. Bir iki karpuz kopardı ve bir kayaya vurarak karpuzları ortadan iki yardı sonra avuçlarıyla karpuzları yedi. Daha sonra ellerini toprakla temizleyerek annelerinin yanına döndü.
Arkasından fazla bir vakit geçmeden, Kazım bey ile arkadaşları da gelmişti. Yemek yiyecektiler ama henüz yemekler hazır değildi. Gülfidan bunu fırsat bilip, Orhan beyi ve Murat beyi voleybol oynamaya davet etti. Kabul etmişlerdi, Gülfidan çok sevinmişti. Çok güzel bir oyun çıkarıyordu ikiye karşı tek onları yeniyordu mutluydu. Tam o arada, Orhan bey yoruldu ve ayrıldı Gülfidan ve Murat bey oynamaya devam ediyordu. Murat bey çok eğlenceli ve komik bir adamdı. Gülfidan onu hep bir tiyatro oyuncumuza, benzetiyordu. Çeşitli komiklikler yapıyor Gülfidan’ı güldürüyordu. Kazım bey geldi. Gülfidan’a gene ters bir bakış attı. Murat beyle Gülfidan’ın oynamasına sinirlenmişti şimdide. Kazım bey genelde bakışlarıyla konuşurdu ve yumruklarıyla bu yüzden Gülfidan hemen oyunu bırakıp anneannesinin yanına kaçtı. Çok korkmuştu bu gün babasının ona ikinci kızışıydı ve nedenini bir türlü anlayamamıştı.
Akşam oluyordu yemekler yenmiş mısırlar pişmişti. Çok yorulmuştular. Dönüş hazırlığı yapıyorlardı. Gelirken yaptıkları gibi giderken de römorka doluşmuşlardı ama yanlarında tenekeler dolusu kaynamış mısır ile. Eline bir mısır alıp dizlerinin üzerinde yükseldi Gülfidan çünkü römorkun ilavelerinden etrafı göremiyordu. Orhan bey ve Murat bey traktörün çamurluklarında oturuyorlardı ve onlarda mısır yiyordu ama Murat bey çok komik yiyordu mısırı tıpkı bir tavşan gibi ve bunu çok komik bulmuştu Gülfidan kahkahalarla gülüyordu. Kazım bey birden arakaya döndü, Gülfidanı ayakta görünce dişlerini sıktı. “İşte şimdi fırtına kopacak” diye düşündü Gülfidan, hemen yerine oturdu. Eve yaklaşmışlardı. Kazım bey Gülfidanları eve bıraktı. Sonra Arkadaşları ile birlikte kahveye gittiler. Gülfidan yorgunluktan ve korkudan erken bir saatte uyuya kaldı.
Kayıt Tarihi : 27.1.2009 04:57:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
http://fikir.dergisi.info/ Yayınlanma tarihi:Şubat 2009 / 5.sayı
![Emine Genç](https://www.antoloji.com/i/siir/2009/01/27/iftira-1-hikaye.jpg)
TÜM YORUMLAR (1)