Var mıdır bir yürekten daha büyük âbide
Onu yıkarsan eğer, kalır mı bir kaide
...
Bu nasıl bir benlik ki; hükûm vermek elinde!
Boğulmaya terk ettin o sevdanın selinde...
Ne duydun ne işittin sessiz çığlıklarını!
Umutsuzca düşürdün açılan kollarını...
Bir Karayel estirdin, acımasızca kırdın;
Zemheride yeşeren tomurcuk dallarını...
*
Şöyle geriye sarıp hayatımın filmini
Anlamaya çalıştım kaderimin ilmini...
Sanki coşkulu ırmak, hayat fışkıran pınar
Mutluluk saçan gelin, gel de yaranı onar...
*
Bir karar almıştı ki; daha çocuk yaştayken;
Olmamalıydı leke, bu âlemden giderken...
Kim curet ederdi ki, gülünü koklamaya;
Hayâ edip dalına, bülbül bile konmazken...
Böyle yaşayıp geldi yılların ötesinden...
Ne lâvlar püskürmüştür kaynayan yüreğinden!
Aşk, canını yaksa da, dayanılmaz olsa da;
Asla en ufak taviz vermedi erdeminden...
***
(Kartallar yüksek uçar, gönül zirvesinde;
Kim engel olacakmış; "Ebedi Hanesi"nde(!)
Alışmadığı durum anlamakta zorlanır!
Sanki manyetik alan belirir pençesinde... )
*
Bir değer, bir âbide dolandırır dilinde;
Belki de bir azize olmak var niyetinde...
Sorgular mı kendini, ya harabe yürekler!?
Onlar da değil midir? Her biri bir âbide...
.......
(Hasretini yükledi rüzgârın kanadına
Kavrulan yüreğine bir damla su adına
Yıldırımlar patlarken derin suskunluğunda;
Sen nasıl kalabildin güzellik uykusunda...)
***
Bir kıyamettir koptu! Sanki Gök-Kubbe çöktü!
Bir kırık kanlı yürek! Gelip elime düştü!
Ciğer dağlayan durum! Beni derinden üzdü!
Bir kartalın pençesi sanki derimi yüzdü!
...
Ey değerli sevgili, senin özlemin, "ÖZ"dü
Anlamadı bu fâni, seni gerçekten üzdü
Bu nasıl bir suskunluk, mangal yürekli yiğit
Sen yaralandın amma iflâh olmam ben öldüm...
06-03-2011 / Metanet Yazıcı
Metanet YazıcıKayıt Tarihi : 7.4.2011 08:20:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Sevgili METANET HANIM,seni anlamak o kadar zor değil aslında ama nedense o gün benim ruh halim seni anlamaya yetmemiş,yada yetememiş vesselam.
Her insan hayatta mutlu olmayı hatta çok çok mutlu olmayı arzu eder,fakat esas mesele hayattayken hiç bir leke veya insanların gözünde bir şek yada şüpheye mahal bırakmadan bu ömrü sonlandırmaktır.
Bunun bedeli ne kadar acı olursa olsun,bunu bedeli,belkide bir ömür buyu sürsede,bu bedel ödenir,ve ödenmelide.
Unutmamak gerekirki: bu dünyada şerefle bitirilmesi gereken en önemli vaziyfe HAYATTIR.
Ne küçük menfaatler için bir virgül gibi kıvırlamya ne bir anlık zevk için haysiyetinden olmaya değmez.
İşte sevgili şariemiz Metanet hanım,bu şiirinde, aslında bize ders veriyor,bakın diyor her mısaranın altında,ben böylesine bir sevgiyle karşıkarşıyayken bile, bir azize olma pahasına,bu sevdayı elimin tersiyle ittim,ve belkide bir ömür boyunca çekebileceğim ızdıraplar ülkesine kaçtım hemde arkama bakmadan.
Sonunda belki kendisi en çok onu üzdüğüne üzülsede,o dimdik,aynen vaziyfesini başarıyla tamamlamış bir asker edasıyla,onu yadetmeye ve hatta onu bu mıslrlarıyla onure etmeyide ihmal etmiyor.
Bu ne kadar asil bir duruş,bu ne kadar güzel bir davranış,geçekten hayran olmamak elde değil.
Bence Metanet hanım,bu şiir yazarken öyle güzel bir sırlarla bezemişki,bu şiir ilk defa okuyan,benim gibi önce sıradan bir yorum yazar,amma eğer bir daha,ve hatta bir daha okursa işte o zaman şiirin derinliğinin farkına varır.
Metanet hanım,ben kendi adıma sizi okuyup yorumlamaya devam edeceğim,lütfen sende beni şiiirlerinle şaşırtmaya devam et.
Baki selam ve saygılarımı bırakıyorum.
değerli şireyi gönülden kutlarken onu bu emeğinden dolayı en kalbi selamlarımla selemlıyorum
yolun açık RABBİM yar ve yardımcın olsun Metanet hanımefendi
Bu şiirde baştan sona kadar, her yönden esen rüzgârlara, fırtınalara, sağanak yağışlara, dolulara ve hatta gün tutulmalarına maruz kalan bir ruhun isyanını, feryadını duymamak mümkün değil.
Hayatla bir hesaplaşma…
İradesi ve inandığı değerlerle içinde bulunduğu gönül açmazı arasında müthiş bir gerilim…
Bu gerilim çatışmalarının ve çarpışmalarının oluşturduğu şimşeklere meydan okuyacak güçteki patlamalar…
Sevmenin, sevilmenin belki de zorluğu…
Tek taraflı sevmenin ve kavuşmamanın, kabul görmemenin ağırlığı altında ezilen, yok olup giden ve bu ağırlığı kaldıramayan bir yüreğin “imdat !..” sesleri…
…
Abidedir gönül.
Ben yüreğimle seviyorum, demiyor insanlar. Ben bütün gönlümle seviyorum diyorlar.
Yunus da öyle demiş.
“Dostun evi gönüllerdir
Gönüller yapmaya geldim.”
Gönül, şairenin dediği gibi, kul yapısı değildir. Öylesine ulvidir ki, Allah, yarattığı bu yürek sayesinde insana hem can, hem de kan vermiş. İnsan isterse “CAN” olur, “CANLARA CAN KATAR”, isterse “KAN” olur, hayat verir veya “KAN DÖKER” hayat alır.
İşte yürek bu…
Ya gönül…
Allah, bir gönül vermiş ki insana ve içine öyle bir tohum ekmiş ki, asla kökleri kurumayacak, dalları kırılmayacak, yaprakları ve çiçekleri hiç solmayacak…
Bu tohum SEVGİ tohumu.
Nice sevgilerin çekirdeği, özü… Sevgisiz olamazsın, sevmeden duramazsın… Hissetmeden yaşayamazsın…
Sevgisiz insan olamazsın…
Bu yürek taştan değil, ağaçtan değil, demirden hiç değil…
Bu yürek, yaratıcısının tek mekânı…
Tahtının kurulduğu, bahtının yazıldığı, ahtının karıldığı tek mekân…
Kâbe, defalarca yıkılmış, defalarca yeniden yapılmış…
Zira gönül gibi Allah yapısı değil, sonuçta kul elinden çıkma bir yapı…
O halde dost, bu gönül/yürek nasıl abide olmasın ki ?..
İnsanın kıyametine kadar sürecek ölümsüz bir abide…
Onu, yaratılış sebebine uygun sevgi ile dolduramadıktan sonra, abideleştirmenin anlamı ne olabilir?..
Ben derim ki, abideleşen, ona o değeri, ulviyeti kazandıran SEVGİ’dir.
İçinde toprağı ve çiçeği olmayan saksının değeri ne ise, sevgisiz bir kalbin değeri de o kadardır.
***
Allah kullarına, “gören göz, işiten kulak, seven yürek” vermiştir. Daha da ileri aşaması bu işin, Allah’la görür, işitir ve sever.
Hiçbir şey boşa ve amaçsız yaratılmamıştır.
Niye o kadar dertlenmek, niye o kadar isyan etmek, niye o kadar gerilmek…
Sevdanın seline kapılan sadece seven gönül değil, sevilen gönlün de aynı duyguları hissetmemesi, aynı sularda sürüklenmemesi mümkün olabilir mi?
Gönüle düşen sevgi kendini hisseder ve hissettirir…
***
Can dost…
Her mevsim bahar mı?
Her mevsim hep çiçek mi?
Bir günümüz hep güneşli mi?
Bir ömür ebedi mi?
Mutlu olmanın da başarmayla, özlem çekmeyle, kavuşmayla, elde etmeyle, mücadele vermeyle iç içe olduğunu, hatta gereği olduğunu biliyor olmalıyız.
Yoksa gerçekten hayat çekilir miydi?..
Var olan her şey zıtlarıyla vardır ve böylece daha da değer kazanmaktadır.
Bu sayede insan bir amaç edinmekte, amaçlarını gerçekleştirdikçe de mutlu ve huzurlu olmaktadır.
***
Kimin için bu dünya…
Kimin için bu yer ve gök…
Kimin için toprak ve su…
Tabiatta var olan her şey ama her şey kimin için?..
Bir gül kimin için açar?
Rüzgâr kimin için eser?
Yağmur kimin için yağar?
Bunlar, Allah’ın sevgili kullarına lütfettiği, bahşettiği nimetler değil mi?
Kimin için bunlar?
Bedene bürünen canın, ruhun geçici âlemde bir vesile ile sevgiyi bulması, sevgiye dönüşmesi, sevilmesi istenileni sevmesi… hep bir vesileye bağlı değil mi?..
Bülbülün aşkı güle ise, aşk için gül vesile değil mi?
Çiçeklerin devamına rüzgar vesile değil mi?..
Nedir abide olan… gül mü, polen mi?
Kimdir abide olan… bülbül mü, rüzgar mı?
Hepsinin ayrı ayrı yeri var bu hayta. Öyle dilemiş dileyen, öyle yaratmış yaratan.
Dilersen, abideleştir yüreğini ama unutma ki taşlaştıramazsın…
Çünkü sen bir insansın…
***
Taşlar ölmez…
Ölen yürektir can dört, ölen sevgidir. Lakin sevgi ölümlü değildir, öldüremezsin.
Ölen sevgilidir ey dost, belki senin için, senin öldürdüğün sevgili… O da bir yürek sahibi, bir sevgi yükü taşır benliğinde.
Onu da öldüremezsin…
***
İhtişamlı dizler…
Coşmuş duygular…
Kasıp kavuran fırtınalar…
Ölümsüz yürekler…
Bu güzel gönül sahibine, yürek sahibine sonsuz sevgi ve saygılar.
Yüreğine, kalemine sağlık.
Her daim var olasın…
Her daim yazasın…
Dostça ve sağlıcakla kalasın…
“GERÇEK DOSTLAR BİRLİĞİ”
Hikmet ÇİFTÇİ
14 Nisan 2011
Var mıdır bir yürekten daha büyük abide
Onu yıkarsan eğer ne kalır ki geride?
Bu nasıl bir ben'lik ki; Gözü görmez kimseyi
Boğulmaya terk etti, o sevdanın selinde...
Ne duydu ne işitti sessiz çığlıklarını
Umutsuzca düşürdü açılan kollarını
Bir karayel estirdi, acımasızca kırdı;
Zemheride yeşeren tomurcuk dallarını
Şöyle geriye sarıp hayatımın filmini
Bir kez daha seyrettim kaderin cilvesini
Sanki coşkulu ırmak, hayat fışkıran pınar
Herkes mutlu sanıyor bu yaralı gelini
Bir karar almıştı ki; daha çocuk yaştayken
Olmamalıydı leke, bu alemden giderken
Kim cüret ederdi ki; gülünü koklamaya;
Haya edip dalına bülbül bile konmazken...
Böyle yaşayıp geldi yılların ötesinden
Ne lâvlar püskürmüştür kaynayan yüreğinden
Âşk canını yaksa da, dayanılmaz olsa da
Asla en ufak taviz vermedi erdeminden...
Kartallar yüksek uçar bu gönül zirvesinde
Kim engel olacakmış ebedi hanesinde
Alışmadığı durum anlamakta zorlanır
Sanki manyetik alan belirir pençesinde...
Bir değer bir âbide dolandırdı dilinde
Belki de bir azize olmak var niyetinde...
Sorgular mı kendini, ya harabe yürekler? ?
O'nlar da değil midir her biri bir âbide...
Hasretini yükledi rüzgârın kanadına
Kavrulan yüreğine bir damla su adına
Yıldırımlar patlarken derin suskunluğunda;
Sen nasıl kalabildin güzellik uykusunda...
Bir kıyamettir koptu, sanki gökkubbe çöktü!
Bir kırık kanlı yürek gelip elime düştü!
Bir acı ki; tarifsiz! Anlatılmaz bu azap!
Bir kartalın pençesi sanki derimi yüzdü!
Ey değerli sevgili, senin özlemin öz'dü
Anlamadı bu fani, seni gerçekten üzdü
Bu nasıl bir suskunluk, mangal yürekli yiğit
Sen yaralandın amma iflah olmam ben öldüm...
06-03-2011
Metanet Yazıcı
Degerli calismani Güldeste'mizde paylasiyorum kiymetli sairem, cok begendim, gönül gözlerin daim acik olsun...Sevgiler...
Bir abide şaireden abide ve nadide bir şiir okudum.
Bütün kalbimle kutluyor, daha nicelerine muvaffak kılmasını Cenab-ı Lem Yezel'den temenni ediyorum.
100+heybem.
Selam ve sevgiyle..
TÜM YORUMLAR (9)