6]Karşı argümanı olmayan, toplumsal argümanı olmayanlar işi, inançlar bazına çekerek, iş iyice bir düşünce özgürlüğü ve toplumsal alaka olmaktan, çıkartılmıştı! Düşünce özgürlüğü çağın üretim tarzına ve günün üretim biçim ilişkisine denk düşen yapılaşma ve paylaşmanın sağlayıştı olacak eylem ve sözleri idi. Toplumsal ideolojileri tartışır olmaktan tamamen sapılmıştır. Halk alnının, bir inanç argümanını olan güzel dini söylemleri, sanki toplumun argümanı gibi tartışır olmanın, beyhude yanılgı ve yanlışlıklarına, diz boyu düşülmüştür. Halbuki güzel dinin ifası, bir düşünce özgürlüğü değildi.
Karşı taraf, argüman üretemiyordu. Üretemezdi de. Çünkü rakibi olan tarafın toplumsal ideolojik seslendikleri hitap merci muhatabı ve uygulayıcıları, kendileri değildiler ki! Ama karşı taraf bilmezliği ile kendilerini sözün ve düzenin muhataplarıymış gibi davrandılar! Ve durumdan olmadık vazifeler çıkarıyorlardı! Bir ülke ittifakının en tehlikeli satrancını, bilmeden; samimi olduğunu düşünerek, oynuyorlardı. Her iki taraflar kendi eylemleriyle, bu egemen güçlerin açık desteği ile kendilerine göre, kollanıp gözetiliyorlardı!
Bu yüzden, elbette bir cevap üretemeyeceklerdi! Üretemedikleri içinde tamamen fikir dışı alanın labirentlerinde, kendini haklı kılan anlamaların yanılgısı ile taraflar iyice bir keskinleşecektiler. Bir diğer taraf, sanki istekleri muhatap bulmuşçasına, sözleri gereken yerlere ulaşmışçasına, gibi onlarca fraksiyonlara ayrılıp bölünerek, kendi içinde ikinci bir cephe savaşları başlatmanın gaflet ve dalaleti içindeydiler. Sonuçta bu olanlar iç ve dış işbirlikçi egemenlerin, oyunu ve el ovuşturdukları durumdu. Bu güzide halk, bir birine kırdırılmıştı. 'Özgür Dünya' söyleminin emperyalist çıkarları uğruna her uyanış o ülkelerde iç karışıklıklarıyla öngörülmüştü! Figuranlar geniş kitlelere başat geliyordu.
O günlerde bir kesim, toplumsal talep içinde hak arayış eylemleri yaparken, diğer taraf hiç bu hak arayışlar içinde olmazdılar! Bu çok ilginçti! Üstelik hak eylemleri içinde olanlara saldırarak, güya toplumsal bir hak arayış halkın güvenliğinin tehlikeye düşürülmesi boyutuna indirgenerek güvenlik gücünün yanında olurlardı! Güvenlik güçleri de bunlara sesiz kalarak, hem kendi varlıkların inkâr ederlerdi, hem de böylece merkezi otorite ortadan kalkardı! Olabildiğince tehlikeli bir oynayıştı ve sonuçları da ağır oldu. Hem de bunlar oldukça da vahim oldu. Her iki tarafta, bu türden tarafların kendi zaaflarına özgü provokasyonların yanıltılması, içinde oldular.
Bir toplumsal talepleşmenin yasal eylemi, elbet yolları kapatacak, halkın sağlayışçı akış zincirinde kısmi kesintiler olacaktı. Bu sizin ses getirmeniz için işverence ve merkezi otoritece muhatap alınmanız için zorunluydu. Hatta merkezi otorite eylem güvenliğinizi garanti etmekle de mükellefti. Merkezi otorite ve işveren kesim bu rahatsızlığı ya önceden ön görüp uzlaşıya gideceklerdi, ya da olan durumdan sonra her iki taraf bir uzlaşıya oturacaktı. Bunun tabi akış öngörülüşü budur. Kimsenin rahatsız olmayacağı bir eylemle siz istek ortaya koyamazdınız, değil mi? Böyle bir çözüm, Dünya’da yoktu! Ama bizim güya kurtarıcılar böyle buyurmuştular!
Asayişsizlikler de, olasıydı. Bu eylem yapanları haklı kılmazdı elbet. Ama bu zaten taraf sorumlularının zorunlu öngörüleri içinde, karşılanır tedbirleri olmalıdır. Bunlar işin düzenlenme siyasi mevzuat tarfıdır. Ama eylemleri bütün haliyle asayişsizlik boyutuna indirmek hiçbir argümanla bağdaşmaz. Bu sizin elinizdeki üretimden gelen güçtür. Bu en başta öngörülerek, yasal bir sistem içi sistem çelişkilerini düzeltme hareketi olaraktan öngörülmüştür.
Elbette eylemler biraz asayişsizliğin yasal olarak hoş görülen, eğitim alamama, sağlık hizmeti alamama gibi, pazarlıkları zorlayan kısmıdırlar. Üreten olarak size hak olan eylem, elbet tüketenin hizmet alanın kısa bir süre o hizmeti alma hakkının, engeli olacaktır. Bundan tabi ne var ki? Sürecin ilişkince işleyiş yönleridir bu. Bunlar öngörülür bilinir eylemin amacıdır zaten. Bunlar bir hakkın aranışı yapılırken diğer tarafın hakkının, gözetilir olmakla beraber sürekli olmayacak yasal hak gasplarıdır. Eğer bu da istenmiyorsa, ki istenmemeli; iş veren ve merkezi otorite ve eylem yapanlar, daha baştan birbirinin sesine kulak vermelidirler!
Bir toplumsal gelişmeye, bir toplumsal, uyanışa, bir toplumsal hak arayışına karşı, toplumsal olmayan bir tepki koymak, ne kadar acı ve o toplum için ne kadar hayatidir! Bunun en tipik ve en bilmezlikle en ezber söylemi; 'Komünistler Moskova'ya' lafıdır. Hiçbir akılcı yanı olmayan söylemdir. Hiçbir fikir ifade etmeyen, bilimsel, toplumsal temeli dahi olmayan, bir bilmez ezberi ve şartlanmasıdır.
Bir tarafın toplumsal ilişkin ideolojik ve toplumsal içerikli söylemine, diğer taraf, iki hatayla birlikte güya ilgilisi gibiymişten cevap oluyordu! Birincisi, taraflardan biri, diğer tarafın söylediği ideolojik söylemin muhatabı değildir. Yani, sömürü var diyenler, halk sömürülüyor diyenler, halka karşı değildiler, bilakis halktan yana idiler. Yine sömürü düzeni var diyenler, ülkeyi ve halkı dışarıya; teslimiyetçilik bağı ile bağlayanlar değildiler. Aksine, teslimiyetçiliğin mağduru halktı, ama halk buna karşı oluyordu! Halk feodal bir bey değilken, sanki halk feodal bir ağa immişçesine, bir başkasını sömürüyormuş gibisine, karşı tarafın tespitçe ‘sömürü var’ söylemini, bir kısım halk kendi üzerine alıyordu!
Bir kesim halkın, şikâyet ve rahatsızlıklarını söyler olmalarını, nedense; diğer bir kesim halkta, bu söylemleri kendi üzerin alıyordu! Bu olanın akıl dışılığı yetmezmiş gibi bir de kendileri karşı argümanlarını; siyasi, politik ve toplumsal ideolojik, olaraktan ortaya koyamıyorlardı. Halkçı düzlemin anlayışları olan inançsal ve hamasi referanslarla, toplum içinde cirit atıyorlar; 'dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı' biçiminde, tam bir bilinçsizce, cevaplama tartışma yapıyorlardı!
Sürecek
Bayram KayaKayıt Tarihi : 19.9.2010 12:07:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!