Parçalı bir yalnızlık dudağımda, dağılır sevdana yürüdükçe kahrım
Işıkları sönmüş bir oda olur gözlerim, gülüşlerinle söner yangınım
İçsel bir özlemin sessiz çığlığıdır aşk, boşuna sanma haykırışım
Dudağımda ismin, resimlerde gözyaşım, sanadır hep uyanışım
Aşkın açık denizlerine öfkemin sureti düşerdi, seninle günün ışıklarını arkamıza, ayın ışıltılarını da alnımıza aldığımız anlarda. Bir gölgenin içinde gülüşlerini ararken ben, sen aynı gölgenin kırıntılarında düşünüşlerimin anlamlarını ekerdin siyah denizlere. Kokun yayılırdı dudağını özledikçe ruhuma, nefesinin menekşe tarlalarında vakit sevişmelere açardı göğsünü ve biz aynı anın kahramanı, aynı masalın kırgın sayfası, aynı duruşmaların aşktan müebbet sanıkları olurduk ve bu yalan kürede ne kadar doğru bir aşkın savaşçıları olduğumuzu dosta düşmana haykırırdık.
Hep o öfkeli kalabalıkta ararız kayıp günlüklerini aşkın. Gül dalından yaprağını bırakır suya, bülbül ruhundaki o efsunlu yakarıyla acılarını anlatır o mor boyalı dağlara. Kahırlı bir ömrün yasak kentlerinden yakarılarla koşarız aşkın soğuk kollarına. Yangınımız olur an, dalda bu kez bülbül üşür, gül yuvasında aşkın kahkahasıyla gülüşür. Unutulmuş davaların dosyalarında hep kalın bir çizgi vardır anlayacağın yar, bu yüzden sonsuzluk çizgisinde bile eğrilmiş bir ufuk yakarısı vardır.
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.