Parçalı bir yalnızlık dudağımda, dağılır sevdana yürüdükçe kahrım
Işıkları sönmüş bir oda olur gözlerim, gülüşlerinle söner yangınım
İçsel bir özlemin sessiz çığlığıdır aşk, boşuna sanma haykırışım
Dudağımda ismin, resimlerde gözyaşım, sanadır hep uyanışım
Aşkın açık denizlerine öfkemin sureti düşerdi, seninle günün ışıklarını arkamıza, ayın ışıltılarını da alnımıza aldığımız anlarda. Bir gölgenin içinde gülüşlerini ararken ben, sen aynı gölgenin kırıntılarında düşünüşlerimin anlamlarını ekerdin siyah denizlere. Kokun yayılırdı dudağını özledikçe ruhuma, nefesinin menekşe tarlalarında vakit sevişmelere açardı göğsünü ve biz aynı anın kahramanı, aynı masalın kırgın sayfası, aynı duruşmaların aşktan müebbet sanıkları olurduk ve bu yalan kürede ne kadar doğru bir aşkın savaşçıları olduğumuzu dosta düşmana haykırırdık.
Hep o öfkeli kalabalıkta ararız kayıp günlüklerini aşkın. Gül dalından yaprağını bırakır suya, bülbül ruhundaki o efsunlu yakarıyla acılarını anlatır o mor boyalı dağlara. Kahırlı bir ömrün yasak kentlerinden yakarılarla koşarız aşkın soğuk kollarına. Yangınımız olur an, dalda bu kez bülbül üşür, gül yuvasında aşkın kahkahasıyla gülüşür. Unutulmuş davaların dosyalarında hep kalın bir çizgi vardır anlayacağın yar, bu yüzden sonsuzluk çizgisinde bile eğrilmiş bir ufuk yakarısı vardır.
Ezik avuçlarımıza yerleştirdiğimiz kalem bir gün uzanıp kendimizden çok uzaklara bir dal arar gölgesine, yuvasını yitirmiş bir kuşun çığlıklarına sevinç süremeyiz, ancak o yaşam hazzıyla bakışlarımızla sevgi aşılayabiliriz. Ayaküstü anlatılan bir masal olur kimi hayat, gölgemizi bir deniz feneri, gövdemizi de yârin ayak sesleri ışıklara beler. Uzun bir düş yoludur yani aşk, sığındığımız her yürek hanımız, göğsüne sokulduğumuz her aşk yârimiz olur.
Mevsimlerin Eylül hüznüne tanıktır yaşanılanlar, kabından taşan, toprağa karışan, sonrasında tohum olup sonsuzluğu arşınlayan bir içsel feryadın yakasındaki ölüm gibidir... O öpülesi anlarda, o tanıklığımıza resim olan zamanlarda hiçbir düş fırtınalı bir günü çizemez kâğıtlara. Alınır, sarılır, tadılır ve yine iç sesimizle yürek kantarımızda tartılır.
O engin mavilerin serin rüzgârlarıyla yıkamak isteriz ruhumuzu, göz alıcı bir yaşam gülümser biz dağların koyu gölgesine yasladıkça gövdemizi. Özlem yıkar bir kadın yüreğimin yeşil çayırlarında, vakit aşka çağırırken bedenimi. Her sevişmenin koynundan yeni özlemlerle ayrılır sevenler, ömrümüzün asmalarıyla sonsuz yaşanmışlıkların gövdesine aşk ağar iken. Şarkılar sevdayı anlatır yar, gökyüzümüzün çarşaflarına yağmur damlar iken. Her aşk ruhumuzun sarı ovalarındaki bekleyiş kelepçelerini olmazlığa açar iken.
Her mavi, aslında gri bir düştür ve ruhumuzdaki egemenliği hüzünlü bir öpüştür. Her mavi kılcal köprülerinden aşırarak aşkı bulunmaz bir dünyaya götürür sevdayı ve ruhundaki o hicaz salıncaklarında sallayarak uykulara beler yüreğimizdeki yaşamsal aşkı. Rüyalarla biçimlenen ve aynı düşlerin harmanıyla içlenen bir ömrün sarılmasız geçen karelerinden nice yaşanmışlıklar çıkar ve her doğru kendi yanlışından arınarak sevgiyi kucaklar. Bizler, yani olmazlarla kendi hikâyesini yaratan bizler bu muammalarla sarılı düş tepelerinde kendi çığlığımızı dinleriz ve bunun mutluluğuyla yaşar gideriz.
İlmeklerle dokunan bir hayat yastığının oyasıdır hüzün, biz sırtımızı acılara yasladıkça anlam kazanır ve ruhumuzdaki sızılar, gözümüzdeki yaşları sararak gönlümüzü alır. Düşlerimizin durmak bilmeyen dişlilerinden akınca yüreğimizin yorgun teri, kazınır göğsümüzün en sancılı yeri. Elde var hüzünlerle hayata tutunmak ve aşkın sevda yolculuklarında bir ömre derin derin bakmak.
Yol tutunuşlarımızla örselendiğimiz anlarda bir yanık zaman türküsü dolarız dilimize, adımızın ezberini usunda tutan sevgiliyle çoğalmak için. Geceler kırık bir plakça döner kendi ekseninde, biz döner her turda, şarkıların her nakaratında şiir oluruz hayata akmak için. Uzaksa mavi, kan içilir geceleri bir çanaktan. Tuzak olur siyah renkler, kan damlarken dudaktan. Yalnızlık gergefine şiir tutunur, yürek kanar bir aşk sözünü sakınmaz olursa mızraptan.
Kimi boynu bükük bir çiçek, kimi gövdesini yine kendine nakışlarla diken bir nakkaştım. Her gün yeniden ısınan bir kürede yalınayak aşkı arayan, sonsuzluğa yürüdükçe kendi yaşanmışlıklarını hep erteleyen ve ömür çürüten nabzımın dar geçitlerinde eylülde hazin bir damla, şubatta dudakta çiyden bir bakla, mayısta da menekşe sırtında ağlayan bir muamma oluşum da bundandı.
Dizlerim nicedir kanamıyor anlayacağın sevda bakışlı. Nicedir yorgun gönlümün boşluğuna yar sokulmuyor. Sevinin zarfları boş, ipek gülüşlerini umursamaz oldum sevdiğim tenlerin. Radyoda şarkılar unutulmuş bir hazan, ekranda her şey sahte. Sabrın posalarıyla örtüyorum karınca yuvalarını. Uzakları düşlediğimde, yangın kürelerinde içimde büyüyen yağmuru öfkeyle dişlediğimde ve cümleleri aşk diye sayfalara işlediğimde renkler hep donuk bir yaşamın yansıması, benden önce tüm yaşamış evliyalar da bu dünyanın garip yolcularıydı.
Sana ayırdığım denizlerin girdaplarında bir öfkenin tülbendi, derinlerimde kükrememiş faylar ve sonsuzluğuma çağırıyor anlayacağın seni anımsatan tüm şarkılar. Zambak bakışlarındaki can kırıkları, avuçlarında dağılan kader çizgileriyle birbirinden ayrılmış bir fotoğraf karesi, kendi adresini arayan bir düşün suretiyim ben. Kayıp bir tutunuşun sırtına yüklediğimizde acının sarnıçlarını, dökülür zamanın kaygan pulları aşkın yamaçlarından ve sessizlik kul olur bekler sevda kapısında. Akan her damla, ruha saklanan her muamma bir gün yangın olur çıkar ortaya, yanar, yakar alev alev ve sarar sevginin mucizevî kollarıyla.
Kayıt Tarihi : 29.11.2011 10:04:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Aşkın yürekteki hazzını anlamak için bir kelebeğin çizgilerini avuçlarımıza resmetmek gerek. Yüreğimizdeki o asil heyelanlara ve gönül köşkümüzdeki sağanak raksına kapılıp bir menzilde sevdayla dans etmek gerek. Kırgın bir bedeni yeri gelince erguvan tınılarıyla donatmak, masal dergâhlarında sevgi kırıklarıyla beslemek gerek. Göğsümüzde durmaksızın sıkışan ve sıkıştıkça da bizi yaşama, şu çelişkili hayata bağlayan en hummalı telaş, en yaşanır an destesidir aşk. Sevmesini bilmiyorsak ve sevgiyle dans etmesini beceremiyorsak hiç hayat pistine çıkmamak gerek. Çünkü aşk, yaşamak ve yaşatmaktır...
TÜM YORUMLAR (1)