Kerpiçten köy eviydi.
Dedem, ninem, babam, annem, kardeşlerim ve halalarım.
En az 15 kişi yaşayan 4 adalı bir evde doğdum.
Elektrik sanırım ilkokul ikinci sınıfta geldi.
Gazlı lamba ile ders yaptığım zamanlarda kısık ışıkta okuma yazma öğrendim.
Kar yağınca belimize kadar batar çıkardık.
Kara lastikler hep ayağımızı üşütürdü.
Evde, mutfak buz gibi olurdu, zaten şebeke suyu yoktu.
Pınardan su taşınırdı..
Kazanlar doldurulurdu.
Kilerde un, yağ tekne tekne ekmek.
Sicim çuvallarda bulgur, yarma.
Sonbahardan dağlarda toplanan çördük, alıç.
Çördük kokusu halen beni dağlara çeker.
Hayvanlar için arpa.
Oturma odasında devamlı tüten, kurumu, zifiri bol bir odun sobası.
Sobanın üstünde sürekli pişen yemek ve kaynayan su.
Dedemin askerlik arkadaşları çocukları ile gelir günlerce misafir edilirdi.
Nereye sığıyormuşuz bu kadar kişi.
Tepsilere boşaltılan yemeği hep beraber kaşıklardık.
Balık, tavuk olunca sofrada herkesin önüne pay edilirdi.
Haftalık mı, aylık mı tam hatırlamıyorum kazan konulurdu, yunlukta.
Yani çimilir, yunulur, çamaşırlar yıkanırdı.
Sabunun değerli olduğu zamanlar.
Gözlerimizin yandığı zamanlar.
Fırına keşik olur ekmek, gömbe, çörek pişerdi.
Evde on beş kişiye yemek pişer, bulaşık, çamaşır yıkanır, sökükler dikilir , çoraplar yamanır.
Okula gidilir. Soğuktan burnunun akıntısı hiç durmaz. Okula giderken de odun götürürsün ısınmak için zaten.
Market, bakkal diye bir şey yok.
Pazartesi Artova, Cumartesi Çiftlik pazarına gidilir.
Traktörün arkasında ki tahtaya oturup çiftlik pazarından dönerken dedeme bağırıyorum, durdur düştü.
Kardeşim traktörün hoplatmasından dolayı düşmüştü.
Belki 5-6 yaşlarımdayım.
Fırın ve ocak için tezek toplamaya giderdik.
Dağ taş.
Anam, gün ağarırken sabah ezanıyla kalkar, gece yatsı namazına kadar görünmeyen bir kahraman gibi çalışırdı.
Ama hatırı, yeri, varlığı yoktu.
Her şeyi yapar ama hiçbir şeyi yapmıyormuş gibi davranılırdı.
Adı bile yoktu, herkes “Gelin” diye çağırırdı.
Ben liseye gidinceye kadar Anam”a “Gelin” dedim.
Ortaokula gidinceye kadarda, şehirde ki halaoğullarımın eskisi bizim yenimiz oldu.
Çok sevinirdik, çuvalla elbise.
Köydesin şehirli elbiseleri giyiyoruz.
Kış, kar soğuk halen üşütür beni.
Isıtmaz beni hiç bir soba.
Rahmetli babamın çaresizlikten, git bir birinci sigarası al ve yazdır demesi halen üşütür beni.
Belki bundandır konfora, gösterişe, makama, böbürlenmeye hep düşman oldum.
Sadeliğin dizinin dibine oturdum.
Biri bir şey istese hep yerine kendimi koydum.
Şimdi her şey var.
Ama nedense o üşüyen burnu akan çocukluğum kar yağınca burnumda tütüyor.
Demek ki çocukluğuna inelim diyeneler haklı.
Orada yaşanılmamış eksiklikler var.
Çaresizlik var.
Tamamlamak istiyorsun ama baban, deden, ninen yok.
Bırakmıyor seni kaç yaşına gelirsen gel..
10 Nisan 2025 sabahı kendi kendime bir not olarak yazdım, sonrası paylaşayım dedim.
Dedemi, babamı, ninemi rahmetle ve özlemle anıyorum.
Vesselam.
Hüseyin Kömür
Hüseyin Kömür
Kayıt Tarihi : 10.4.2025 10:28:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
İÇİN ÜŞÜRSE NE ISITIR Kİ!
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!