Ne kuş cıvıltısı, ne egzoz uğultusu,
Sessizliğin sesi, rahatlatır bizi.
Sabaha doğru, sızarak ve süzülerek gelende,
Şaibelerin ve zulmetin ve karartıların,
Gene kendi kendileri örttüğü,
İnsanımsının uyuduğu bu demde,
Gökteki maviliğe,
Bizdeki kara(n)lıkları dökmek,
İyi olsa gerek, herhalde..
İçimizdeki vâveyla ve fısıltıları,
Gerek sesle, gerek (s)imgeyle, vesâire,
Kapasitif isteklerimizi , çıkarttık bir iradeyle.
İşimizle, eğleşimizle sereserpe serdik arza,
Bi’l-ihtimam, bi’t-tamam, bila fasıla.
İçimizden dökülenden,
İçimize dökülenden mürekkep,
Dökük, dökülük dünya!
Sana yolu düşen, senin yola düşen
Düşmüştür bedavaya
Kötülüğü, nefes alışından tanıyarak,
Olgunlaşır kulağımız.
Burnumuz,
İyiliğin râyihasını alarak, bir biçimde…
Eşşeğimizin heybesine,
Hınçla ve bizzat doldurduğumuz,
Şişkin hava, pişkin hainlik,
Nasıldır?.. Görür gözümüz.
İşiterek, koklayarak ve görerek (d)olanları,
Ustalaşır, uslanır kendilik.
Kentin (bilinç)altına verdiğimiz,
Semirmesi için, için için eridiğimiz,
Bir biçimde bildiğimiz ne varsa,
Şuur olarak döküldü üstümüze.
Kirleterek ve ilerleyerek, girdi içimize arsızca…
Berraklığı çocuklukta kalan,
Tabiatından ayarttığımız benliği,
Toparladık toplamadan, döke saça, umutsuzca…
Abdussamet Kaya
Kayıt Tarihi : 19.12.2021 13:03:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!