İÇİMİZDE BİR SIZI; KUDÜS
İslam'ın kutsal kentlerinden Beytü'l-Makdis, Mukaddes, el-Kudüs ve Kudüs-i Şerif gibi adlarla da anılır. İbranice'de Yeruşalim adıyla bilinir. Müslümanlar gibi Yahudiler ve Hristiyanlarca da kutsal sayılır.
Kudüs'e kutsallık veren yapılar Haremu'ş-Şerif içinde yeralır. Kentten duvarlarla ayrılan Haremu'ş-Şerif'te ünlü Mescidu'l-Aksa ve Kubbetü's-Sahra bulunmaktadır. Mescidu'l-Aksa, uzun süre Müslümanların kıblesi olan, Hz. Süleyman tarafından yapılmış Beytu'l-Makdis'in yerinde yükselir. Hz. Peygamber (s.a.s) 'in Mirac sırasında uğrak yeri olan bu mekânının hemen yakınında da bazı kutsal emanetlerin korunduğu Kubbetü's-Sahra vardır. Mescidü'l Aksa'nın doğusunda ikinci Mabet'ten kalan duvarın bir bölümünü oluşturan Ağlama Duvarı, Yahudilerin en kutsal mekânıdır. Hz. İsa'nın çarmıha gerildiği sanılan yerle Hz. Meryem'in mezarının bulunduğu yerde yapılan kiliseler de Kudüs'ün Hristiyanlarca da kutsal kabul edilişiyle beraber bir ziyaret mahalli durumuna getirmektedir.
Kudüs tarih boyunca genellikle vahye dayalı dinlerin birçoğuna beşiklik ettiğinden tevhid medeniyeti açısından önemli bir konuma ve bu yönden zengin bir tarihi mirasa sahiptir.
Hıristiyanlar, Hz. İsa (a.s.) 'nın çarmıha gerildiğine inandıkları yere birtakım kiliseler inşa etmişlerdir. Hz. Meryem'in mezarı da burada surlar içinde kalan mevkidedir ve etrafına kiliseler yapılmıştır. Hıristiyanların Kudüs'teki en önemli eserleri M. S. 312'de Hıristiyanlığı kabul eden İmparator Konstantin' in inşa ettirdiği Yeniden Diriliş (Kıyamet) Kilisesi'dir. Bunun yanı sıra Kıpti Kilisesi, Ermeni Kilisesi, Benediktin Papazları Kilisesi, Saint George Ortodoks Kilisesi, Apostolik Nons Sarayı gibi tarihi öneme sahip daha başka Hıristiyan eserleri de mevcuttur.
Kudüs, Hz. Ömer’ in halifeliği döneminde 638’ de Müslümanlarca fethedildi. Ünlü Beytü'l Makdis'in yerinde Mescid-i Aksa diye bilinen mescit yapıldı. Emevilerden Abdülmelik bin Mervan, Mescid-i Aksa' yı genişleterek bazı kutsal emanetlerin de korunduğu ünlü Kubbetü's Sahra'yı inşa ettirdi. Şehir, 969'da Fatımilerin eline geçti. Halife Hakim 1010'da Kudüs'teki tüm kiliselerin yıkılmasını emretti. Haçlılar 1. Haçlı seferinde 1099'da kenti istila ederek burada Kudüs Krallığını kurdular. Müslümanların kente girmelerini yasaklayan Kudüs Krallığı 1187'de Hıttin Zaferi ile Salahaddin Eyyubi tarafından yıkıldı. Salahaddin, ortaya koyduğu muazzam inanç, cesaret ve kahramanlıkla Haçlılara hâdlerini bildirmiş ve Kudüs üzerindeki heveslerini dumura uğratmıştı. Hıttin'de Haçlılar, Doğu'ya saldırdıklarından beri ilk defa bu denli ağır bir hezîmete mâruz kalmışlardı. Öyle ki, Papa III. Urban hezimeti hazmedememiş, kahrından ölmüştü.
13. yüzyılın ortalarında Yahudiler yeniden Kudüs’e dönerek kendi mahallelerini kurdular. 1517'de Yavuz Selim'in Mısır seferi ve Mercidabık, Ridaniye zaferleriyle Kudüs'ün 400 yıl süren Osmanlı dönemi başladı. Kanuni döneminde Kudüs imar edildi, kentte yeni surlar, medreseler, imarethaneler yapıldı. Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa Kudüs'ü 1831'de ele geçirdi ise de Osmanlılar 1840'ta geri aldılar.
Kudüs'ün Siyonistlerce işgali süreci 19. yüzyılın sonlarında başladı. Dünyanın dört bir yanına dağılmış bulunan Yahudiler 19. yüzyıl başlarında kurulan Siyonist örgütlerce Filistin topraklarına göçe teşvik edildiler. Rusya'da yaşayan bazı Yahudilerin 1882 ‘de göçmesiyle Filistin'de ilk Yahudi yerleşme bölgesi kuruldu. 1905'te Rusya'daki ihtilal hareketleri nedeniyle ortaya çıkan ağır baskılardan kaçan Yahudilerin de Filistin'e göçmesi üzerine buradaki Yahudi nüfusu 90 bine ulaştı. Bu sayı 1925'te 110 bini, Hitler'in Almanya'da iktidarı ele geçirmesiyle Almanya'dan yapılan göçlerle de 1939'da 450 bini buldu. Bir bakıma tüm dünya devletleri kendi içlerinde bulunan Yahudileri planlı bir şekilde Filistin’e göçüp yerleşmeye hem teşvik ettiler, hem de zorladılar. 1917'de Kudüs ve Filistin topraklarını işgal ederek 1948'e kadar ellerinde tutan İngilizler, Yahudilerin yerleşmelerine büyük kolaylıklar sağladılar. Bu sıralarda İngiltere ve ABD desteğini arkasına alan Siyonist terör örgütleri Filistin'in müslüman halkına karşı terör ve katliam hareketine başladılar. Uluslararası alanda yaptıkları çalışmalar sonunda 1947'de BM'den Filistin'de bir Arap-Yahudi devleti kurulması yönünde bir karar çıkartan Siyonistler, İngilizlerin bölgeyi boşaltmaları üzerine Filistin topraklarının büyük bir bölümü ile Kudüs'ün yarısını işgal ederek 1948’ de İsrail devletinin kurulduğunu ilan ettiler. Haziran 1967'deki Altı Gün Savaşı'nın ardından İsrail, Kudüs'ün tamamını işgal etti ve burasının 'sonsuz ve bölünmez' başkentleri olduğunu açıkladılar. Ondan sonra Siyonistlerin Filistin topraklarında, o toprakların gerçek sahibi olan Müslümanlara yönelik başlattıkları zulüm, katliam, işkence, yok etme ve insan hak ve haysiyetine sığmayacak akıl almaz vahşet ve soykırım devri başladı. Küfrün mantığı 1400 yıldır hep aynı; Yok sayma, alay etme, küçümseme, iftira, yok etme çabası ve ambargo.
İngiliz subayı Alen Bee’ nin Kudüs’e El Halil kapısından girip, Salahaddin Eyyubi’ nin mezarını tekmeleyerek “Salahaddin bak işte biz geldik” diye hezeyanı 1187 Hıttin Savaşının kendince intikamıdır. 1917’ deki bu olayın Viyana’daki kiliselerde bile kutlanması ise haçlı zihniyetinin bir uzantısıdır, zira Avusturya-Macar İmparatorluğu o esnada Osmanlı’ nın müttefikidir. Haçlılık ortak paydası güdeme gelince ittifak devleti, itilaf devleti farkı kalmıyor.
İslamın tekliflerini, çağlara hitabeden yüksek erdemlerini tehdit olarak algıladı müşrikler. Işığın olduğu yerde karanlık olmaz. Bu gün Kudüs’ün esir oluşu ve Filistin’in mazlum halkının vahşice katledilmesinin sebebi islamın evrensel çağrısıdır, karanlıkları yırtan nurudur ve bu nurun yarasaları tehdit etmesindendir.
Kudüs hasta olursa, İstanbul ağlar. Neden, çünkü Mekke, Medine, Kudüs, İstanbul kardeştir de ondan. Kudüs yürek haritamızda her zaman merkezdir ve şu anda siyasi anlamda reel politikte kimin elinde olursa olsun, İslam medeniyetine ait olan bir şehirdir. 1. Dünya savaşında pek çok cephede mağlup olduk, bu mağlubiyetler akabinde Kudüs’ teki Osmanlı kumandanı İzzet Paşa uzun ve destansı savunmalar neticesinde, Kudüs yakılıp yıkılmasın diye Kudüs’ü teslim etmiştir. Kudüs düştüğü için biz düşmedik, biz düştüğümüz için Kudüs düştü.
Yavuz Selimin Mısır seferi sonucunda bölgede kendi yaptırdığı hayır kurumları haricinde, Yavuz’un annesi Gülbahar Hatun Kudüs, Şam, İstanbul ve Edirne’de vakfiyeler kurmuş ve bunlardan bir kısmı hâlâ kuruluş gayesine uygun olarak aynı hayır faaliyetlerine devam etmektedirler.
Hicri 17. yılda Hz. Ömer’in Kudüs’ü teslim aldığında Kudüs Başpiskoposu ile yaptığı sözleşmeye tüm Osmanlı Sultanları sadık kalmışlar, Kudüs’ün nüfus yapısının sabit kalmasına hep özen göstermişlerdir. Mesela Hz. Ömer’in orada tarihe geçen ve takdirlere şayan bir tavrı vardır ki unutulmamalıdır. Hz. Ömer Kudüs’ü teslim aldığı esnada namaz vakti girmiş, oraya en yakın mabet olan Kıyamet Kilisesinde namazını kılabileceğini söyleyen Başpiskoposa: “Hayır, burada namaz kılmam bizim için sorun değil ve sorun olmaz ama ileride sizin için sorun olur” diyerek, onların kilisesinin ileride Hz. Ömer burada namaz kıldı, mescit yaptı diyerek müslümanlarca camiye çevrilebileceği ihtimalinden hareketle orada namaz kılmamıştır.
Kudüs Müslümanlar elindeyken medeniyet merkezi oldu, İslam medeniyeti sayesinde asıl hüviyetine kavuştu ve layık olduğu değeri buldu. Zira Hıristiyanlar elindeyken tüm kutsal mekânlar ve mabetler çöplük halinde ve pislik yuvasıydı. Müslümanlar temizledi, medeniyet getirdi.
Mısır’ın fethi ile Osmanlı idaresine geçen Kudüs’ ün demografik yapısı 1897’ ye kadar sabitti. Yaklaşık 10 bin Yahudi nüfus vardı. Sultan 2. Abdülhamid sonrası Kudüs’te Yahudi nüfusu 10 kat 20 kat yükseldi. Vahşete giden yolun ilk istasyonu, Filistin’e Yahudi nüfusun yığılması, Hz. Ömer’le Başpiskoposun yaptığı teslim sözleşmesindeki nüfus yapısının bozulmasıdır. Bir bakıma tüm dünya devletleri Almanya’dan, Rusya’dan, Polonya’dan kendi içlerinde bulunan Yahudileri planlı bir şekilde Filistin’e göçüp yerleşmeye hem teşvik ettiler, hem de zorladılar.
Yahudi inancına göre yahudiler ve goimler olmak üzere iki tür insan var yeryüzünde. Goim İbranice “ötekiler” demektir, yani Yahudiler öz, öteki insanlar tamamen üvey demektir onlara göre. Bu günkü yaşanan zulmün ve vahşetin kaynağında yatan düşüncenin biri de budur. Kendilerini üstün ırk diğer tüm insanları de köle olarak görmek.
Allah'ın Kur'an'da çevresini mübarek kıldığını açıkladığı ve son Peygamber'i Hz. Muhammed'i ayetlerini göstermek üzere İsra gecesinde götürdüğü kutsal Kudüs, bugün Siyonizm'in işgali altındadır. Siyonist örgütlerin yürüttükleri terör ve katliam hareketleriyle Siyonist devleti kuran Yahudiler, o günden bu yana yürüttükleri soykırım ve zulüm politikalarıyla sayısız müslümanın hayatına son vermekle kalmayarak bir milyonu aşkın müslümanın yurtsuz kalmasına neden oldular. Hz. Peygamber (s.a.s) 'in ifadesiyle 'Allah'ın takdis ettiği' toprakların bu şekilde işgal edilmesi, hiç şüphesiz tüm müslümanları sorumluluk altında bulundurmaktadır. İslam ülkesinin küfür ülkesi durumuna getirilmesi, müslümanlara cihad yükünü yüklemektedir. İslam'ın bu hükmü, Kudüs gibi kutsal bir yer söz konusu olduğunda daha bir önem ve aciliyet ifade etmektedir.
Filistin yeryüzünün şehid halkıdır, insanlığın dramıdır. Yeryüzünde insanım diyenlerin, müslümanım diyenlerin turnusol kâğıdıdır Filistin. Filistin zulüm yaşarken, insanlık onuru ve bir insan nesli İsrail tankları ve bombaları altında dünyanın gözü önünde yok edilirken, beşikteki bebekler potansiyel suçlu kabul edilip Yahudilerce katlediliyorken insanlığımızı ve Müslümanlığımızı tekrar gözden geçirmemiz ve imanımızı vicdanımızı güncellememiz lazım.
İsrail, ağır silahlarla silahsız bir halkın üzerine ölüm kusuyor, soykırım amaçlı terör yapıyor. Bununla beraber tarihi İslami eserleri, kutsal mekânları ve mabetleri sinsice yıkma ve yok etme faaliyetleri içerisinde. Şu an ciddi bir açlık ve her alanda ciddi bir çaresizlik var Filistin’de. Ayrıca ciddi bir de mülteciler sorunu var, her gün mülteci kampları da ölüm kusan bombalardan en feci şekilde etkileniyor. Yahudiler, sapan taşlarına karşı, tanklar, helikopterler, havadan ve karadan yapılan bombardımanlarla savaşın adaletini de, savaşın hukukunu da yok ettiler.
Bir yer yürekte kurutulmadan toprakta kurutulamaz. Yüreklerde fetih olmadan topraklar fethedilemez. Hıristiyanlar Kudüs için içlerinde 800 sene rüya yaşattılar, bizim 70-80 senede Kudüs’le ilgili rüyamız bitebilir mi? Bağrımıza saplanan bir hançer, yüreğimize oturmuş bir yumruk olarak karşımızda duruyor Filistin. Kudüs dünya müslümanlarının namusudur, turnusol kâğıdımızdır bizim. Kudüs bizim yürek haritamızın neresinde duruyor?
Kudüs’e dua et, Filistin’ i unutma. Bu sevdayı yaşat ey müslüman!
1. Haçlı seferi sonucunda Kudüs haçlılarca işgal edilip şehre müslümanların girişi yasaklanmıştı. Şarkın Kılıçaslan’ı Eyyubi Sultanı Selahaddinin yüzü hiç gülmezmiş, hayatta güldüğünü kimse görmemiş. Sebebini sorduklarında: “Kudüs esirken, Salahaddin gülmez, gülemez” cevabını vermiş. Haçlılardan Kudüs’ü geri almak için sefer hazırlığı yapmış, dört bir taraftaki müslüman beylere ve emirlere de elçiler göndererek yardım istemiş, Kudüs’ü kurtarmaya gidiyorum, bu çorbada sizin de tuzunuz olsun mahiyetindedir çağrısı. Onların cevabı çok ilginçtir: “Ey Salahaddin, dualarımız seninle” öyle bir kızmış ve hiddetlenmiş ki “ Bana dualarınızla beraber kılıçlarınız da lazım” diyerek bu husustaki fiili duanın ne denli önem taşıdığını hem onlara hem de bu çağın müslümanlarına anlatmak istemiştir.
Yüreğimizin bir köşesinde Kudüs mutlaka olacak ki, Kudüs yeniden asıl sahibine kavuşacak. İsrail yenilmez bir güç değil, bunu geçen sene Lübnanlı gençler tüm dünyaya ispatladı. 10 günlük bebeklerin daha dünyaya gözünü açmadan İsrail katillerince cennete gönderilmelerinin bir sonu olacak elbet. Ama bu sona bizim katkımız ne olacak? Türkiye olarak hem dualarımızla hem de maddi desteklerimizle Filistin halkının arkalarında olmak zorundayız.
Bugün Filistin'de, Selâhaddin gibi bir kurtarıcının çıkması ve İslâm sancağının Kudüs semalarında yeniden parlaması zalim Siyonistlerin ve suç ortağı Batılıların hâlâ kâbusudur. Lâkin, Kudüs ve Filistin topraklarının istiklâli için Selâhaddin gibi kahramanlara ve liderlere muhtaç olduğu da mutlaktır. O, bu anlamda bir sembol ve timsal mevkiindedir. Kudüs, Selâhaddin Eyyûbî'sini hasretle aramakta ve Çağın Firavunlarına dur diyecek o şanlı Fâtihinin çıkacağı anı büyük bir hasretle beklemektedir.
Kudüs tekrar kurtulacak, o kahramana 2. Salahaddin Eyyubî diyeceğiz. Onun dini, dili, cibilliyeti ne olursa olsun, O tüm insanlığın manevi ve doğal lideri olacak.
Gazi Hüseyin KILBAŞ
Hüseyin KılbaşKayıt Tarihi : 6.3.2008 08:46:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Filistin yeryüzünün şehid halkıdır, insanlığın dramıdır. Yeryüzünde insanım diyenlerin, müslümanım diyenlerin turnusol kâğıdıdır Filistin. Filistin zulüm yaşarken, insanlık onuru ve bir insan nesli İsrail tankları ve bombaları altında dünyanın gözü önünde yok edilirken, beşikteki bebekler potansiyel suçlu kabul edilip Yahudilerce katlediliyorken insanlığımızı ve Müslümanlığımızı tekrar gözden geçirmemiz ve imanımızı vicdanımızı güncellememiz lazım.

TEBRİKLER,
ÇOK GÜZEL ANLATMIŞSINIZ FİLİSTİNİN BUGÜNE GELMESİNİ,,İNŞALLAH YAHUDİ ESARETİ ALTINDA YAŞAMAKTAN KURTULURLAR,,
KUTLUYORUM DUYARLI YÜREĞİNİ.
KUTLUYORUM DUYARLI YÜREĞİNİ.
TÜM YORUMLAR (3)