Ben öldüğümde
içimden bir dolu kukla çıkmış
ipleri çalınmış
geçmişleri zedelenmiş
gözlerinden düşen gözyaşları
tek tek kırılırken dudaklarımın üstünde
tüm günahlar meleklik sınavındaydı
üstlerinde çırılçıplak bir çarşaf
upuzun bir karanlık bu
gördükçe sünen
korktukça sünen
ağladıkça koyulaşan
İçinde irinli rüyaların beslendiği
buruş buruş bir karanlık bu
gittikçe aşağı düşen
tabelasız bir karanlık
bir tek kılavuz var bu siyahın içinde
o da beyazı çalınmış namuslu bir renk sadece
taşlı bir yol
taş taş
taş gibi
taş gibi geçmişiyle
kenarda bir ızgara
biriken gözyaşları için
köşede bir sokak lambası
sevişemeyenler için
duvarda bekleyen sarmaşıklar
aşıklar
aşıklar pek bir sarmaşık
kısacık bir yol
iki adımlık hayatın teras katında
taşlı bir yol
mühürlü yol
sınandık gölgelerin sırtında göç eden aynalarımızın içinde
sınandıkça suya döndük, dibinde kanayan karanfillerin olduğu
karanfiller limanına vardık ama en sonunda, çivilenmiş acılarımızdan kurtulup
işte orada akrep ve papatya, el ele
ki dokunamadık ne akrebe ne de papatyaya
işte o anda bir okyanus kuşu, bıraktı kanatlarından pırıltısını alnımıza
seyir defterimizin üzerinde masmavi bir kelebek
mutlu kaşifin gölgesinden yağıyor yollar
hasretle bizi bekleyen masum ufuk çizgisi
göğsümüzün içinden çıkmaya çalışan, tahliye edilmiş arzularımız
Köz yeniden hazırlanıyor kıvılcım olmaya
İşte böyle göründü ve yineleniyor sürekli
kırkikindi yağmurlarının arasından gözüken yollar
yıldızlardan savrulan köpüklerin parmaklarımızın ucunda
nasıl da mutlu çığlıklarla patladığı
İşte orada göğsümün kıyısında bir yanardağ
düşledikçe patlayan, düşledikçe patlayan
Kayıt Tarihi : 23.3.2010 10:34:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!