nerden estiyse samyeli
buldu beni kuzeyimden
en dar yerimden boğazımın
kadim uygarlıkları barındırırken
sularında yüzme bilmeyen hayvanlar
zincirliyken kapımın kilidi
hani hiç gezmediğim Sarıyer sahili
işte hüznün doğduğu an
konstantinapolis’in, istanbul’un, sembol’un
yani zamanın en güzel kadınının
ellerindeyim zifirinin kör bucağında..
çevirdiyse kendini poyraza sam
ve oğlu zal savaşa tutuşmuşken
savaşa torunu rüstem’in bilekleriyle
boğazımın ne tenha köşesi kurumakta
ve midem boş bir çuval gibi
istanbul’a, sembol’a, konstantinapolis’e
ince bir rüzgar eşliğinde
uğultusunu sunmakta…
ey görmeyen gözlerimin aşık olduğu şehir
kadınım,bedenimin zifiri derinliği
eğer saklıyorsan içindekini bana
ellerimde atilla’nın kılıcından da keskin
ellerimde sırat köprüsünden de ince
ellerimde bakışın göremediği
var bir ölüm çizgisi rüzgar dinince
rüstem söylerken şarkısını
fatih dört nala şah mat derken
ey İstanbul
ey sembol
ey konstantinin polisi
sus ve kulak ver bana
bırak bana ellerini,
kadınımın sevincini
bırak bana sam’ımı
bırak poyrazımı, kuzeyimi.
bırak, bak ben ölüyorum..
Ünal Çağabey
Ünal ÇağabeyKayıt Tarihi : 9.1.2008 20:22:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!