İstanbul
Ati sana ram olup sarılmış biçimdeyken
Nasıl gideyim senden sen benim içimdeyken
Olmadan bir an önce bir kul bir hayal kursa
Hayalini resmedip yüce divana dursa
Bir an olmazlar olsa bir ses gökleri sarsa
Ey belde i tayyibe temizlen dön aslına
Bir alev sarsa göğü karanlık aydınlansa
Yalnız Üsküdar değil bütün bir dünya yansa
O ateşe koşuşsa aşkın kelebekleri
Ateş içre gülşeni görmeyen can kalmasa
Ayağa kalksa yine tarih aşk ve İstanbul
Kulağa dolsa o ses; beni İstanbul da bul
İstanbul
En vefasız yar bile sende vefa bulurken
Nasıl gideyim senden sen benim içimdeyken
Cüretkar değilim ben yazamam şiirini
Ne laleli devrini ne yoksul güllerini
Bazen kana boyanan bazen havfle yıkanan
Ama hep reca kokan dualı ellerini
Aç bağrını İstanbul alem görsün sen nesin
Meydana ayakları çıplak dervişler gelsin
Hüdayi bir edayla haktan sofralar sersin
Aç doysun zenginlerse lezzet ne imiş bilsin
Yazdı sümbülün seni hokkası merkezinden
Bize inlemek düştü bu çağın dehlizinden
İstanbul
En zavallı kuş bile bahtiyar seninleyken
Nasıl gideyim senden sen benim içimdeyken
Hamidi bir vav geçer boğazın çehresinden
Sular döner ebruya haliç efsanesinden
Toprakla buluşunca şemseddin in sakalı
Nazlı İstanbul çıkar Bizans ın köhnesinden
İstanbul can mecnundur sende ona Leyla sın
Doğrul Ayasofya dan düşmanların sızlasın
Nabi çıksın tarihten hiçliği açıklasın
Fuzuli testisinden yare sular çağlasın
Yürek yanar kim anlar dumanı tütmez bağrın
Dağılsın her bir yana nokta konulmaz çağrın
İstanbul
Gülüne kavuşuyor sana gelen her diken
Nasıl gideyim senden sen benim içimdeyken
İstanbul da sonbahar aylardan yine kasım
Yerde inci arayan beyinler ruha hasım
Ağlamak mı gerekir ağlasın nesli Asım
Sadık olsun saniyen kelamı ebel kasım
Ismarlama çiçekler ne bilsin rengin nerden
Bunca kalabalıkta neden yalnız kız kulen
Ağlama İstanbul için çekme derinden
Yoksa güneş mi battı sana doğduğu yerden
Kafdağı'nda mı kaldı gül isimli sokaklar
Ararsan kaldırımlar nurdan gizleri saklar
İstanbul
Neyzenini kaybetmiş ucu kırık bir neyken
Nasıl gideyim senden sen benim içimdeyken
Tanır beni yüzüme aşinadır gözlerin
Abajur ışığından daha yaslı gözlerim
Yokluğunda hamlaştı şimdi paslı sözlerim
Hatırla o günleri ki surlarında izlerim
Gökyüzüyle arkadaş yeryüzüyle yoldaştık
Biz her gece seninle bulutlarda ağlaştık
Hüzün ekmeğimizdi acıysa katığımız
Şahadeti su gibi içip içip kanmıştık
Vahdettin gibi seni gözlerimde gizledim
İstanbul sen bendeyken nasıl senden gideyim
İstanbul
Semada dostların sana huzur dilerken
Nasıl gideyim senden sen benim içimdeyken
O Zişan ın övdüğü bereketli şehirsin
Sensiz kaldıysa eller hasedinden delirsin
Sende vefasızlık yok sen sevene gelirsin
Sen fatih ten hediye feyizli bir nehirsin
Bir martıdır bu şair içir vuslat gölünden
Bir yavuz nefesi ver geçir zulmet çölünden
Eyüp ün yeter sana duanda tutunmaya
Yalvar İstanbul gelsin gidenler gökyüzünden
Neylesin şu İstanbul yabancıyken kendine
Sarılıyor hasretle içli kubbelerine
İstanbul
Bu çileli sevdanın yarası içimdeyken
Nasıl gideyim senden sen benim içimdeyken
İstanbul deme bana bu bağlanışın neden
Zaten yorulmuşum tatsız tuzsuz devirden
Perdelerin kapanmış daha gündüz bitmeden
Aradım bulamadım kokun gitmiş laleden
İstanbul
hikmet libasından çıplak kalınca
kırılgan ruhunu alıp yitmişsin
adını kazıyıp gül yaprağına
son defa semaya bakıp gitmişsin
Güzellik ruha muhtaç ruhsa güzelsiz harap
İstanbul u ruhundan mahrum bırakma ya rab
18-04-06
Kayıt Tarihi : 21.4.2006 10:53:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Tebrik ediyorum.
TÜM YORUMLAR (1)