İçimdeki Çocuğun Bayram Şekerisin Kumr ...

Hayrettin Taylan
1968

ŞİİR


23

TAKİPÇİ

İçimdeki Çocuğun Bayram Şekerisin Kumruzen

Şehlaydı içindeki çocuğun gözleri. Egolarım sağır dilsizdi. Üst benliğimin kimlik atlasında arıyordum seni.Bilinçüstü bir üst beynin odacığında çağımı yaşıyordum. Yaşanırlığın gölgesindeydi aşk.Sonsuzluğu tümlüyordu gözlerin, sözlerin, sarılışın. Kadınsal ışıltın
karanlıkta kalan tüm erkeksi duyularımı aydınlatıyordu. Egolarımı eğiten öznel bir cümlenin yüklemiydin.Öznen olarak özüne yakın , iç gözüne yakın, ruhunun magmasına, akın, aşka kadim bir erinç gün’ eşiydim.
-Varsıl yaşamların Everest ‘inde rest çekemediğim haz güzelinde öldürücü can kırıklarının öç okları arasında öylece bütün sevgimle kalmıştım.
İçindeki çocuk:
-Hüzünle, huzur ,gitmek, gelmek, buluşmak, beklemek, ayrılmak, affetmek, neden aynı harfin başında aşkı aşılar. Bakımı olmayan bir alfabenin aynı harfinde yüreği eşeleyen aynı harfler tesadüf mü?
-A…Ş…K… üç harfe kaç bin cümle, kaç bin sözcük sığdırmıştır biliyor musun?
Susup bilincin “cini “olarak kayboldum.
-Sesini bekledim, hani bütün şarkılardan daha güzel, bütün ağıtları da ağlatan ,beni yüreğine çağıran sesini .
Bir ses, binlerce şarkının, türkünün, ağıtın sesini kısırcasına kaybediş resitalini sunup durdu.

-Ve yüzün tanımsız bir atlas gibi gözümde canlandı.Hangi yüzün diye sorma.Çok yüzünü tanıdım, yaşadım, eridim. Bilmediğim, yaşamadığım, hep beklediğim yüzünü bekledim.
-Hani İstanbul yüzü gibi Boğaz’la gülümseyen Marmara ile çoşan, Karadaniz’le akan aşk yüzünü görmek istedim.
Kasımpatı,lale,kuzukulağı, gül, peygamber çiçeği kokan çiçekli haline hallerimi çekimledim. Özel bir kokunun aşkıydın.Tanımsızdın.
-Ürkek ceylanın yurdunu taşıyordun yüreğinde.Ormanlarıma yakındın.
Aslanlığımı eğiten, iç dengemin de denklemini çözen huzurun gönül sofrasıydın, sonrasıydın, öncesiydin öncesizliğime.
-Saçlarını okşamak istedim, hani şu arasındaki hava ile aşka karıştığım, şu beynindeki benli algıları saklayan saçlarına dokunmak istedim.
-Hani başını omzuma yaslayıp işte:
-Dünyanın en mutlu kadını, sevdiği erkeğin omzunda saçları okşanırken, ona söylenen güzel sözler çeşnisiyle farklı duygular yaşayan aşksal melektir deyişini duymak istedim.
-Mutlu musun bensiz?
Saçları okşanmayan, sevilemeyen, sevildiği halde gitmek zorunda kalan milyonlarca güzelin temsilcisi olarak olarak sordum.
İçindeki Ses:
-Keşfedilmesi zor bir adayım. Kara bahtının adasındayım. Damlalarımla oluşan bu denizin ortasında senden gitmenin adasındayım. Seni unutmanın finalini yaşıyorum.Bütün tropikal meyveler şahit.
-Şimdi bedenimde kaldığın onca yılın tadını anlattım meyvelere.
Birisine aşık olurken ruhsal sevişmenin derinliği, üst düzey sevişme boyutu kazandırdığını. İnsan sevmek üstüne, yeniden sevmek üstüne kurulu duyusal zamanın canlı merkezi olduğunu.
-Erkek beyniyle kadın beyni arasında binlerce farkın özetinde yaşamayı dengeleyen yücelere sığınmak gerektiğini.
-Çok sevmek, çok gitmek olduğunu. Çok sevmek,çok beklemek olduğunu söyledim.
Sana , ödünç iki kadınlık sırrımı sermiştim. İlklerimle ,iliklerime kadar yaşattığın ilklerimle geldim. Şimdi iliksiz bir gidişin mutsuz tazısı gibi koşuyorum senden.
-Sen, sözcüğü bile zamir olmaktan çıktı dünyamda. Ne kadar yabancı varsa sensin işte... Dünyada tanımadığım herkes gibi sen de işte yabancımsın.
Sus dedim..Sus…Yabancı değilim, en yerli, en tanıdığınım.
-Emanet bir denizsin sen.Ödünç damlaların var bende.Vicdanımın vatanında yaşıyorsun hala.
-Sartre’nin bulantı kapağında gülümseyen ilim gülüsün.
Erich Fromm’un “Derin ve ihtiraslı sev… Kalbin kırılabilir ama hayatı dolu dolu yaşamanın tek yoludur.” Doldurumuş yaşam yolundasın.

-Ve kinlerinin özetini sunan “Dünyada hiçbir şey insanı kin besleme duygusu kadar yıpratmaz.”
Nietzsche’nin kin tutmayan kızı gibisin. Kinlerini şişiren ego sponsoruna dikkat etmelisin.

Oysa bizi tümleyen akıl ve kalbin uçurumlarında bir denge ya da insani bir formül vardı.
“Kalbin kendine has nedenleri vardır ki, akıl hiç bir zaman anlayamaz.”
Blaise Pascal
-Bir zerreye, bir katreye, bir milime sığmaz gerçekler.İnkarı sende artan bu aşkın geçmişinden kaçarak kendine felsefi temler sunamazsın.
“Hayatın çeşitli güçlüklerine karşı üç şey hediye edilmiştir.. Ümit, uyku ve gülmek.”
Kant
Soğuk önyargıların Sibirya’sı olmuştun.Seslendim sana, böyle düşlerden uzak kal diye.
“Önyargılar, insanları birbirlerinden uzak tutmak için bilgisizlikten yapılmış zincirlerdir.”
(Blessington Kontesi)

Şimdi iç sesini duymak istiyorum. İçindeki ağlak dünya dilsiz romanlar okudu. O, acılar ülkesinin hüzünlü prensesi oldu.Acılarıyla imtihana girdi, sabrın son sefiresi oldu. Gezip durdu hazanistanı. Sen bir bahar bülbülü değildin ki sen aşk bülbülü olarak onun gülistanında gezindin.
-İnsanlar ihtiyacı olanı ister, onun açlığını yaşar. Onun beyninde acılar varken, derin aşkını göremezdi.
Oysa meltemlerin esintisinde, tayfunların çılgınlığında, şelalelerin ışıltısında, yağmurun yere inişinde, denizin dalgalarla oynaşmasında, çalgıların do...re misinde, yellerle suların sohbetinde, annesini özleyen bir bebeğin nidasında, babası ölmüş genç bir kızın ağlamasında, bebeği kucağından alınan bir annenin feryadında, en çok da gözlerinde akan damlanın sesinde duydum seni.
-Bütün hüzünlü sesler meğer seni besteliyor yarama.

Şimdi S’onlu ve s’onsuz gökyüzü hangi yüzüne eşdeğer. Hangi damlan, dalgaya refik, hangi sen içimdeki ben’e nedim.
-Ben kim?
-Ben’ de silinemeyen sen kim? Bu kimlik kilidinin yüzyıllık yıllık bekleyiş kapısı nerde?
-Aşkın majör tonda,şef benim gibi aşka sarhoş.Bu parça olmadı sevdiğim.
-Şimdi içinde çıkmaz sokağın solunda bahtının sarayı var. Belkıs gibisin.Lal masallar anlatıyorsun imkansız aşkımıza. Artık, artıklarımız var diyorsun. Artık, senden artanlara kadim ol diyorsun.
-Ben, yok; ama herkes ben.
Sen , yok; ama herkes sen

Hayrettin Taylan
Kayıt Tarihi : 25.10.2012 14:23:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Hayrettin Taylan