yine başladı içimdeki uğultu
postalları geçirdim ayağıma
düştüm yollara
aşılacak karlı yüksek dağlar
ve uzayıp giden yollar
yollar…
şafak sökmeden yollardayım
mızrak boyu yükselir güneş
yine başlar içimdeki uğultu
çağlayanın uğultusuna benzer
çağlayan
fakat köpüksüz
bembeyaz kar
bembeyaz dağ
kapkara nehir
kapkara düşler…
akşama doğru beyazlar kızıllaşır
-rahatlık ve sıcaklık gibi-
kaynaşırlar
sonra..
sonra bakarım uzaklara
gözlerimdeki bomboş parıltı
ve uzayıp giden yollar
yollar…
anlaşılmaz korku vardı içimde
sürüklüyordu
önümdeki çıplaklığı aşmak
engelleri aşmak olacaktı
engelleri aşmak dedim yoğunlaştırdım cesareti
bitmez gibiydi
bir tepenin ardından başkası
onun ardından öteki
böyle sürüp gitti
yorgunluğum telaşımı yendi
ve uzandım ormanın içine yol kenarında
havada
bulut
şimşek
rüzgar
ağaçlarda kuş
bunların müziğini dinliyorum
gözlerim sisler içindeki ağaçlarda
uyumuşum…
bir kertenkele yavrusunun
başımdan aşmasıyla uyandım
tütün sarıp bir iki nefes çektim ki
havada bir ses ormanda derin yankılar yapıyor
yaklaşan motor sesiydi
fakat benim korkum o anda burukluğa dönüştü
ayrılırken
arabanın kapısından son kez baktım kalanlara
üzgün/haykırır gibiydiler
“-bizi bırakma
bırakma bizi”
yine başladı içimdeki uğultu
çağlayanın uğultusuna benzer
çağlayan
fakat köpüksüz…
Mayıs 1975 Karçal dağı
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta