An, o andır;
Buz çözüldü çözülecek,
Cemreye iki adım var.
Gözlerin,
Kundakta cami avlusuna terkedilmiş
Sokak çocuğu,
Bir bıçak ağzı
ve aç.
Yol çeker gibi bakar.
Göğün mavisine bir ışık düşer,
Zemheriye tek bir çiçek...
Açılır kör gözü yalnızlığın.
Erken açan nevruzlardan derlenmiş,
Bir kimsesizlik başlar bedeninde.
Uzar sessizlik...
Ev, dört duvar,
Üstüne gelir, sığmaz olursun.
Bildik öyküler anlatmaz seni,
Gün batmadan kurşuna dizilmek ister gibisin.
İçim gider.
Hanımelleri akar,
Akar tahta cumbalarından,
Şimdi Mayıs,
Çingeneler Zamanı;
Havada el değmemiş bir cigan,
Sarı güle kesmiş ellerin.
Yüreğini yüklenmiş bir ses, kan revan;
Kendine iyi bak, demelerdedir.
Zaman, güllerin katmerlendiği gün,
Yani bahar.
İçin gider.
Bu hal, hal değildir bilirim,
Çarpacak duvarlar arar gibisin.
Bir Akdeniz akşamı,
En dağın doruğunda,
Tanrıya azıcık var,
Rüzgar essin göğüslerinden
Ve toprak yalasın sırtını,
Dilersin.
İyi de,
Biz, sonsuz küsüz,
Eşkıya kesmiş yolu,
Dağlarım hala kar.
Uzaklarda o türkü,
Bir eski gramofonda,
“Hiç kimsenin, yağmurun bile,
Böyle küçük elleri yoktur.” Çalar.
Kayıt Tarihi : 9.2.2004 04:48:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)