Onlara acıyorum, fakat ne hakkında konuştuklarını bilmiyorlar. Ne kadar da yazık içi doldurulmuş kuşa diyorlar. Bir zaman bulutların altında pençe gibi dururdu, mavi gökte yükselip alçalan özgür bir kuştu diyorlar. Bütün sorunlardan kaçıp, salınıp dururdu yücelerde diyorlar. Yukarıdan bakıp bütün sorunların küçüldüğünü izleyebilirdi diyorlar.
Kuşlar kadar özgür mü? Amma da saçmalık! Bilmezler ki, uçabilmek için onca çaba harcamak gerekir. Bilmezler ki, nasıl da hain kesildiğini rüzgârın ve bir paçavra gibi düşüvermemek için ne kadar çok yiyecek bulmak gerektiğini. Sürekli yemek zorundasınız. Ve kış mevsiminde çok zordur yiyecek bulmak. Kurtçuklar ağacın derinine saklanıp dururlar. Kurbağalar buz tutmuş gölcüklerin derinindedir. Bir bedeli vardır özgürlüğün kuşlar için. Hele bir de yırtıcı kuşlardan çektikleri yok mudur küçük kuşların! Ben kendim büyük bir kuş değilim. Çok tüylü küçük bir kuşum ben: Atmacalar, kartallar, şahinler. Ya yırtıcı kuşların ya da kendi açlığınızın kurbanısınızdır. Hiç de gülünç değildir aç bir atmaca tarafından kovalanmak. Yeryüzünden bakılınca, özgürlük olarak değerlendirilen uçuş, belki de hayatta kalma savaşımıdır.
”Kuşların şarkısı kadar güzel bir şey var mı? ” diyorlar. Ne ki anlamıyorlar bizi. Anlamıyorlar, ötmemizin nedeninin korku ve hayatta kalma sıkıntısı olduğunu. Sanıyorlar ki, bizler şakıyoruz. Gerçekte çığlık atıyoruz bizler.
Hele bitler, pireler ve keneler! Hemen hemen bütün kuşlar böylesi böceklerle doludur. Sokup dururlar oranızı buranızı. Kaşındırırlar, derinizde iyileşmez yaralar açarlar, üreyip dururlar teninizde, etinizi delip geçerler. Temizliğe ne kadar önem verirseniz verin, gene de kurtulamazsınız bu böceklerden. Yaşayan bir ölüsünüzdür, her yanınızı kaplar bu böcekler, gözlerinize sokulurlar uyuduğunuzda.
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim